Alyssa Martin...
Bana yoğun bir ilgiyle bakan boncuk gözler ve o gözlerden durmak bilmeden akan yaşlar...
Gözleri, sanki birer yağmur bulutu gibi grimsi, oysa annesininkiler mavi tonlarında. Peki o neden böyle?
Yüzü ifadesiz, belki biraz bıkkın. Göz yaşları sanki içinde bir yerlerde biriken tüm acıyı kusmak istercesine dökülüyor gözlerinden ama durmak bilmiyor, bitmiyor.
İlk kez, özel doktorum olan Bay Byun ile asansörden çıktığımız an, Bayan Yun ile lafladıklarında görüyorum onu. Daha çok bakmak istiyorum ama yapamam. Gerektiği gibi hasta çocuk rolümü yapmak zorundayım.
"Neden o böyle?" Meraklı ses tonuyla konuşup tam karşıma geçtiğinde, ona bakmamak için direniyorum. Bayan Yun bir şeyler geveliyor ama ifadesiz görünmeye öyle odaklanmışım ki onu dinleyemiyorum bile.
Sonunda, kendimi tutamayıp belki de bir saniyeden daha kısa bir süre için ona bakıyorum. Şaşırıyor ve onlara söylüyor, ama elbette ona inanmıyorlar. Hiçbir şekilde kimse ile konuşmamış ve göz göze gelmemiş biri olarak tanıyorlar beni. Alyssa da uzatmadan geçiştiriyor.
İşte o kısacık süre içinde görüyorum gözlerindeki masumluğu. Kesinlikle ölmeyi hak etmeyen birinin yaşlı gözleri...
Zaman hızlı ilerliyor, kendime engel olamayarak ona tepkiler vermeye başlıyorum. Yemeğimi yedim mi diye kontrol ediyor, hasta olduğumda benimle ilgileniyor, eğleneyim diye beni bir yerlere götürüyor, bahçeye çıkarıp bana kitap okuyor... Bir gün dayanamayıp elimi uzatıyorum, siliyorum gözyaşını. Şaşırıyor, belki de heyecanlanıyor. Sonra elini benimkinin üstüne koyup teşekkür ediyor. Boncuk gözlerindeki kara bulutlar dağılıyor o an, berrak bir denize benziyor.
Sonra kafama süremin azaldığı dank ediyor. Er ya da geç çocuklar yetimhaneye verilecek ve o gün Alyssa buradan gidecek. Eğer Seul'e dönerse onu koruyamam, bu yüzden ona burada kalması için bir sebep sunmak zorundayım.
Onu kendime bağlamaktan başka çarem olmuyor. Bir gün ansızın öpüyorum onu, şok olsa da karşı çıkmıyor bana. Zaten sanki çoktandır beni seviyormuş gibi bir hali var. Gözlerindeki yoğun ilgiden bile anlaşılıyor bu.
Dudaklarımızın birleştiği an tuhaf hissediyorum. Daha önce hiç öpüşmemiştim, bu yüzden garip geliyor belki de. Ama rahatsız etmiyor beni, aksine enteresan bir şekilde hoşuma gidiyor.
İstemiyorum onu kendime bağlamayı, bana aşık olmasını. O da istemiyor biliyorum, ama boynundaki zinciri çoktan bana teslim etmiş durumda. Üzülüyorum onun için, ama burada kalmasını sağlamak için başka çarem yok.
Onu korumak zorundayım.
İkinci kez bu sefer o beni öptüğünde şaşırıyorum ama belli etmiyorum. Bu sefer dudaklarımız öylece durmak yerine birbiriyle dans ediyor, o an bu kızın bana olan ilgisine bağlanmaktan korkuyorum. Daha önce kimsenin bakmadığı gözlerle bakıyor bana, kimsenin dokunmadığı gibi dokunuyor.
Buna alışmaktan korkuyorum.
