yirmi beş

3K 182 72
                                    

           

Kore'de olan konserlerimize son verip Japonya ve Çin'e açılırken Bangtan hala Wings turuyla meşguldü. Sürekli oradan oraya gidip de yaptıkları röportajlar fiziksel olarak ne kadar yorsa da ruhsal olarak oldukça iyi hissettiklerine emindim.

Belki de bu yüzden Jungkook'a kızamıyordum.

Onu mutlu gördükçe iç sesim sürekli ve sürekli "Amma abarttın, gerizekalı." gibi şeyler söylüyordu. Fakat hala mızmızlanıyor ve benim için üç saniye sürecek bir işlemi neden gerçekleştirmediğini sorguluyordum.

Attığım mesajları 'görüldü' bırakıp da ne halt yediğini cidden merak ediyordum.

Ona güveniyordum.

Ona kendimden bile fazla güveniyordum fakat bu çok olmuştu ya!

Turları bir ay sonra bitiyordu ve grup konuşmamızda Hoseok'un "Geldiğimiz zaman müthiş bir parti bekliyoruz, ona göre!" yazıp kalp attığı mesajı bile onaylayıp benim attıklarımı görmezden gelmesine başka türlü anlam yükleyemiyordum.

Aramızda hiçbir şey yokmuş gibi "Kendine dikkat et, sevgilim." mesajları atmam sorun olabilirdi belki. Fakat ben özür dilemezdim, özellikle Jungkook'tan.

İkimizin de haklılık payı eşitti bence.

Sağ omzuma aldığım darbe sonucu bakışlarım Jackson'ı bulurken "N'aber ufaklık?" demesiyle ağzıma gelen küfürleri yutmuştum.

"İyi." dedim bakıştığım telefonumu yanıma koyarken. "Senden n'aber?"

"Şuan annemin yanında olmam gerek ama ben iyi bir oppa olarak sizin konserinize geldim."

Tek kaşımı kaldırıp "Yani?" dedim.

Umursamaz tavrım sonucu elini saçıma atıp karıştırırken "Vefalıyım diyorum." dedi.

"Her neyse, diğerlerine de bakmam lazım. Bu arada yirmi dakika sonra başlıyormuş sahnen. Şuradaki noona söyledi. Gidip de saçını yaptırsan iyi olur. Hayranlar korkup kaçmasın."

Bunun gibi bir sürü saçma cümle kurmaya devam ederken bacağına vurdum ve "Git artık!" diye cırladım.

Cidden, Jackson'la ben bile baş edemiyordum.

Kıkırdayarak odadan çıkarken saçımı yapanlardan birisi dik dik yüzüme baktı ve azar yememek adına Jackson'ı ona şikayet ettim.

Derin bir iç çekerek düzleştiriciyi on dakika önce yaptığı gibi tekrar eline aldı ve saçımda gezdirmeye başladı.

-

"Unni," dedim ağlamaklı sesimle. "Lütfen, birazcık içeyim."

Joohyun, elinde gezdirdiği tekila bardağını tezgaha bırakıp bana döndüğünde baygın bakan gözleri dikkatimi çeken ilk şey olmuştu.

"Onu biralarımı çalmadan önce düşünecektin. Nayeon hadi neyse de sen, bebeğim. Reşit olmadan bir damla içemezsin."

Bıkkınlıkla oflayıp önüme döndüm ve benim için bekleyen barmene "Kola." diye mırıldandım. Ufak bir şekilde kıkırdadığında "Ne gülüyorsun ya?!" diye mızmızlanmıştım.

Büyük bir bardağa koyduğu kolanın ardından Joohyun'a ters kalacak şekilde küçük bir tekila bardağını da yanına iteklemişti.

Gözlerimi büyütüp ona bakarken gamzelerini ortaya çıkararak gülümsedi ve göz kırparken "Benden olsun." dedi.

"Tadını çıkar."

Gittikçe büyüyen gülümsemem eşliğinde yumruğumu kaldırdığımda çok bekletmeden sıktığı elini benimkine çarptırdı.

Fated♧JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin