Bölüm 30

1K 44 2
                                    

Herkese merhaba! Bölümü senaryodaki saçmalıkların
bitmesi umudu taşıyarak paylaşıyorum. Benim umudum hala var. Leon gibi bir karakteri yaratan insanlar bunu da toparlarlar. Ama bana toparlamak istemiyorlar gibi geliyor. Neyse ben uzatmayayım herkese iyi okumlar...




Ben, Teğmen Leon, yakalamakla görevlendirildiğim Halit İkbal'i ölene kadar koruyacağım işte. Vanilya kokusunu içime çekebilmek için her şeye katlanacağım...

***

Dün akşam gördüğüm manzara daha çabuk karar vermem gerektiğini çok acı bir şekilde bir kere daha fark etmemi sağladı. Hilal, Halit İkbal'di. Sevdiğim kadın, yakalamakla görevli olduğum isyancıydı. (!) Yakalandığında cezası ölüm olacaktı. Hilal'i nereye kadar koruyabilirdim ki? Babam er ya da geç bu işi başkasına verecekti ve o zaman, benim Hilal'i korumam çok zor olacaktı. Ya tamamen her şeyden vazgeçecektik ya da biraz daha bekleyecektik fakat bu durumda Hilal'in Halit İkbal olarak yazmaması gerekecekti. Benim her iki durumda da vazgeçeceğim şeyler aynı olacaktı lâkin Hilal için durum aynı değildi. Bunları belki Hilal'e anlatmam gerekiyordu lâkin onu ailesi ve ben arasında bırakmam çok saçma ve adil değildi. Benim böyle bir hakkım yoktu. Benim kaybedecek bir şeyim yoktu. O ise ben hariç her şeyi kaybedecekti. Hem buralardan gitsek bile babam er ya da geç bizi bulurdu. Buradaki sonumuz ne kadar belirsizse oradaki sonumuz da belirsizdi. Bir hiçliğe doğru fırtınanın içinde sürükleniyoruz. Belki yara alıyoruz, belki bir daha eskisi gibi olmayacağız lâkin ikimiz de bunu dert etmiyoruz. Ben Hilal sayesinde acı çekmeye bile aşık oldum. Lâkin diyorum ki bazen bir arkadaşım olsa...
Yorgo'nun infaz emrini vermesem bir arkadaşım olurdu belki. Şimdi Hilal haricinde çok yalnızdım. Bir arkadaşım olsa. Atina'daki arkadaşlarımı düşündüm. Birkaçı hariç babam gibi düşünüyorlardı. Diğerleri ise Yorgo gibi babama karşı çıkmaya çalışıyordu. Babamın beni çağırdığı haberi gelince derin bir of çektim. Ayaklarım geri gide gide odasına geldim.

-Halit İkbal'den bir havadis var mı Teğmen?

-Hayır efendim ben dün gece bekledim lâkin gelmedi.

-Öyle mi Teğmen? Hiç gelmedi doğru duyuyorum değil mi?

Sıkıntıyla bir nefes verdim.

-Evet kumandanım, kimse maatbaya gelmedi.

Elime bir kağıt tutuşturdu.

-Demek gelmedi Teğmen? O vakit bu yazıyı nasıl yazdı?

Babamın verdiği kağıt bugün dağıtılan bir Halit İkbal yazısıydı. Hilal, bunu ne ara basmıştı ki? Kesinlikle canına susamış olmalıydı. Hadi kendini düşünmüyor, beni de mi düşünmüyor? Eğer ona bir şey olursa benim mahvolacağımın farkında değil mi? Bu kadar mı kıymetsiz onun canı? Ben onun sayesinde ilk defa yaşama tutunmak için bir neden bulmuştum. Bu umudu kaybetmektense, ölmeyi yeğlerdim.

***
Bir bahane bulmuş ve sonucunda hastanedeydim işte. Koridorun sonunda gözlerim Hilal ile buluştuğunda başımla boş bir odayı işaret ettim.

-Hilal, sen ne yapmak istiyorsun?

-Ne demek ne yapmak istiyorsun? Her zaman yaptığım şeyi yapıyorum ben. Siz beni gördünüz diye bir şey değişecek değil.

-Anlamıyorsun değil mi Hilal? Bak babam anlarsa öldürürler seni!

Bu cümleyi söylerken kanımın çekildiğini hissettim.

-Ben yanlış bir şey yapmıyorum Leon. Doğru bildiğim, inandığım değerler için ölümü bile göze alırım.

-Gördüm Hilal. Maalesef ki gördüm. Ve eğer, seni tekrar o halde görürsem dayanamam. Yapma Hilal, ne bana ne de kendine bunu yapma!..

Başını öne eğdi. Gözlerim dolmuştu. Göremiyordu eğer ona bir şey olursa ne hale gelebileceğimi göremiyordu. Ona bir şey olma ihtimali bile beni nefes alırken öldürmeye yetiyorken eğer ona bir şey olursa kendime yaşayacak gücü bir daha asla bulamazdım.

-Yazmayacaksın Hilal. Bu konu burada kapanmıştır. Bak eğer bir daha yazarsa-

-Buna siz karar vermiyorsunuz Teğmen.

Hışımla odadan çıktı. Hem beni hem de kendini kırıp döküyordu her seferinde. Bunu neden yaptığını anlamıyorum. Her şeyi kırıp döküyor ve etraf cam parçalarıyla doluyor. Kalbimizden kırılıp düşen cam parçaları...
Daha sonra o cam parçalarının üstünde çıplak ayakla yürümek istiyor ve ben engel olmaya çalıştıkça daha çok basıyor cam parçalarına. Kendine daha çok acı çektiriyor. Bilmediği bir şey var, onun canı yandıkça ben ölüyorum ve o beni öldürmeye devam ediyor. Hastaneden çıktım ve başı boş bir şekilde sokaklarda dolanmaya başladım. Türkler, bizlere korku ile bakıyordu. Hele çocuklar, öyle bir bakışları vardı ki, yanlarına gidip bana öyle bakma diyesiniz geliyor. Ben Yunan Ordusu'ndaki askerler gibi düşünmüyorum lâkin, bu formayı giyerek bunu insanlara gösteremem. Bir an için nasıl olacağını düşündüm. Bu üniforma ile dolaşmak zorunda olmasam, operaya, tiyatroya gitsem ya da yazılar yazsam... Yazılar yazmak. Ben de bir Halit İkbal olamaz mıydım? Halit İkbal gibi barış isteyen bir Yunan yazar. Güzel şeyler yazmayı da bilen güçlü sanatlı yazılar yazardım. Halit İkbal'i, Halit İkbal'e şikayet etmiştim. Zayıf sanatlı yazılar yazıyor diye. O güçlü yazıları ben yazmalıydım. Kordon'da bir kafeye oturdum ve bir şeyler yazmaya başladım.

Bugün her milletten insanın rahatça yaşadığı Kordon, bir gün kan gölüne dönecek. İnsanların huzur bulduğu engin mavi deniz bir gün kan kırmızısı olacak. Savaşın galibi kim olur bilinmez lakin, her ne olursa olsun kazanan da kaybeden de mağlup olacak. Bu kanlı savaşın sonunda Smryna'de kimin bayrağı dalganırsa dalgalansın iki taraf da ölecek. Öldürenler, öldürdükleri masum insanlar ile ölecekler. Hiçbir bayrak insan canından kıymetli değildir. Bu sözü söyleyen insanlar da ölecekler. Belki de öldüler. Bugün; İzmir'de, İstanbul'da, Anadolu'da, Rumeli'de masum insanlar ölüyor. Aralarında fikirlerini ifade etmek uğruna ölenler de var. Sırf yazı yazıyor diye aranan, bulunduklarında ölecek nice insanlar var. Vatan uğruna ölecek nice insan var. Vatanın bin kilometre toprak da olsa vatandır, bir milyon kilometre olsa da vatandır. O halde nice masum insan ölmesin, bu savaşa beraber dur diyelim.

Andreas Zackis.

Yazdığım yazıyı basmak için belki de hiçbir yol bulamayacaktım lakin ben de Hilal gibi bir şeyler yazmıştım işte. Yıllar sonra kalemimi tekrar serbest bırakmış, olmak istediğim kişi olmuştum. Asker olmasaydım, her şey çok başka olabilirdi. Belki Hilal ve ben bu kadar imkansız olmazdık.  Son zamanlarda yaşadığım her şeyi Hilal ile bağdaştırır olmuştum. Ne yapabilirim ki? Hilal benim yıllar sonra bulduğum yaşama sebebimdi. Belki yine imkansıza tutulmuştum lakin, Hilal ile o kadar mutluydum ki, imkansız beni o kadar da korkutmuyordu. Ben Hilal için her şeyden vazgeçebilirim. Bu hayatta annem ve ondan başka sahip olduğum bir şey yoktu sonuçta. Hilal kadar zengin bir insan değilim ben. Belki benim babamın oğlu olmak isteyecek ya da o konakta yaşamak isteyecek çok insan vardır. Ben onların bu istediklerine sahip olabilirim lakin, benim sahip olmak istediğim hayat da onların ki gibi. Belki fakir bir köylünün çocuğu da olabilirdim lakin o zaman babam bana saygı duyardı. Yazı yazmak, piyano çalmak istiyorum dediğimde bana sanki çok kötü bir şey istiyorum gibi tepki vermezdi bana. İnsanlar her zaman sahip oldukları hayatları beğenmeyebilirler. Zenginlik de para ile ölçülmez. Eğer aşıksan, seni seven bir ailen varsa zaten dünyanın en zengin insanısın demektir.

Vatanım SensinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin