SARAY

177 11 10
                                    

(Annabeth)
Aradan 1 gün geçmişti. Büyük ihtimalle beni merak ediyorlardı. Kızgın olduklarını tahmin ediyordum. Kimseye bir şey demeden gitmiştim. Ama zamanım kısıtlıydı. Bir an önce onu bulmam gerekiyordu. Dünden beri yoldaydım. Nereye gittiğimi bilmeden gidiyorum. Ama hissediyorum. Her adımımda ona daha çok yaklaşıyordum. O yüzden devam ediyordum. Ve yine arıyorlardı. Dakka başı arıyorlardı. Bu sefer sıçmıştım. Ama en yakın arkadaşım beladaydı ve kurtarmam gerekirdi. Doğru olanı yapıyordum. Telefonu kapadım. Artık arayamazlardı. Meraktan ölürlerdi en fazla.
(Piper)
Yaklaşık olarak bir gündür yok ve evdeki herkes deliye dönmüş bir şekilde. En azından adını öğrenmişlerdi. Rose. Güzel isimdi. 'Piper McLean arkadaşını kurtarabilcek kadar güçlü müsün?' Dedi Uranüs. Bu da ne demekti şimdi. Ann tehlikede miydi? Hayır tehlikede değildi. Bir yolunu bulur kurtulurdu. Her zaman bir planı vardı onun. 'Çıkması için yeterli değilse? Sanki sen kurtaracakmışsın gibi sana söylüyorum bi de ' dedi Uranüs. Sen öyle san. Senden bile güçlüyüm ben . Köpek gibi yere çömel desem yere çömelirsin hemen. Dedim içimden. Herkesin sinirleri gerilmişti. Annabeth'ten hala bi iz yoktu. Bu sefer telefonunu da kapamıştı. Kim bilir neler karıştırıyordu. Uyumak için izin aldım. Ann'in odasına yöneldim. Uykumda onu gördüm. Bir orman yolunda yürüyordu. Ama sadece yürüyordu. Karşısında kocaman şato vardı. Durmuştu. Rüyamdan uyanmıştım. Kaç saat uyumuştum böyle. Sabah olmuştu. Ve Ann yoktu. Rüyamı anlattım herkese. 'Rose'u buldu' dedi Percy. 'Ama tek başına' dedi Hazel. 'Şatonun nerde olduğunu bilmiyoruz. Beklemekten başka çaremiz yok.'dedim.
(Annabeth)
2. Gün olmuştu. Şatonun önündeydim. Biraz beklemeye karar verdim. Kaç nöbetçi olduğunu bilmiyordum. Plan yapmam gerekirdi. Buraya gelene kadar plansız hareket etmiştim zaten ama bundan sonrası plansız olmazdı. 1 gğn gibi bir süre bekledim. Nöbetçilere daha da yaklaştım. Eski bir numaraydı ama işe yarayabilirdi. Taş attım önlerine. Bir nöbetçi bana doğru geldi. Çalılara. Hançerimi hazır ettim. Geldiği an üstüne atladım ve nöbetçinin giysilerini giydim. Nöbetçiyi uzaklaştırdım ordan. Nöbetçinin olduğu yere doğru yürüdüm. 'Sadece aptal bir hayvan' dedim. Kafa salladı. 'Beni işaret ediyorlar, sanırım beni içerden çağırıyorlar.' Dedim. 'Tamam o halde git efendimizi bekletme.' Dedi nöbetçi. İçeri girdim. Biri yemek taşıyordu. Durdum. 'Bugün bu yemeği ben götürücem.'dedim. 'Neden?' Diye sordu. 'Efendimizin emri.' Dedim ve acele ile yukarı çıktım. Şato çok büyüktü. Her yerde nöbetçi vardı. Üst kata çıkmıştım. Bir sürü oda vardı. Nasıl bulucam Rose odasını diye düşünürken bi odanın önünde iki tane nöbetçi vardı. O oda olmalı diye düşünüp yürüdüm oraya doğru.
(Percy)
3. Günde bitmekteydi resmen . Ama hanımefendiden bir haber yoktu. Nereye gitmişti acaba. Keşke kavga etmeseydik. Burdan çıkmak zorunda kalmazdı. Gelir birazdan diye düşündüm gelmiceğini bile bile. Emily ağlıyordu. Bu sefer gerçekten öldüğünü düşünüyordu. Leo da Ann 'in kapalı olan telefonunu bloke etmeye çalışıyordu. Nasıl yapmaya çalıştığını bilmiyorum ama en azından bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Telapati yolu ile ona ulaşmaya çalıştım. Bir kez yapmıştı Ann. Beyinler arası konuşmuşlardı. Ama işe yaramadı. Nedenini bilmediğim bir şekilde endişe duyuyordum. Onu kaybetmek istemiyordum. Ona ihtiyaçları varken olmazdı.
(Annabeth)
Nöbetçiler beni görünce kapıyı açtı. Yani yemeği görünce. Yoksa ben nöbetçi forması gibi bir şey giyiyordum. Yüzüm kapalıydı. Şövalye gibi giyinmiştim kısaca. Kapıyı ardımdan kapadılar. Rose yatakta bir şeyler yapıyordu. Büyümüştü resimdekine göre gerçekten güzelleşmişti. 'Şuraya koy' dedi soğuk bir sesle. 'Rose ' dedim. Bi anda dönüp baktı. 'Annabeth' dedi. Sarıldım ona. 'Seni burdan çıkarcam .' Dedim. ' Ama tehlikeli çok fazla nöbetçi var.'dedi. 'Orasını bana bırak.' Dedim . Gülümsedi. 'Sana işaret edince nöbetçiler diye bağır' dedim. Sessizce kafa salladı. Kapı ile tavan arasına tırmandım. İşareti verdim ve bağırdı. Nöbetçiler aniden odaya girdi. Üstlerine atladım. Hançerim ile ikisini de öldürdüm. Rose'un elinden tutup koşmaya başladık . Koca bir pencere vardı önümüzde . Yanlış yola sapmıştık. Tam geri dönücektik ki nöbetçiler etrafımızı sarmıştı. Rose'u arkamda tuttum. Duvarımı ikinizi korumak için kullandım. 'Rose pencereden atlıyoruz. Umarım yüzme biliyorsundur' dedim. Uçurum gibi bir boşluk vardı. Ama kurtulma ihtimalimiz burdakine oranla yüksekti. Rose'un elini tutup ikimizide aşağı attım. Buz gibi bir suya çarptı bedenlerimiz. Dibe batıyorduk. 'Annabeth!' Diye bir ses duydum . Percy. Yosun kafa . Bu ses ona aitti. Bi an hayatta kalmam gereketiğini hatırladım. Percy sayesinde. Son gücümle Rose 'u da tutup dalgaların üstüne çıktık. Havada fırtına vardı. Dalgalar bizi yutuyordu. Rose'u yukarda tutmak için her şeyi yapıyordum. Lütfen Posedion bizi o kasabanın sularına götür dedim içimden. Koca bir dalga bize doğru geliyordu. Yukardan ok atıyorlardı. En azından çocukluk arkadaşımı kurtarmıştım. Gözlerimi kapadım. 'Ann kurtulduk' dedi Rose. Gözlerimi açtım. Kasabamdaydım. Teşekkür ederim Posedion dedim içimden. Rose yarı baygındı. Ona destek oldum. Tabi benimden ondan aşağı kalır yanım yoktu. Olabildiğince hızlı hareket etmemiz gerekiyordu.
(Frank)
3. Günün gecesiydi. Herkes meraktan ölmüştü. Çünkü geri dönen yoktu. 'Geri gelen yok değil mi? Ne diye hala bekliyorsun? Roma kampının başkanı değil misin? Orda olman gerekirken burda aptal bir sarışını bekliyorsun Frank Zhang!' Dedi ses. Ses tabiki de Uranüse aitti. O aptal bir sarışın değil . Seni planı ile alt eder diye geçirdim içimden. Emily bayağı kötü görünüyordu. Piper ortamı sakinleştirmek için elinden geleni yapıyordu. Percy ise bunun onun suçu olduğunu düşünüyordu. Herkes yorulmuştu. Sophie herkesi yatağına yolladı. Uyumamız gerekirdi ama kimseyi uyku tutmuyordu.
(Annabeth)
Hava soğuktu. Rose kötü durumdaydı. Islaklardı. Ve bu durumların hiç biri benim için iyi değildi. Çünkü hasta olucaktım. Biliyordum. Titriyordum. Ateşim vardı. Ama Rose'u sağ salim eve götürmek zorundaydım. 'Ann kötü görünüyorsun dinlen biraz, hem bende sana yük oluyorum.' dedi kısık bir sesle. 'Hayır geceyi burda geçiremeyiz zaten bir saatlik yol bir şey olmaz bana ayrıca bana yük olduğun yok.' Dedim gülümseyerek. Ormanlık alandan geçmek zorundaydılar ve bu alanda gece vakti fazlasıyla canavar olurdu. Vakit kaybetmeden gitmeleri gerekiyordu. Hızlı hızlı yürüyordum. Bi canavar peşlerine takılmıştı bile. Atlatabilceğimi düşünüyordum ama yanımda Rose vardı. 'Rose burda kal' dedim bi ağacın altını gösterirken. Kafa salladı. 1 canavar mı demiştim ben az önce. Sanırım yanlış söyledim çünkü şuan 3 canavar vardı karşımda . 1. Canavara hamle yaptım. 2. Ve 3. Canavarlar Rose yöneldi. Önlerine geçtim. 1. Canavar arkadan beni fırlattı. Düştüğüm yerde cam kırıklıkları vardı. Her yerime batmışlardı. Rose'u kurtarmalıyım dedim . Oklarımı çıkardım . Teker teker vurdum onları. 'Rose iyi misin?' dedim. 'Ben iyim sen iyi görünmüyorsun ama şu haline bak her yerin kesik kesik olmuş' dedi. Gülümsedim 'İyim ben hem az kaldı.'dedim. Burdan diyerek yolu gösterdim. Yaklaşmıştık. Eve doğru yürüdüm. Başım dönüyordu. Tutunarak ilerliyordum. Rose yarı baygındı. Onu sürüklüyordum resmen. 'Az kaldı' dedim Rose' a. Nihayet kapı önündeydik. Kapı zilini çaldım.
(Percy)
Acaba beni duymuş muydu? Herkes votka atarken sinirli sinirli kapı zili çaldı aniden. Kapıya en yakın bendim. Koşarak açtım kapıyı. Karşımda Ann ve yanında bi kız vardı. Ann'in her yerinde cam parçaları vardı. Kan akıyordu her yerinden. Titriyordu. Jason kızı kucakladı. Ann tam içeri gircekken yere yığıldı. Tuttum onu. Nefes almakta zorlanıyor gibiydi. Yüksek derecede ateşi vardı.

DEMİGOD!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin