37. BÖLÜM: DÜELLO

1.5K 158 94
                                    

Düzenlenecektir, yazım yanlışları olabilir (:
Arkadaşlar beş senedir kitap yayınlıyorum bu sitede hiç yapmadığım bir şeyi yapmak zorunda kalıyorum. Üzgünüm. Çünkü günlerce kalkıp bölüm yaz, yayınla ve sadece okunup geçsin... Burası Youtube değil buradan para kazanmıyoruz okunmayla oyla ama yine de insan emek veriyor ve okunan bir kitap, bu yüzden karşılığında +200 oy, +200 yorum gelince yeni bölümü yazmaya başlayacağım. 🌱

Bölüm şarkısı: Cem Karaca - Adsız

Bölüm şarkısı: Cem Karaca - Adsız

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

EVRAN DENGİZ'in anlatımından:

Hayatı boyunca kendi içinin sesiyle hareket etmiş biri olarak bunun zararını görmüş biriydim. Ne zamandır onu susturduğumdan, bana hiçbir zararı ya da faydası olmadan yaşayabiliyordum. İnsan kendi iç sesinin kurbanı oluyordu. Yapmak istemediğim halde yapmaya zorlandıklarım, yaptıkça pişman olduğum şeyler ve geçmişin üstüne çektiğim perdenin artık yansımasını görüyordum. Kötü bir adam olmaya itilmenin ne olduğunu ve ne kadar kötü biri olsam bile bunun altında ezilen bedenimin acısını duyabiliyordum.

Sanılanın aksine duygusuz biri değildim. Bunu en güzel şekilde Lema'yı severken görmüştüm. Sanki bütün bu kötü yaşantımın içerisinde iyi olan ve beni iyi gösteren tek kadındı. Ona bu denli bağlı olduğumu ta çocukluktan beri hissediyordum. Ona olan bağlılığım benim bağımsızlığımdı. Devinim, onun yüreğinde edindiğim birkaç şeyden biriydi.

Lema Yalman hayatımdaki kadınımdı, şimdi onu ölmüş olarak farz ediyordum. Çünkü... Başkasına ait olmayı kabul etmişti.

Gözlerimin buğusunu silmek adına parmaklarım gözlerimin üstünde birkaç saniye durdu. Annemin mezarına gelmeyeli uzun zaman olmuştu, onu görmeyeli, onun toprağına dokunmayalı kalbim kartlaşmıştı. Benim için bu mezarlığın anlamı büyüktü. Cebimdeki elimi çıkartıp saçlarımdan süzülen yağmur damlalarına dokundum. Gözlerim yan taraftan akıp giden yağmur suyuna takıldığında çamura basan adım sesleri iyice güçlendiğinde gözlerimi kaldırdım. Serap, elinde şemsiye kafama tutuyordu. Yanımdaydı, ben buradayım diyordu. Başına siyah bir şal ve gözlerine gözlük takmıştı. Hah, sanırım kendini bu oyuna çok kaptırmıştı. Kırmak istemediğim için bir şey demedim, şu an yanımda dikiliyor oluşu gözlerimi sürekli ona bakmaya zorluyormuş gibiydi. Dimdik duruyordu, hiç ses çıkartıp beni rahatsız etmemişti. Sanırım onu yanımda tutmaya devam etmemin tek nedeni buydu. Sessizdi, boş konuşmuyordu, olgun biriydi. Bana zararı dokunmuyordu.

"Evran," dedi, buğulu bir sesle. "Annen seni çok özlemiş olmalı. Baksana evden çıktığımızda hiç yağmur yağmıyordu..."

"Ne yani yağmur onun gözyaşları mı?" dedim, aksi bir sesle. Bir şey demeden sustu. Derin bir iç çekti.

"Benim annemin mezarı Gaziantep'te. Görmek istesem bile göremem, orası benim cehennemim." Gözlerine baktığımda siyah gözlüklerin ardında cam gibi duruyordu. Bir cam gibi... Hissiz gözleri beni gülümsetti. Ben de gülümseyerek ona kısa bir süre baktığımda kaşları gerilmişti. Antep güzeli demişti kendine. Ben oralarda çok özelim demişti. Antep'i merak etmeye başlamıştım. Durup bana bakarken, şemsiyeyi iyice yukarı kaldırıp hemen yanıma geldi. Yanımda dururken bir anda mezara doğru eğilmesiyle şemsiyeyi tutmak zorunda kalmıştım.

1. KUYU: SAUDHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin