Çevremde birkaç insanın konuştuğunu duyuyordum ama ne konuştuklarını algılayabileceğim kadar beynim yerinde değilmiş gibi hissediyordum. Bedenimdeki sarsıntı ve dört bir yandaki uğultu arabada olduğumu gösteriyor gibiydi. Aynı zamanda başımın bir bedenin üzerinde olduğunu da hissedebiliyordum. Sıcaktı, pantolonun kumaşının sertliğini hissedebiliyordum. Başım birinin dizindeydi. Havada ağır bir koku vardı. Seçemiyordum. Algılarım daha yerine oturmamıştı.
Sigara, evet sigara kokusu. Bir de ona karışmış sert bir erkek parfümü. Tanıdık geliyor fakat ne olduğunu veya kime ait olduğunu bir türlü anımsayamıyordum.
Gözlerimin arkaları patlayacakmış gibi hissederken, acıyı görmezden gelmeye çalışarak gözlerimi açmayı denedim. Fakat beklediğimin aksine gözlerimde kontrole sahip değildim. Sadece gözlerim değil, sanki bütün vücudumda söz hakkım yoktu. İçinde olduğum arabanın sarsıldığını dört bir yanımı saran ağrıyla birlikte hissettim. Ardından kontrol edemediğim başım sarsıntıdan etkilenip sola düştü.
Tam o anda yanağıma buz kesmiş bir elin dokunduğunu ve başımı eski haline getirdiğini hissettim. Aynı zamanda el ıslaktı ve yoğun bir demir kokusuna hakimdi.
Arabanın yeniden sarsılmasıyla birlikte varlığından daha yeni haberimin olduğu bir acı göğsümde filizleniyor ve ben bir anda bütün vücuduma yayılan bu yangına karşılık ağzımı açıp çığlık bile atamıyorum. Sanki birisi göğsümdeki yangına yeni közler ekliyormuş gibi tam sol göğsümün biraz üzerine bir şey bastırdı ve mümkünmüş gibi kaburgalarımı saran acı daha da çoğaldı. Lanet olsun! Bağırmak istedikçe kendi içimde boğuluyor gibi hissediyordum ama acı o kadar fazlaydı ki bağırmak için bile dikkatimi toparlayamıyordum! Lanet olsun! Durdurun şunu!
Bir anda yüzümde beliren ıslaklığın başta beni afallattığını hissettim. Ne yaptıklarını anlamazken, sanki biri yanan yüzüme serin bir su serpiştiriyormuş gibiydi ve belki de ilk kez o an ufak da olsa nefes alabildiğimi hissedebilmiştim. Yüzümdeki anlık rahatlamaya fazla tutunamadan çevremdeki uğultu hafifçe netleşip kelimelere büründü.
"Kan kaybediyor hızlan!" Konuşan erkeğin sesindeki endişeli tını tanıdıktı. Kim olduğunu anımsamaya çalıştığım sırada kaburgalarıma yaptıkları bir anda daha çok arttı ve gelen yeni acı dalgası karşısında sadece kalkakaldım. Zaten istesem de karşılık veremeyecek bir durumdaydım.
"Elizabeth, uyanık kal..." Kime seslendiklerini anlamasam da, yüzüme yeniden dokunan elin sahibi sanki bana sesleniyor gibiydi. Elizabeth... İsmim bu muydu? Peki neden tanıdık gelmiyordu? Neden bana seslendiklerini kabul edemiyordum?
Yaşanan ikilemlerim ve acılarım arasından kendime gelmeye çalışarak önce bana ne olduğunu hatırlamaya çalıştım. Neden bu haldeydim? Neden bu arabadaydım? Neden bu insanın bacağında yatıyordum? Ve en önemlisi neden aklımda en ufak bir bilgi bile yoktu?
Kendimi zorlayıp hatırlamaya çalıştıkça, göğsümde mücadele etmeye çalıştığım ağrıya başımdan doğan bir yenisi eklenince nefesimin kesildiğini duyabildim. Acı çok fazlaydı. Acı her yerdeydi. Beynimin zonkladığını ve her bir köşesinin yanmaya başladığını bedenimin dört bir yanında hissedebiliyordum.
