20. BÖLÜM: HUTÂME, 1. KISIM

6.5K 407 250
                                    


Bu satırlar senin için sevgilim.

22'

Haluk Levent - Elfida.

20. BÖLÜM: HUTAME, 1. KISIM

Tanrım, ağlayamıyorum bile, lütfen dayanma gücü ver.

Tanrım, acıyor, ağlayamıyorum ama lütfen bağışla.

Tanrım, etim asfaltta, kırk derece ateşte sürtünüyor; bu azap çok, ağlayamıyorum Tanrım, bana ağlayabilmem için güç ver.

Kurak topraklar yetişen güldü, Yalman. Hayır, çiçek olamayacak kadar sertti, parçalara ayrılmıştı, gözleri toktu, gözleri ağmaydı. Ağlaması, Tanrı tarafından yasaklanmıştı ve belki de bu... Bu Alaz'ın mazisini kabartan tek ifadeydi. Kudretli yangınım, soluk beniziyle öylece yatıyordu. Alaz Yalman'ın ölümü kabullenilmişti.

Saat: 17:17:45.

Kays sarsılarak yere düştüğünde hıçkırarak ağlıyordu, Lema Pamir'e sarılmış, ağlayamıyor, duvara bakıyordu. Onun serzeniş dolu harfleri, boğazını yırtmıştı. Ben daha bu acıyı nasıl tarif edebilirdim ki? Kays, yerde öylece dururken, az önce geldiğini fark etmediğim adam, Alaz'a yaklaşacakken, onun üstüne doğru bir kaplan edasıyla ilerleyip kapandım.

"Dokunma ona."

Adam kafasını bana çevirdi, başını iki yana salladı. Kafamı Alaz'a çevirirken, üstünden gelen koku hala kendi kokusuydu. Alaz Yalman'ın kokusuydu bu, cehennem gibi kokuyordu, kokusu yasak kokuyordu. Gözlerini açıp, alevlerini bana dikmesini istedim ama yapmadı.

"Eğer onu bırakmazsan canlanacak filan mı sanıyorsun?"

"Sen ne diyorsun!" bağırışım boğazımı parçaladı, ses tellerim bağırmamdan dolayı kısılmıştı.

"Feris," dedi, şoka girmiş bir şekilde ağlayan Kays. "Yalvarırım eziyet etme daha fazla abime. Yeterince acı çektirdik!"

"Kesin şunu, ölmedi Alaz. Ölmediğini hissediyorum, ah, kalbim hissediyor işte. Ölse orası bu kadar hırçınca atmazdı. Yaşıyor, Yangın, yaşıyor."

"Yaptığın sadece Alaz'a eziyet, bu çok kabaca bir davranış Feris. Lütfen sakin olup geri çekilir misin?" Evran'ın sesi dibimden geliyordu ama gözlerimi Alaz'dan ayıramıyordum. Elim hızla yarasının üzerine tuttukları beze gitti. Parmaklarımı oraya götürürken, bir an çığlık atacağımı sandım ama ağlayamıyordum. Gözlerimden akan sadece acı suydu, içten bir şekilde ağlayamıyordum. Canım yandı, tüylerimin şaha kalktığını, hatta üstüme üstüme doğru aktıklarını anlayamayacak kadar aptal değildim. Fark ediyordum, fark edilecek kadar zehirli bir acıydı bu. Alaz'ın mordan beyaza dönen dudaklarına parmaklarım ulaşınca gözlerimden sıcak yaşlar boşandı.

Sanki cehennemde Tanrı'yı görebilme fırsatı verilmiş, günahkârlar gibi hissediyordum. Alaz, cennetimdi, onun harlı ateşine katılan bedenim sarsıldı. Sarsılmamın hiçbir faydası yoktu ki, Alaz, cehennemini terk ediyordu. Gerçekten arzuladığım bu değil miydi? Alaz'ın ölümünü görmek? Bundan aylar öncesinde tek isteğim buyken, şimdi, hiçbir şekilde ondan uzak durmak istemiyordum. Aramızdaki mesafe çok... Ürkütücüydü. Onu içime hapsetmek, hatta içime gömmek istemiyordum. Feza gibi derin bir yara izi bırakmasını hiç istemiyordum.

"Lema'yı dışarı çıkart, Pamir. Sizde çıkın. Feris'i Alaz'la baş başa bırakalım." Evran tekrar konuştuğunda, Kays yerinden kalkamayacak kadar kötüydü. Arkama, onların haline bakmasam bile neler hissettiklerini anlayabiliyordum. Herkeste suçluluk duygusu vardı, derin ve azap verici bu his, hepimizin etrafını çerçevelemişti.

1. KUYU: SAUDHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin