Kusacaktım.
Biraz daha burada kalırsam Yugyeom denen şerefsizin mavi tişörtüne kusup 'Ay, pardon. Bilerek oldu.' deyip kaçacaktım. Şartlar bunu gerektiriyordu çünkü.
Onur duymalı mıydım, bilmiyordum fakat koreografimizi hazırlayan Sayın Park Jin Young olduğundan sessizce yaptığı hareketleri tekrarlıyor ve onayını bekliyordum.
"Biraz daha kıvırman lazım," yanıma gelerek ellerini leğen kemiğime koydu ve çevirdi. "Kalçanı iyi kullan."
Rahatsız olduğumu belirtircesine hafifçe öksürdüm ve ondan uzağa çekildim. Babam yaşında olabilirdi fakat bana bu şekilde dokunamazdı açıkçası. Adidas eşofmanını yukarı çekiştirip gözleri kısılana kadar gülümsedi ve ellerini çırpıp "Yugyeom-ah!" dedi.
"Evet, hyung?"
Hyung mu?
Bu mu hyung lan?
"Senin sıran." dediğinde tel tokayla tutturduğu kâküllerine kısa bir bakış atıp yüzümü buruşturdum. Jungkook yaptığında gayet sevimli duruyordu fakat bu meymenetsiz yapınca bulanan mideme sakin olmasını söylemekten başka bir şey yapamıyordum.
Ağrıyan bacaklarımla birlikte kahverengi koltuğa kendimi atarken Park Jin Young, büyük bir gülümsemeyle kapıya baktı ve "Hoşgeldiniz!" dedi.
Kimin geldiğine bakmak için bakışlarımı kapıya çevirdiğimde içeri giren Tzuyu ve Chaeyoung'un beni bulan gözlerine kısa bir bakış atıp önüme döndüm.
"Oh?! Haru-ssi?"
Üf, ne var?
Derin bir nefes alıp onlara döndüğümde sunbaem oldukları aklıma geldi ve ayağa kalkarak hafifçe eğildim. Aynı şekilde karşılık verirlerken Jin Young onlara bir sorun olup olmadığını sordu.
İkisi bir acil olmadığı hakkında mırıldanırken o korktuğum şey gerçekleşti.
Jin Young, onlara yanıma oturmalarını ve kaynaşmamızı söyledi.
Pardon da sürekli sevdiğim adamla yakıştırılan bir kızın neresiyle kaynaşabilirdim?!
İnanamaz bakışlarımı onlarda gezdirirken Chayeoung mutlulukla el çırptı ve yanıma oturdu. Büyük gözleri yüzümün her bir yanında gezerken hayretle "Vaov." dedi.
"Gerçekten çok güzelsin! Yugyeom oppanın dediği kadar varsın!"
Söylediği şeyle birlikte pratik odası sessizliğe gömülürken bakışlarım yavaşça Yugyeom'u buldu. Gergin gülümsemesini yumruğumla bozmak istesem de sessiz kaldım ve endişeyle bana bakan Chaeyoung'a döndüm.
"Tanrım," dedi kısık sesiyle. "Yanlış bir şey mi söyledim?"
Samimi gelen havasıyla birlikte gülümsedim ve ellerimi havaya kaldırıp iki yana salladım. "Hayır," dedim gülümsemeye devam ederken, "Şaşırdım sadece."
Gözlerini şaşkınlıkla büyüttüğünde arkasını döndü ve pratiğe başlayan iki adama -biri adamdan sayılmazdı gerçi- ve onları izleyen Tzuyu'ya bakıp tekrar bana döndü.
"Siz," dedi parmağıyla arka tarafı ve beni işaret ederken. "Ayrıldınız mı?"
Dediği şeyle birlikte sinir katsayım en yükseklere çıktığında sert bir nefes verdim. Ayağa kalkmak ve yüzüne yumruğumu indirmek istiyordum. Cidden, nasıl olur da onunla çıktığım gibisinden bir yalan atardı?!
"Biz çıkmıyoruz, Chayeoung-ssi. Öyle bir şey olmadı hiç."
Suratı tuhaf bir hal alırken bana doğru eğilen bedenini düzeltti ve anlamaya çalışır gibi gözlerini kıstı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fated♧Jungkook
Fanfiction"Haru'm," dedi sonra, nefes boruma güller sıkıştırdı. "Gün'üm, Günler'im." Gömleği gerdanıma değdi, yanağımı göğsüne yasladım. Başını eğip, dudaklarını kulağıma koydu. Yaşlar bir bir aşağı düşerken yüzümü ona gösterdim. Paul, "Seni çok seviyorum, be...