Sadece birkaç ay öncesine kadar adam öldürürken şimdi burada onu öpmek, ilgisiyle okşanmak...
Garip...
Yaşayamadığım çocukluğum geliyor aklıma, Alyssa'nın ilgilendiği çocukları izlerken. Küçük kızların beni her görüşlerinde yanağıma bir öpücük vermeleri beni tanıdık bir hisse kaptırıyor.
Bir gün, Alyssa bir arkadaşını benimle tanıştırmak için getiriyor. Kıza bir bakış attıktan sonra, ifadesiz yüzümü korumak için büyük çaba sarf ediyorum.
Bu kız... Tae hyungun fotoğraflarındaki...
Hyunji?
Şokla yutkunuyor, hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalışıyorum. Eğer yanılmıyorsam ve bu kız cidden o'ysa... Yani yaşıyor? Ama bu nasıl mümkün olabilir?
Ayrıca kız beni gördükten sonra yüzü düşüyor, garip davranıyor. Alyssa onu bir kenara çekiyor ve duyamadığım bir şeyler konuşuyorlar.
Bu cidden doğru olabilir mi? Bu o kız olabilir mi? Hem de Alyssa'nın arkadaşı. Tesadüfe bak.
Odamda yalnız kaldığım bir gece, duvarın gizli bir köşesine sakladığım cep telefonumu çıkarıp Jin hyung'u arıyorum.
Telefon üçüncü çalıştan sonra açılıyor.
"Jungkook?"
Yorgun geliyor hyung'un sesi. Uzun zamandır görüşemediğimiz için neler olduğunu merak ediyorum.
"Nasılsın hyung?"
Derince soluklanıyor. "İyiyim. Yani, birkaç gündür uykusuz kalmayı saymazsak."
"Neden?"
"İnanır mısın bilmem ama, noona'n ikiz doğurdu."
Gözlerimi büyültüyorum. "Cidden mi? Cinsiyetleri ne?"
"Kız ve erkek. İsimleri Yumin ve Jimin."
"Buna çok sevindim hyung. Onları ve sizi görmek için sabırsızlanıyorum."
"Kim o, kim o?" uzaktan Tae hyung'un sesi geliyor.
"Jungkook." diye yanıltıyor Jin hyung.
Hışırtılar ve homurdanmalar duyuluyor, sonra Tae hyung'un isyankar sesi kulaklarıma doluyor.
"Lanet herif seni ne kadar özledim haberin var mı?!"
Sessizce gülüyorum. "İdare etmen gerek hyung."
"Aish, sen yokken Aeda ve Hopelight'ın kavgalarını ayırmak zorunda kalan benim! Çabuk olup geri dönsen iyi olur."
"Şu an bunu yapamayacağımı biliyorsun."
Ofluyor. "Biliyorum."
"Hey hyung, sana bir şey söyleyeceğim ama emin değilim. Hani senin şu kı-"
"Ah üzgünüm Jungkook! Acil bir haber aldık ve hemen gitmeliyiz. Seninle daha sonra konuşuruz olur mu? Söyleyeceğini unutma, Hoşçakal!"
Telefon kapandığında derin bir nefes veriyorum. Neden hep bir aksilik çıkmak zorunda ki?
Telefonu gizli bölmeye geri koyuyorum.
Sanırım güzel şeyler gerçekleşmek için doğru zamanı kolluyor.
***
This man playin' good 😎
ŞİMDİ OKUDUĞUN
• Bᴀᴅ Bᴜɴɴʏ Π Jᴇᴏɴ Jᴜɴɢᴋᴏᴏᴋ •
Ação[05.12.17 / Aksiyon #1] [02.10.20 / Hayrankurgu #1] Alyssa Martin, sosyal görevi için bir akıl hastanesine gider. Görevi yasal bir yetimhaneye gidene kadar orada tutulan çocuklara bakıcılık etmektir. Fakat bu hastanede, hayatını tekerlekli sandalye...