🎶 Evanescence - Bring Me To Live (piano)
***
"Yani, melezsin öyle mi?" dedi Sehun çatalını zeytine batırmaya çalışırken.
Birkaç gün içinde kendimi sürekli bara giderken bulmuştum ve Sehun'la arkadaş olmuştuk. Şimdi ise dışarıdaki bir restorantta kahvaltı ediyorduk.
"Evet. 5 yaşından sonra yetimhanede büyümüşüm, bu yüzden ailem hakkında fazla şey bilmiyorum. Dediklerine göre annem İngiliz, babam Koreliymiş." dedim akan gözlerimi silerek.
Sürekli silmekten gözlerim kızarıyordu ve bundan bunalmıştım.
"Avusturalya'da bir yetimhane demiştin değil mi? Kore'ye nasıl geldin?"
"Yetimhaneden çıktıktan sonra ilk işim kendime küçük bir ev tutup part-time işlerde çalışarak para biriktirmek oldu. Babamın Koreli olduğunu bildiğimden Kore'ye karşı bir ilgi besliyordum. Şu K-pop ile K-dramaların da etkisi var tabii. Bir kursa yazılıp Korece öğrendikten sonra buraya taşındım ve alışmam kısa sürdü. Burada yeni bir başlangıç yaptım. Ama şu lanet göz hastalığının tedavisini hala bulamadım. Doktorlar şu an bu konuda araştırma yapıyorlar."
"Merak etme. Teknoloji her geçen gün gelişiyor, bir çaresinin bulunacağına eminim." dedi sıcak bir gülümsemeyle.
Gülümsedim ve son lokmalarımı yiyip kahvaltımı sonlandırdım. "Ben hastaneye dönsem iyi olur."
"Pekâlâ. Görüşürüz. Ben biraz daha zıkkımlanmaya devam edeceğim." dediğinde uzun zamandır yapmadığım bir şeyi yapmış, sesli gülmüştüm.
Gülümseyerek bana göz kırptı ve ben de ona göz devirirken siyah el çantamı alıp masadan kalktım. Belki de haklı, diye düşündüm gözlerimi tekrar silerken. Belki bu şekilde de mutlu olmayı deneyebilirdim.
Çocuklara yapacağım süpriz için, bir oyuncak mağazasına gidip bütçemin yettiği kadarıyla çeşitli oyuncaklar ve birkaç kitap aldım. Daha güzellerini almak isterdim ama bunu ancak maaşımı aldıktan sonra yapabilirdim.
Hastaneye vardığımda, Bayan Yun çocukların odalarında olduğunu söylemişti. Onlar için hastanede özel bir oda ayırtılmıştı ve burası beşinin de birlikte olması için büyükçe bir odaydı.
Danışma masasındaki hemşireye aldığım oyuncak poşetlerini taşımama yardımcı olacak araba veya sepet tarzı bir şey olup olmadığını sorarken, Bay Byun tekerlekli sandalyesini sürdüğü Jungkook ile asansörden çıktı.
"Merhaba Bayan Martin." dedi Bay Byun gülümseyerek. Ellerimdeki poşetlere baktı. "Görünüşe göre ağır yükünüz var huh?"
Başımı sallayıp gülümsedim. Tuttuğum poşetler yüzünden gözümden gelen yaşları silemiyordum.
Gözlerimi ona çevirdiğimde, Jungkook bana bakıyordu.
Evet, yanlış görmüyordum şu anda kesinlikle bana bakıyordu!
Daha doğrusu elimdeki poşetlere...Yüzü ifadesizdi ama en azından baktığı yön değişmişti öyle değil mi?
Bay Byun elini Jungook'un omzuna koyup desteklercesine sıktı. "Haklıymışsınız." dedi sevinçli bir şekilde bana bakarak. "Siz geldiğinizden beri, Jungkook'un verdiği tepkiler artmaya başladı. Terapi esnasında birkaç kez iç çekti ve gözlerini farklı yerlere odakladı. Daha önce bu hiç olmamıştı. Ben de belki sizinle ve çocuklarla birlikte biraz zaman geçirirse iyi hisseder diye düşündüm. Tabii sizin için sakıncası yoksa."
Ağzım şaşkınlıkla açılmıştı. "Ah? Şey... Elbette. Sorun olmaz."
"Öyleyse Jungkook'u tekrar size emanet edebilirim? Hem şu poşetleri taşımanıza da yardımcı olmuş olur." dedi ve ellerini sandalyeden çekti. Jungkook gözlerini tekrar boş duvara çevirdi.
"Ben birkaç saat sonra onu almak için gelirim."
"Anlaştık." dedim Bay Byun'a gülümseyerek.
Jungkook'un önüne geçip poşetlerden birkaçını kucağına bıtaktım. "Bana yardım edersin değil mi Jungkook?" dedim ve diğer poşetleri tekerlekli sandalyenin tutacaklarına astım.
Pek umursamıyormuş gibi görünsede gözleri kucağına bıtaktığım poşetlere kaymıştı. Gülümsedim ve tekerlekli sandalyeyi sürmeye başladım.
