"Çocukların gideceği yetimhane ayarlandı. En geç bir ay içinde gidebilirler."
Bayan Yun neşeli görünüyor fakat bu durum beni üzüyor.
Çocukların yetimhaneye gitmesi demek, onlardan ve Sehun'dan ayrılmak anlamına geliyor.
Ve de Jungkook'tan...
"Neden öyle bakıyorsun? Çocuklar sonunda evlat edinilip bir yuvaya kavuşabilecekler. Onlar adına mutlu değil misin?" dedi Bayan Yun kaşlarını kaldırarak.
"Elbette." dedim gözlerimi silerek. "Sadece... Onları özleyeceğim."
"Oh, anlıyorum. Uzun zamandır bir aradasınız. Bu yüzden ayrılmak zor olacaktır."
Başımı sallayıp danışma masasından uzaklaştım. Biraz hava alsam iyi olurdu.
Bahçeye çıkıp ilerledim. Favori alanıma doğru ilerlerken, bankın kenarındaki tekerlekli sandalye dikkatimi çekti. Yaklaştıkça sırtı bana dönük olan Jungkook'u daha net görüyordum. Burada tek başına ne arıyordu?
Yanına gidip yavaş adımlarla karşısına geçtim. Ellerinde, yanağımı okşadığı gün okuduğum kitap vardı ve dikkatle kapağını inceliyordu. Bunu nereden bulmuştu?
Geldiğimi fark ettiğine emindim ama bana bakmadı bile.Derin bir nefes verip banka oturdum.
"Sanırım yakında buradan gideceğim." dedim başımı yukarı kaldırıp rüzgarın ağaç yapraklarını dans ettirişini izleyerek.
Bir dakika sonra yüzümde hissettiğim sıcak elle irkildim ve istemsizce nefesimi tuttum. Gözümden akan yaş yumuşak baş parmak tarafından silinirken hissettiğim huzurla gözlerimi kapattım. Yüzümü tutan elin yönlendirmesiyle başım sağa çevrildi. Gözlerimi açmaya cesaret edemiyordum çünkü açarsam kalp krizi geçirecekmişim gibi hissediyordum.
Alnımda hissettiğim sıcaklık ikinci bir huzur dalgası salmıştı bedenime.
Jungkook, alınlarımızı birleştirmişti.
Başparmağı nazikçe yanağımı okşarken nefes almam gerektiğini hatırlayıp tuttuğum nefesimi yavaşça bıraktım.
Cesaret edip gözlerimi açtığımda, onun da gözlerini kapatmış olduğunu gördüm. Birkaç siyah saç tutamı alınlarımızın arasında kalmıştı. Yüzünü inceledim. Gün batımının kızıllığı teninde ışıldıyordu. Nefes alışı sakin ama düzensizdi. Kirpikleri sanki ağır bir yük taşıyormuş gibi aşağıya doğru bakıyordu. Ve hafif aralık duran pembe dudakları... Onu öpmemek için kendimi öyle zor tutuyordum ki iki elimle birden tişörtümü sıkıca kavramıştım.
Sonunda ona sarılmaya karar verdim ve kollarımı boynuna sardım. Kokusu tarif edilemeyecek kadar güzeldi. Tek kolunu belime sardığını hissettiğimde içime yayılan mutluluğa kapılıp gitmiştim.
Heyecandan hızla çarpan kalp yalnızca benimki değildi. Bunu bilmek, bununla birlikte buradan gitmek zorunda olduğumu bilmek beni fazlasıyla üzüyordu.
"Gitmek istemiyorum." diye fısıldadım kulağına doğru. "Yanında kalmak ve sana yardım etmek istiyorum Jungkook."
Kolunu yavaşça geri çekti. Doğal olarak ben de geri çekildim. Bakışları donuklaşmıştı ve direkt yere bakıyordu. Sorun neydi?
Kucağında duran kitabı benim kucağıma bırakıp titrek ellerini sandalyesinin tekerleklerine yöneltti. Sandalyesini sürerek uzaklaşırken şaşkınca arkasından bakıyordum. Hastaneye girip gözden kaybolana dek onu izledim.
Bir süre boyunca orada öylece durdum. Neden birden bire böyle davranmıştı? Kötü bir şey dememiştim ki... Yoksa demiş miydim?
Kafa karışıklığıyla yerimden kalkıp ilerledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
• Bᴀᴅ Bᴜɴɴʏ Π Jᴇᴏɴ Jᴜɴɢᴋᴏᴏᴋ •
Action[05.12.17 / Aksiyon #1] [02.10.20 / Hayrankurgu #1] Alyssa Martin, sosyal görevi için bir akıl hastanesine gider. Görevi yasal bir yetimhaneye gidene kadar orada tutulan çocuklara bakıcılık etmektir. Fakat bu hastanede, hayatını tekerlekli sandalye...