"Zayıflamışsın."
Histerik bir gülüş bırakıp bakışlarımı suyun altındaki ellerime diktim ve oynatarak küçük dalgalar oluşturdum. Nayeon, önüme uzattığı ayağıyla dikkatimi çektiğinde başımı kaldırdım ve Jisoo'nun omzuna yaslanan yüzünü inceledim.
Bana yorgun bir gülümseme verdi ve kolunu Jisoo'nun çıplak beline dolayıp göğsüne yattı.
Wendy, çikolata kokan duş jelini köpürterek sırtıma sürmeye devam ederken gözlerimi kapattım ve dokunuşlarının keyfini çıkarmaya çalıştım.
Jungkook, çatıdayken sakinleşen halimi fırsat bilip eve gitmem gerektiğini söylediğinde kabul etmiştim. Hiçbir şey yapmamama rağmen hastane beni oldukça yormuştu.
Alt kata inip Joohyun'un odasına girdiğimizde o, elini tutarak yatağının kenarında uyuklayan Taehyung'u yorgun bakışlarıyla izliyordu. Abimi uyandırmamaya çalışarak Joohyun'a eve gitmemizi söylediğimde sandığımın aksine itiraz etmedi ve kolunu hafifçe oynatarak Taehyung'un yerinden sıçramasına neden oldu.
Oldukça korkan Taehyung "Noona, bir yerin mi ağrıyor? Bekle, doktoru çağırıyorum." deyip ayaklanacağı sırada Joohyun kıkırdayarak onu durdurmuştu. Boşta olan elini kaldırıp Taehyung'un saçlarını okşadığında içimi huzurla kaplayan bu görüntüyle birlikte Jungkook'un elini tutup odadan çıkmamızı sağlamıştım.
Joohyun'un kendine iyi gelecek olan şeyleri bilmesi güzeldi sanırım.
Buhar dolu banyonun içinde mayışan bedenim yavaşça sağa sola sallanırken uyumamak için gözlerimi açmıştım fakat üstüne tonlarca yük konmuş gibi sürekli aşağı düşüyorlardı. Derin bir nefes verip kendimi geriye bıraktım ve sırtımın Wendy'nin bedeniyle buluşmasına izin verdim. Fakat göğsüne hızla çarpmam canını yakmış olacak ki hafifçe bağırdı ve kapının ardından endişeyle gelen "İyi misiniz?" sesini duymamızı sağladı.
Cevap vermek için ağzımı açmıştım fakat Jennie benden önce davranıp bir sorun olmadığını söylediğinde baygın bakışlarımı sıcaktan kızaran yanaklarına diktim.
Çok güzel bir kızdı.
Tıpkı diğer ablalarım gibi.
"İşte, tertemiz oldun."
Seulgi'nin saçını durulayan Joohyun tebessüm ettikten sonra onun ıslak saçlarını okşadı ve elini sırtını koyup hafifçe vurdu.
Jisoo, Nayeon ve Seulgi ayaklanıp, aşağıya gürültüyle düşen su seslerinin kesilmesini beklemeden bacaklarını küvetten dışarı attılar ve bornozlarına uzandılar.
Wendy, kollarımı tutarak beni dikleştirdiğinde ona zorluk çıkarmadan yavaşça ayaklandım ve Jennie'nin bana doğru tuttuğu bornoza kollarımı geçirdim. Önüme geçip bağı bağladıktan sonra alnıma küçük bir öpücük bıraktı ve çenemi kavradı.
"Seni seviyoruz, biliyorsun değil mi?"
Başımı olumlu anlamda salladım ve kollarımı, ona sarılmak için öne doğru uzattım.
Aslında, bu iki kelimenin anlamı 'sevgi' ifade etmekten çok; 'başkan gitse de biz seninleyiz ve mutsuz olacağın şeyler yapmayız' anlamına geliyordu.
Kesinlikle öyleydi.
Kurulanan ablalarım kıyafetlerine uzanıp hızla üzerlerine geçirirken çoktan giyinen Seulgi, saçını kurutmak yerine beni giydirmeye başlamıştı.
Kendimi bebek gibi hissediyordum ve bu oldukça hoşuma gidiyordu.
Sonunda işimiz bittiğinde içeriye göre oldukça soğuk olan koridora adım atmamızın ardından çökmüş gözaltlarıyla dikilen ve siyah eşofmanını yukarı çekiştiren sevgilimi görmemle yavaşça ona doğru adımladım ve kollarımı beline doladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fated♧Jungkook
Fanfiction"Haru'm," dedi sonra, nefes boruma güller sıkıştırdı. "Gün'üm, Günler'im." Gömleği gerdanıma değdi, yanağımı göğsüne yasladım. Başını eğip, dudaklarını kulağıma koydu. Yaşlar bir bir aşağı düşerken yüzümü ona gösterdim. Paul, "Seni çok seviyorum, be...