Asansöre bindiğimizde, aynadan ona bakıyordum. Tam gözlerinin içine. O'ysa boş bir ifadeyle kendisine bakıyordu.
Tereddüt ederek elimi omzuna koydum. Tam bu anda, ayna aracılığıyla gözlerimiz buluşmuştu.
"Jungkook. Eğer bir şekilde sana yeniden hayatı sevdirirsem... Bu beni mutlu eder." dedim gülümsemeye çalışarak. Bakışlarındaki ifadesizliğin yerine şüphe duygusu geçmiş gibiydi. Fakat bir süre sonra gözlerini kaçırıp kendisine bakmaya devam etti.
Asansör durunca gözlerimi silip sandalyeyi çevirdim ve çocukların odasına doğru sürdüm. Kapıyı tıklattıktan sonra içeriye girdim. Hepsi yataklarına oturmuş, duvara monte edilmiş televizyondaki bir filmi izliyordu.
"Merhaba çocuklar. Size bir süprizimiz var." Dedim gülümseyerek. Tekerlekli sandalyeyi kenara çektim ve çocuklar merakla ayaklanıp yanımıza gelirken Jungkook'un kucağındaki poşetleri alıp yere koydum.
"Alın hadi. Hepsi sizin."
Iseul merakla poşetlerden birini açtı ve sevinçle bağırdı. "Oyuncaklar!"
Dongchul dışında hepsi poşetlere dalarken gülümsedim.
"Bunları siz mi aldınız?" dedi Minrae mutlu gözleriyle Jungkook ve bana bakarak.
"Şey, ben aldım. Jungkook da taşımama yadım etti."
"Teşekkür ederiz!" dedi Hongsu yerinde zıplayarak. Iseul minik kollarını belime sararken başını okşadım. Ardından benden ayrılıp, küçük ellerini Jungkook'un dizlerine koydu ve uzanıp yanağına bir öpücük kondurdu. Jungkook gözlerini kırpıştırdı fakat bunun dışında bir tepki vermedi. Gülümsedim. Çok sevimlilerdi.
Dongchul bile kardeşi -ve kardeşi gibi gördüğü çocuklar- adına sevinmişti. Onu görünce çantama koyduğum kitaplar aklıma geldi. Aldığım birkaç gençlik romanını Dongchul'a uzattım. "Bunlar senin için. Eh, ne de olsa oyuncak yaşını geçtin."
Bana yarı şaşkınlık yarı tereddüt dolu bir ifadeyle baktıktan sonra kitapları aldı. "Şey... Teşekkürler."
"Unni, bu bebeğe ne isim vermeliyiz?" dedi Iseul kucağındaki oyuncak bebeği sallarken.
Dizlerimin üstüne çöküp mavi battaniyeye sarılmış bebeğe baktım. "Hmm... Sanırım o bir erkek. O zaman ona güzel bir erkek ismi bulmalıyız."
"O zaman adını Jungkook koysak olur mu?" dedi Iseul sevimlice gülümseyerek. Gözleriyle tekerlekli sandalyede anlamsızca yere bakan Jungkook'u işaret etti. "Jungkook oppa çok yakışıklı. Bebeğimin de büyüyünce onun gibi yakışıklı olmasını istiyorum." dedi bana dönerek.
Güldüm. "Bilemiyorum, sanırım bunu Jungkook'la konuşmalısın fakat sana kızacağını da pek sanmam."
Iseul kıkırdadı ve başka bir bebekle oynayan Minrae'nin yanına gitti. Hongsu ve Bongsu, marvel karakterlerini dövüştürürken oldukça eğleniyor gibiydiler. Dongchul'sa çoktan ona verdiğim kitaplardan birini okumaya başlamıştı ve keyifli görünüyordu.
Onları mutlu edebildiğim için keyfim yerine gelmişti. Jungkook da öncesine göre daha canlı görünüyordu. Sanki etrafa attığı boş bakışlar, yavaş yavaş bir anlam kazanmaya başlıyor gibiydi.
Ayrıca artık sürekli aynı yere bakmak yerine ara sıra çocukları izliyordu.
Gözlerimiz birleştiğinde, bakışındaki ifadeyi yakalamıştım.Bu, beni tekrar hayata döndür, ifadesiydi.
En azından ben öyle düşünüyordum.
***
Bunlar daha en sakin bölümler efenim, gelecek bölümler feels kurbanı olup gideceksiniz :3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
• Bᴀᴅ Bᴜɴɴʏ Π Jᴇᴏɴ Jᴜɴɢᴋᴏᴏᴋ •
Acción[05.12.17 / Aksiyon #1] [02.10.20 / Hayrankurgu #1] Alyssa Martin, sosyal görevi için bir akıl hastanesine gider. Görevi yasal bir yetimhaneye gidene kadar orada tutulan çocuklara bakıcılık etmektir. Fakat bu hastanede, hayatını tekerlekli sandalye...