Yaklaşık on dakikadır tam önümde duran morlukta parmaklarımı dolaştırırken sırıtmak için çırpınan dudaklarımı engellemeyi bıraktım ve burnumu izin olduğu yere, boynuna sürttüm.
Bedenimi sımsıkı kavrayan kolları hafifçe kıpraşırken bakışlarımı yüzüne çıkardım ve uyanıp uyanmadığını kontrol ettim.
Derin bir nefes verirken göz kapakları titreşti fakat uyumaya devam etti.
Elimin tersiyle, boynundaki ve göğsündeki izleri okşarken bacaklarımı hafifçe kıpraştırmış ve o hafif acının sızlamasına neden olmuştum.
"Canın mı acıyor?"
Kısık ve hırıltılı bir sesle sorduğunda gözlerimi gözleriyle buluşturmuş ve başımı olumsuz anlamda sallamıştım.
Birkaç dakika boyunca öylece birbirimize baktıktan sonra güldü ve kollarını gevşeterek pozisyon değiştirmeme izin verdi.
Dirseğini yastıkla buluşturup başını eline yasladıktan sonra boşta kalan elini kasıklarımın oraya yerleştirdi ve tişörtümün üstünden masaj yapmaya başladı.
Acı çeken parçam orası değildi fakat iyi hissettirdiği için sesimi çıkarmadım.
Memnunca gülümseyip elimi yüzüne götürdüm ve yanağını okşadım. Daha sonra gözlerim odanın banyosuna takıldı ve yerdeki mürdüm rengi nevresim takımını gördüm.
Yüzümün hafifçe yandığını hissederken dün, yarı uykulu beni banyoya taşıdığını ve güzelce yıkandığımızı hatırladım.
Kendi tişörtlerinden birini üryan bedenime giydirdikten sonra çıkarttığı alt çamaşırımı da hızlıca giydirmiş ve nevresim takımını değiştirene kadar Jimin'in yatağında kalmamı söylemişti.
Öylece oturup uyku sersemliğiyle onu izlerken örtünün ıslak kısmını görmüş ve ellerimle yüzümü kapatmıştım.
Bu elbet benim eserim değildi. Sadece, korunmamız için herhangi bir 'şey' yoktu ve o bunu çarşafı ıslatmakla düzeltmişti.
Beyaz bir nevresim takımını yatağa geçirirken sallanıp duran bedenime bakmış ve aptal aptal sırıtmıştı.
Yerdeki kıyafetleri düzgünce kenara yerleştirdikten sonra bana yürümüş ve kuruttuğu saçlarımı öptükten sonra kucağına almıştı.
Yatağa girdiği anda ona yapışmış ve burnumu göğsüne sürtmüştüm.
"Acıktın mı?"
Düşüncelerimi dün geceden alıp bugüne çevirirken "Hı-hı." diye mırıldandım. Hızlıca yataktan kalkıp eşofmanını çekiştirirken "Ben bir şeyler hazırlayana kadar dinlen." dedi.
Başımı olumsuz anlamda sallayıp doğrulurken aniden gelen acıyla tıslamış ve büyük gözlerinin endişeyle benimle buluşmasına neden olmuştum.
Panik halinde yatağa oturup ellerini belime yerleştirirken "İlaç getireceğim, bekle." dedi.
Kalkmak üzere olan bedenini tutup başımı olumsuz anlamda sallarken kollarımı boynuna sardım ve beni kaldırmasını bekledim.
Endişeli iç çekişleri beni üzse de bozuntuya vermeden küçük bir kız gibi mızmızlandım. Kollarını kalçamın altında birleştirip beni kaldırırken "Ah," dedi. "Çok ağırsın."
Omzuna vurup susmasını söylediğimde kıkırdayarak beni mutfaktaki sandalyelerden birine bıraktı ve aşçı olan Jungkook'tan ne istediğimi sordu.
Ona sonu gelmeyen bir liste sayarken yüz ifadesi gittikçe değişti ve ben başımı bilmiş bir şekilde sallarken "Hoş geldin, Jungshook." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fated♧Jungkook
Fanfiction"Haru'm," dedi sonra, nefes boruma güller sıkıştırdı. "Gün'üm, Günler'im." Gömleği gerdanıma değdi, yanağımı göğsüne yasladım. Başını eğip, dudaklarını kulağıma koydu. Yaşlar bir bir aşağı düşerken yüzümü ona gösterdim. Paul, "Seni çok seviyorum, be...