Ağrı gittikçe daha da belirginleşirken farkına vardığım tek bir şey vardı. Beynimin içinde kocaman bir boşluk vardı ve hatırlamaya çalıştıkça o boşluk daha da büyüyüp beni yutuyor gibiydi. Benliğime dair bile en ufak bir bilgi yoktu. Ve bu bilgisizlik, bu belirgin boşluk anında beni dehşete sokmaya yetti.
Bana saatler gibi hissettiren büyük bir çabanın sonunda gözlerimi hafifçe açmayı başardığımda görüntüm bulanıktı. Bunun sebebinin gözlerimdeki yaşlar olduğunu tahmin edebiliyordum. Fakat birkaç göz kırpışından sonra yaşları gözlerimden dışarı atabildiğimde tahminlerim doğrulanmıştı. Arabadaydım. Görüşümün daha da netleştiği birkaç saniyenin ardından tepemdeki hafif sakallı çene kadraja girdi. Ardından hızla bana dönen ela gözler bir anda bütün dünyamı kaplayıverdi. Yoğun ve uzun kirpiklerinin ardından bana bakan gözler, sanki elimi uzatsam dokunabileceğim kadar belirgin bir acıya ev sahipliği yapıyordu ve ağladığını gözünden akan yaşlardan anlamama gerek yoktu. Gözlerinin beyazları yoğun bir kızıllığa bürünmüşken, karanlık bile gözlerinin parlaklığından hiçbir şey eksiltemiyor gibiydi. Bu adam kimdi? Ne için bu kadar acı çekiyordu?
Gözlerim onun yüzünde dolaştığı sırada bedenimde var olan acılar yeni bir sarsıntıyla kendini belli edince görüşümün bulanıklaştığını hissettim. Gözüm kararıyordu. Kırpıştırarak görüşümğ yerine getirmeye çalıştım. Gözlerimi kapatmamak için direnirken kucağında uzandığım adamın bana doğru seslendiğini hayal meyal duyabilmiştim.
"Dayan." Bulanık görüşümde gözlerini benden çektiğini ve arabayı sürene çevirdiğini gördüm. Ağlamaktan çatallaşmış sesi arabanın içini doldurup dört bir yanımı kuşatmıştı.
"Hızlan! Lanet olsun hızlan!" Ela gözler yeniden döndü, titreyen çenesiyle birlikte çaresizce mırıldandı. Gözünün kenarında asılı kalan büyük bir gözyaşının usulca oradan atlayıp yanağıma düştüğünü hissettim. Hassas olan bedenim ufak bir değişiklikle irkilmişti.
"Benimle kal. Yalvarırım benimle kal."
Göğsümdeki baskı artınca acı yeniden beni kuşattı ve gözlerim odağını kaybederek kapandı. Üşümeye başlayan bedenimin bir yaprak gibi titrediğini hissedebiliyordum. Fakat tam o sırada bilincimin sarsıldığını fark ettim. Kapalı gözlerimin ardından dünya dönüyor gibiydi ve kulaklarımdaki uğultu gittikçe artıyordu.
"Elizabeth, uyanık kal..."
Son anda bedenimin daha çok sarsılmasıyla belirsizleşen acılar yeniden yakarak çoğaldı. Acıyla inledim. Aynı anda saplanan acıya kayıtsız kalamamış, istemsizce gözlerimi irice açarken nefes almaya çalıştım. Neden benim gitmeme izin vermiyorlardı?
Yüzümde hissettiğim el başımı sarsarak ona bakmamı sağlayınca daha çok ağladığını gördüm. Yalvarıyordu ama neden bunu yaptığını bir türlü anlayamıyordum.
"Seni seviyorum. Seni çok seviyorum. Yalvarırım uyuma."
Gözlerim yeniden kapanırken kulaklarım da duymaz olmuştu. Sadece uyumadan önce dudaklarıma bir şeyin baskının belirdiğini hissetmiştim.
"Hayır! Elizabeth!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SPACE / z.m
FanfictionKimseyi tanımadığın bir boşlukta kime güvenebilirsin? #1. Kitap