naefra ❤️
Esam: Günah için olan ceza.*
Kafamı kaldırdım. Karşımda görkemli bir ağaç duruyordu, dalları uzanıp budaklanma zamanı gelmişti. Yapraklar yağmurla beraber savruluyordu, başımı oturduğum yere yasladığımda sakince arkada çalan türküyü dinliyordum. Alaz birkaç gündür çok durgundu, Evran'dan gelen iyi haberlerle artık hepimiz daha iyi hissediyorduk ama yine de tuhaf bir şekilde garip davranıyordu. Bakışlarım ona döndüğünde uzun uzun bana baktığını görmemle duraksadım, bana dalgın dalgın bakıyordu. Dudakları ona baktığımda yukarı doğru kıvrıldı, benim de aynı şekilde.
Arif Sağ, Güzel Seni Çok Özledim.
Bu türküyü o kadar sık dinlemeye başlamıştı ki, her dinlediğinde de birbirimize bakıp uzun uzun dalıyorduk. Türkü başladığından beri Alaz'da bir hava vardı, hüzünlü bir hava, sanki kavuşamamış birileri vardı içinde. Öyle bakıyordu bana. Kavuşamamışız gibi ama biz kavuşmuştuk. Bakışları kederli bir hal alırken yutkunduğunu gördüğümde giydiği gömlekten aşağı yanağından süzülen yağmur damlası düştüğünde evin bahçesindeydik. Türkü çalmaya devam ediyordu. Biz de birbirimize bakmayı kesemiyorduk, onun yüzü bana baktığında koyu bir hal aldı. Sanki bana bakarken büyük bir endişe vardı yüzünde, Vefa'la alakalı olabilir diye düşünürken sesini duydum.
"Cehennem çiçeği," diye seslendi, omzunun ardından. "Efendim?" derince bir iç çekti. Sanki yorulmuştu ama bu öyle bir yorgunluk değildi, daha çok ruhani bir yorgunluktu. Sanırım onun omuzlarındaki yük ağır gelmeye başlamıştı. Bunun o kadar normal olduğunu biliyordum ki, hem de o kadar çok... Bu kadar yaşanmışlığın üstüne yorulmamanın imkanı yoktu.
"Yanıma gelir misin?" Alaz'ın ricası üzerinde yağmurun ıslattığı kaldırımlara basarak yanına ilerledim. Tam önünde durduğumda karşımda koyu bakışlarını bana sunuyordu. Ateş gibi öfkeli olduğu zaman yanan gözleri şimdi tam tersi, ılık ılık akıyordu bana bakarken. Ben de ona öyle derince bakıyordum. "Gel,"
Yanına oturtup beni kolunun altına aldığında başımı omzuna yasladım. Oturduğumuz bankın kenarına sinmiş bir kuş vardı, ben oraya oturunca asabi bir şekilde kanat çırpıp uzaklaşırken yağmuru izliyorduk. Bu tarafın üstünü balkonlu teras kapatıyordu, yağmur üstümüze değil toprağa yağarken dudakları gergin bir şekildeydi Alaz'ın, suratındaki izler ve derinleşmeye başlamış kaşındaki yara artık geçse dahi izini orada bırakmıştı.
"Bir şey mi oldu Alaz?" diye sorduğumda sesim çok az çıkıyordu. Türküye yavaşça eşlik ederken nefesini sesli bir şekilde dışarı verdi. Bana yorgun gözlerini çevirdiğinde bir müddet gözlerime sonra dudaklarıma baktı, çıplak omuzlarıma kayan bakışları omzumun üstüne bastırdığı dudaklarla sıcaklamıştı.
"Yok kızım," dedi, gözlerime üstten bakarken, ince bir sesle. "Öyle geliyorlar arada bana."
"Aman Alaz, gelmesinler." Dedim, sinirlenerek. "Sonra kavga ediyoruz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1. KUYU: SAUD
Ficção GeralCehennemin dipsiz çukurlarında yanarken, günah obruklarına saplanmış bedenler, yanacaktı. Bu kaçınılmaz bir gerçekti ve cehennem de azap görenlerin ıstıraplı sesi bulutların ağlamasına, cennette ki insanlarınsa hüzünlenmesine sebep olacak kadar acı...