Jungkook, kalbimde yer ayırdığım insanların dışında, farklı bir yerdeydi.
Sevgilim olarak düşünmediğim vakit bile çok ama çok ayrıydı benim için.
Hatalarımızda, düşüşlerimizde, üzüntülerimizde ve daha bir çok hayatın getirisinde benden önce toparlanır sonra beni kaldırırdı.
Bu kadar güçlü olduğu için ona minnettardım.
Diğer taraftan bakarsak; ona aşıktım.
Bana sarılışına aşıktım. Kanepede, öylece otururken heyecanla anlattığım şeyleri başını yumruğuna yaslayıp en güzel şeymişimcesine bakıp da dinlemesine aşıktım. Dudakları bana değdiği vakit tenimi yakan kıvılcıma aşıktım. İstediği bir şeyi yapmadığım zaman çocuk gibi mızmızlanmasına aşıktım. Onda ve onunla olan her bir şeye aşıktım.
Ona aşıktım.
Yaptığım pastayı çilekle süslerken, daha çatalını eline almadan çileği yiyeceği gerçeğine bile aşıktım, o çok sevimliydi.
En başından itibaren dudaklarımda asılı kalan gülümsemeyi yanaklarım ağrıdığı için düzeltmeye çalışırken birden bire duyduğum gürültüyle yerimde sıçramış ve pastanın yerle buluşacak olmasını engellemiştim.
Kapağını açtığım buzdolabına gurur duyduğum eserimi yerleştirirken gürültü gittikçe çoğalmış ve kapıya doğru "Geliyorum!" diye bağırmama neden olmuştu.
Koşar adımlarla kapıya gidip kim olduğuna bakmadan açarken alt katların birinde oturan genç çocuğu nefes nefese kalmış bir halde görmek kaşlarımı çatmama neden oldu.
Ne olduğunu sormak için ağzımı açtığımda benden önce davranarak eliyle asansörü gösterdi ve "Erkek arkadaşın, evin önünde kaza geçirdi." dedi kesik kesik.
İlk birkaç saniye ne dediğini kavrayamadım, ifadesizce suratına baktım. İçimden bir ses "Şaka." diyordu. Şaka olmalıydı.
Ona bir şey olduğu ihtimalimi göğsümün ortasını kızgın bir hançer gibi yarıp geçerken ablalarıma seslendim umutsuzca.
Birkaçı arkamda birikirken ayağıma taktığım ilk şeyi giymeye çalışmak ölümdü benim için, gözyaşlarımdan göremiyordum, kaybettiğim her saniye korkutuyordu beni.
Daha sonra biri, beni kolumdan tuttu ve ilerletmeye başladı.
Ufak kalabalığı tüm gücümle itekleyip yerde yatan nefesime eğilirken bir yankı koptu gitti boğazımdan. Sırtının oradan çıkan kırmızıya baktım, anlayamadan. Titrek ellerim umutsuzca salladı bedenini, uyan, diye söyleniyordum tahminimce.
Daha sonra tek hatırladığım; asla yıkılmaz dediğim bedenini götürdükleriydi.
-
"Ara sokakta bu kadar fazla hız yapması başlı başına bir hata zaten. Kaldı ki caddenin başında bir hız tabelası olduğuna yemin edebilirim."
Sejin, hararetli hararetli polislerle konuşurken, sevdiğimi metrelerce sürükleyip kanatan adama baktım. Kravatını gevşetmiş, kısa saçları terle dolmuş ve dirseklerini dizlerine yaslamıştı.
İki çocuklu bir şirket çalışanı imajı çiziyordu gözümde, yanılmadığımı kullandığı arabanın şirketin olmasından ötürü anlamış ve içimin burkulmasına engel olamamıştım.
Alt katımızda oturan genç, apartmana girmek üzereyken ileriden gelen acı bir fren sesiyle bakışlarını oraya diktiğini ve evimizin önüne kadar sürüklenen bedenin Jungkook olduğunu söylemiş ve diğer adamı daha büyük bir sıkıntının içine atmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fated♧Jungkook
Fanfiction"Haru'm," dedi sonra, nefes boruma güller sıkıştırdı. "Gün'üm, Günler'im." Gömleği gerdanıma değdi, yanağımı göğsüne yasladım. Başını eğip, dudaklarını kulağıma koydu. Yaşlar bir bir aşağı düşerken yüzümü ona gösterdim. Paul, "Seni çok seviyorum, be...