🍁 16

1.7K 270 31
                                    


Canım kardeşim, eski kitapların nazik parmaklarında sıhhat bulduğu insan,

Bu mektupları, beni en çok senin tanımanı istediğim için yazıyorum.

Hatırlıyor musun? O zaman epeyce küçüktün, bu yüzden hatırlamıyor olmaman olası. Ailecek Yeşil Yol'u izlediğimiz günü... O zamanlar ben bile filmin anlatmak istediği şeylerin yarısından fazlasını anladığımı sanmıyorum. Hatta tek anladığım şeyin, iyi bir devin suçsuz yere öldürülmesi bile olabileceğini tahmin ediyorum. Annemle ben hüngür hüngür ağlıyorken sen merakla bir ona, bir bana bakıyordun sürekli. Sana tuhaf gelmiş olmalıydık.

Neden o günü hatırladım biliyor musun? Eğer cenazeme gelirsen öyle yapmanı isterdim. Yani ağlayan insanlara bakıp bakıp bu duruma hiçbir anlam verememeni... O ağlayışları tuhaf bulmanı isterdim.

Ama bir şekilde bunun olmayacağına eminim. Her neyse şimdi sana yine Malcolm X'den bahsedeceğim. Yani şu tuhaf adamdan. Kendinin 'X ya da Z ya da Q' olmasının bir şeyi değiştirmeyeceğini söylediği günden beri ona bir isim takmanın derdindeydim. Sonuçta onun için 'Önemsiz' olsa da benim için isimler her daim önemliydi. Ve bir anda X'i düşünürken aklıma Malcolm X geldi. Hani şu biyografik filmini izlediğimiz var ya işte o, uzun, zenci adam.

Az önce internetten filmdekinin değil gerçek Malcolm X'in siyah beyaz fotoğraflarına baktım. Aslında fiziksel olarak ikisinin de çok uzun olması dışında bir benzerliklerinin olduğunu söyleyemem, belki biraz X'in sakalları da Malcolm'unkine benzetilebilir. Her neyse onun için önemsiz olduğundan ve benim için önemli olduğundan bundan sonra ona Malcolm X demeye karar verdim. Hatta onun 'isim ve ad aynı zihinsel imajı uyandırıyor' bla bla bla metaforuna bile çok uygundu bu zira, Malcolm X ve el-Hajj Malik El-Shabazz da dünyadaki insanlar için aynı zihinsel imajı uyandıran iki isimdi. Bunu düşündüğümde gülümsemiştim

Malcolm X'le o yağmurlu günden sonra tuhaf birkaç karşılaşma daha gerçekleştirmiştik. Ama hiçbirisinde öyle yazmaya değer bir şey olmadı. Ama bugün sabah bizim evin aşağısındaki parkta çimenlerin üzerine uzanmış çocuk sesleri eşliğinde gökyüzünün mucizelerini izlerken birden tepemde belirdi. Yüzünü hafifçe bana eğmişti ve ayakta duruyordu. Bu kez ilk defa o söze girmeden ben ağzımı açtım.

"Bazen uçabilmeyi hayal ediyorum, çok güzel olmaz mıydı? İstediğimiz yere, istediğimiz zaman, istediğimiz gibi gidebilmek."

"Uçamayacağını kim söyledi?"

"Kanatlarım var da, ben mi göremiyorum?"

"Uçmakla kanatların her zaman eş anlamlı olduğunu kim söyledi?"

Bir an duraksadım. "Ben?... Yani illa birisinin mi söylemesi gerekiyor?"

"Yalnız yanlış önerme. Uçmak eşit değildir kanat. Kanat eşit değildir uçmak."

Boş boş baktım.

"İspatı: Penguen, kuğu, ördek, tavuk kanadı olduğu halde uçamaz. Orduların da bazen sağ kanat ve sol kanat tarzı kanatları olabilir, onlar da uçmuyor. Hatta futbol maçlarında bile kanat olduğunu duyabilirsin."

"Peki, kanadı olan her zaman uçamıyor ama uçanların hepsinin kanadı olduğunu inkar edemezsin."

"Pilotların ve yolcuların kanatları olma-...."

"Sayılmaz! Uçağın metal kanatları onların kanatları olarak düşünülebilir."

"Helikopter o zaman. Bir de, bir nevi paraşütü sayabiliriz. Lunaparktaki oyuncaklar."

Öfkeyle gözlerimi kapattım. Her defasında yenilmek zorunda mıydım?

"Yani söylemek istediğim; kanatların olmadan da uçabilirsin. Ya da kanatların olsaydı bile uçamayabilirdin."

İçimden haklısın, dedim. Kanatlarım olsaydı bile uçamazdım ben.

"Her şey beyninde bitiyor. Ki zaten sen kanatları olmadığı halde uçabilenlerdensin."


Kız Kardeşime MektuplarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin