[YA! NE DEMEK HYGGE BIG HIT'E GEÇTİ?!]
[Bu nugular da kim?]
[Her iki tarafın fanları için de söylüyorum; ilişki haberlerine hazır olun.]
[Yukarıdaki yorumlar ne ya? Neden kızlara hakaret ediyorsunuz? Aynı şey Bangtan'ın başına gelse "Aigoo, ne kadar üzülmüşlerdir." deyip, ağlayacağınızın farkındasınız, değil mi?]
[Üff, kızlar çıkış şarkılarında bile ilk sıraya çıktılar! Tanrı bilir Big Hit'in hisseleri nasıl artar!]
[Belki de, Bang Shi Hyuk kızları en başından beri istiyordu ve elde etmek için Yun Jong Yong'u öldürdü?]
[-Ne saçmalıyorsun?!]
[-Ne olursa olsun, onları Bang Shi Hyuk'a emanet etti. İkisi çok yakın dostlar, saçmalamayı kes!]
[Aaa, Hygge! Bu kızları çok sevmiştim. Geri dönmelerine sevindim!]
"Kapat artık şu telefonu! Tüm haber sitelerinde benzer yorumlar var. Neden hepsine tek tek bakıyorsun?"
Jisoo, elimdeki telefonu işaret edip mızmızlandığında onu takmadan son yorumları okumaya devam ettim. Derin bir nefes alıp 'kime diyorsam' gibi şeyler mırıldandı ve tahminimce az önce istediği içeceği almaya gitti.
En sondaki nefret dolu yorumu okuyup ekranı kitledikten sonra oturduğum sandalyede gerindim ve başımı kaldırıp çok da kalabalık olmayan kantine bakmaya başladım.
Bizim şirkete nazaran daha geniş ve ferahtı. Ayrıca bolca insan bulunuyordu fakat neredeyse hepsi erkek olduğundan birazcık, çok azıcık geriliyordum. Şirkete girecekken kapının önünde kutsal bir varlıkmışız gibi büyük bir heyecanla karşılamalarının da bunda etkisi vardı tabii.
Nayeon, Jisoo'nun getirdiği içeceği o arkası dönükken içtiğinde önüne dönen ablam yarısı boşalan bardağa ufak bir bakış atıp suçluya döndü ve kolunu sıktırdı.
"Kalkarken sordum ya sana, bir şey istiyor musun, diye? Gerizekalı!"
Nayeon, dudak büzüp onun söylediklerine karşı omuz silkti ve telefonuna geri döndü. Ben de telefonumu almak için masaya uzandığım sıra kantine bağırarak giren Hoseok'la bakışlarım arkasında duran Jungkook'u buldu ve sırıtmaya başladım.
Her geçen gün daha da yakışıklı olması normal miydi?
Bizim masamıza doğru yürürlerken yakın yerlerde duran stajyerlere selam veriyorlardı. Fakat gülenlere tezat, elini cebinden çıkarma zahmetine girmeden onlara ters ters bakan Jungkook, hepsinden önce yanımıza vardı ve boş duran sandalyeyi yanıma –hatta dibime- koydu.
Sandalyesine yerleşirken hala bana bakmıyor oluşuyla somurtmaya başlamıştım. Dizinin üstünde duran elini yumruk yapmasıyla kaşlarım hafifçe çatıldı ve baktığı yere baktım. Ters giden bir şeyler göremeyince önüne geçtim ve meraklı ifademi ona gösterdim.
Sert çehresi gözlerimi bulduğu an düzelirken sorunun ne olduğunu öğrenmek için kaşlarımı çatıp başımı iki yana sallamıştım.
Dudaklarını birbirine bastırdıktan uzandı ve alnıma küçük bir öpücük bıraktıktan sonra henüz oturmamış olan Jimin'e kola istediğini söyledi.
Sorunun ne olduğunu merak etsem de şimdilik sessiz kalmayı tercih ettim ve masaya göz gezdirdim.
Jimin, aldığı kolayı Kook'a ittirdikten sonra -Seulgi olmadığı için sanırım- yanaklarını şişirerek etrafına boş bakışlar atıyordu. Nayeon, almak istediği bir çantayı Hoseok'a anlatırken o, arada bir şeyler söyleyip gülümsüyordu. Jisoo ve Taehyung ise, devlet sırrı paylaşır gibi birbirlerine eğilmiş fısır fısır konuşuyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fated♧Jungkook
Fanfiction"Haru'm," dedi sonra, nefes boruma güller sıkıştırdı. "Gün'üm, Günler'im." Gömleği gerdanıma değdi, yanağımı göğsüne yasladım. Başını eğip, dudaklarını kulağıma koydu. Yaşlar bir bir aşağı düşerken yüzümü ona gösterdim. Paul, "Seni çok seviyorum, be...