"Evimizdeyiz"

74 7 0
                                    

Ormanda yalnızdım ve aklımda tek bir şey vardı Barbara Otel. Yolu çok iyi bildiğim için oteli bulmam zor olmadı. Kendimi tamamen toparladığımda gözlerimden akan tuzlu suyu yeni fark ediyordum. Tüm yol boyunca ağlamış mıydım? İyi de neden?

Gök gürlüyor şimşek çakıyordu. Yoğun yağış etraftaki sesleri bastırıken arkamdan elen boğuk bir korna sesi dikkatimi çekti.  "Athena!" Adam arabadan inip yanıma geldi. "Hadi çabuk gitmeliyiz." Beni yakalayıp çekmiş ve arabanın kapısını açıp binmemi sağladıktan sonra kendi de arabaya binmişti. 

Arabada onun kim olduğunu anlamam uzun sürmedi. Gresvenordu. Göz göze geldiğimizde "Bunu gerçekten yapmış olamazsın" dedi. Ona anlamsızca bakarken benim bilmediğim bir dilde bir şeyler söyledi.

Göz yaşlarımı sildim ve o düşünceleri kafamda atmaya çalıştım. Gresvenor'a dönüp "Seni tanıyorum ama nasıl tanıştığımızı hatırlamıyorum. Bana bir açıklama yap" dedim. Bana verdiği cevap çok kısaydı "Ormanda tanıştık." Daha fazla şey bekliyordum ama devamını getirmedi. "Benim hakkımda ne biliyorsun?" Arabayı kenara çekti. "Ne kadarını sildirdin?" Ona anlamsızca baktım. "Hafızanın ne kadarını sildirdin?" Kaşlarımı kaldırdım "Seni anlayamıyorum"

Derin bir nefes aldı "Sen kimsin?" Bu saçma soru karşısında cevapsız kaldım "Sen kimsin dedim!" sesini yükseltmişti "Bana bağırma!" sesim hırlar gibi çıktı. "Nesin sen?" bu soru karşısında sakinliğimi korumaya çalışarak  "Mutantım" dedim.

Buna karşılık o soruyu tekrarladı "Kimsin sen?" Bu sefer cevapladım "Ben Athena Meyer'ım" dedim. Hala gözlerimin içine bakıyordu "Neden Meyer'sın?" Başımı ellerimin arasına aldım. "Bilmiyorum" 

"Watters kelimesi sana ne anımsatıyor?" Artık öfkeliydim "Sana bilmiyorum dedim. Anlamıyor musun?"" bana karşılık o sorgucu ve sakindi. "Sadece cevapla"

"Watters kelimesi bana bir şey anımsatmıyor tamam mı? Saçma sapan sorular soracağına bana neler olduğunu anlat"  Onun güçlü iradesinin altında ezilirken kafamdaki sorulara yanıt arıyordum.

Derin bir nefes aldı. "Belli ki hafızanı sildirmişsin. Bu hem iyi hem de kötü" dedi ve konuşmaya devam etti. "Seni eve götürüyorum. Orada eğitilecek ve güçlendirileceksin. Yeni bir hayatın olacak geçmişe çok takılma."

  "Ne konuda güçleneceğim? Daha ne yapabilirim ki?" dedim. "Hem fiziksel hem de zihinsel bir güçlenmeden bahsediyorum."

~~●~~

O kadar yorgundum ki kendimi yatağa atar atmaz uyumuştum. Ne yazık ki gece kabus gördüm. Bir adam yüzü belli değildi ama sesi kalbimi acıtıyordu "Neden gittin? Neden beni yalnız bıraktın?"  gözlerimi kısıp yüzüne odaklanmaya çalıştım.  "Sen de kimsin?" Ona yaklaşmaya çalıştıkça o benden uzaklaşıyordu. Onunla konuşmaya çalışıyordum ama o beni dinlemiyor ve sürekli geri dönmemi söylüyordu. "Nereye döneyim. Neredesiniz?" Arkadaki ışık yüzünden gözlerim acıyordu. "Biz..." tam yerini söyleyecekken biri onun kalbini söktü.

Kükreyerek uyandım. Sakinleşmeye ve düşünmeye çalıştım ama başarılı olamadım oda da volta atıp duruyordum. Kafamdaki boşlukları doldurmaya çalışıyordum. Yaşlı olmama rağmen bunca zamandır yaptığım her şey kayıptı. 45 yılın hepsi kayıptı...Tam çıldırmak üzereyken kendimi dışarı attım. 

Ne kadar yürüsem de boştu hiçbir şey yoktu.

Bir bara gittim ve içebildiğim kadar içtim. Gresvenor beni bulduğunda belki 15. birayı içiyordum. "Neden sarhoş olamıyorum" dedim sinirle elimdeki birayı duvara fırlatarak. Gresvenor göz devirip "Mutasyonun yüzünden" demişti. Kolumdan tutup beni kaldırırken "Hadi otele dönelim. Yakında uçuşumuz var" dedi. Elimi çekip "Burada kalacağım" dememle bana boyun eğdirmişti. "Gidiyoruz" dedi

~~●~~

Yaklaşık 1 saat sonra Gresvenor içeri girdi. "İyi misin?" çok sesli konuşuyordu kulaklarımı kapadım. "Bağırma lütfen" güldü. "Doğrul bakalım" dedi.  Bana destek olup yataktan kaldırdı. Bileğini bana doğru uzattı. "İç hadi". Ona sorgulayıcı gözlerle baktım. "Nasıl yani?" Hemen bir açıklamada bulundu. "Kanım seni iyileştirir. Ben vazgeçmeden iç" hemen bileğine yapıştım. Ağzıma dolan kan o kadar lezzetliydi ki daha çok istedim. Kanı içtikçe canlanıyordum. Gresvenor bileğini çektiğinde hırladım. "Daha fazlası seni öldürür. O gün sadece şanslıydın" arkasını dönüp çıkışa adımlarken  "Geç kalacağız"  Ağzımın kenarlarına akan kanı yaladım. "O gün şanslıydın derken?" dedim ama o omuz silkerek. "Hadi gidelim artık." Kolumdan tuttu ve odadan çıkardı. "En azından bir duş alsaydım" dedim ama nafile sürüklemeye devam etti.

Beni bir mağazaya doğru sürüklerken "Biran önce gitmeliyiz. Woo Bin kendine oyun arkadaşı bulmadan" mağazadan seçtiği kıyafetleri bana uzattı "Woo Bin kim?" Kabine doğru sürüklenirken "Yakında öğreneceksin" dedi büyük bir gülümsemeyle. 

  Üstümü değiştirir değiştirmez havaalanına gittik.  Tekrar uçağa bindik.

Uçaktan indikten sonra bizi almaya gelenler büyük heyecanla karşıladı bizi. "Sonunda geldin. Woo Bin yaklaşık 10 kişiyi hastanelik etti. Sırf canı sıkıldığı için." Gresvenor onaylamayan bakışlar atarken "Bu adam beni çıldırtacak" dedi. 

Uzun bir araba yolculuğundan sonra en sonunda bir saraya geldik.  "Neredeyiz biz?" diye sordum. Kollarını açtı ve "Evimizdeyiz" dedi.

MUTANTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin