"O lanet çeneni kapa"

587 30 0
                                    

Gözlerimi açtığımda her şey o kadar netti ki gözlerim her bir ayrıntıya takılıyor her birini teker eker ezberliyordu. Uzandığım yerden doğrulup ayaklarımı aşağıya sarkıttım. Etraftaki hava akımının değişmesi önce irkiltse de hareket ettikçe benimle birlikte yön değiştirmesi ve neredeyse akımı görmem beni şaşkınlığa uğrattı. Dışarıda bir yerlerde koşuşturmacanın hakim olduğunu hissedebiliyordum. Yere her bastıklarında titreşimler bütün vüdudumda yayılıyordu.

Etrafıma hafifçe göz attım. Nerede olduğum ya da kim olduğum hakkında en küçük bir fikrim yoktu. Boğazım kupkuru ve yanıyordu.

"Merhaba" dedi yeni bir koku. Konuşmasının verdiği acı ile kulaklarımı kapatıp istemeden inledim.  "Şimdilik çok hassaslar ama zamanla daha iyi hissedeceksin" dedi fısıldayarak. Boynundaki atar damarın sesi kulaklarımı uğuldatıyordu. Seslice yutkunduğumda gülümsemiş "Biliyorum açsın ama biraz sabret" demişti. Sabretmek istemiyordum...tam tersine onu parçalayıp yemek ve kanını içmek istiyordum. Bastıramadığım açlık duygusuyla ona atladığımda görünmez bir güçle durdurulmuştum. "Sakin ol bakalım." dedi ve beni yerime geri oturttu. Hareket edememem beni aşırı sinirlendirirken hırlayarak "Sen kimsin?" dedim. İlk defa duyduğum sesime şaşırmıştım. Sertti ama bir o kadar naif bir sesti.  "Güzel sesini kaybetmemişsin" dedi gülümseyerek. Sağ tarafından aldığı dosyayı incelerken ben sabırsızlıkla cevapları etrafımda arıyordum. 

~~●~~

Günler hızla geçerken ben bir türlü kafamı toplayamıyordum. Cevapları bulmayı bırak en küçük ip ucu bile yoktu elimde. Sürekli halsiz ve aç olmam ise hiç yardımcı olmuyordu. Sürekli dişlerimi geçirecek bir şey arıyordum. İnsan bile olsa ısırma güdüme karşı koyamıyordum.

"Bu ne zaman geçecek?" Profesör bana şaşkınlıkla bakarken "Konuşuyorsun" dedi. Kafamla onayladım. "Sorumu cevapla!" Yüzüne büyük bir gülümseme oturtup "Bedeninin alışmasına izin vermen gerek." Kafamı sağa sola sallayıp "Bu cevap değil" dedim.

Elindeki ışıkla gözlerimi muayne ederken "İyi görünüyorsun." dedi. Öfkelenmeye başlamıştım. "Neden buradayım?" Kaşlarım çatıktı ve istemeden de olsa hırlıyordum. "Çünkü seni ben yarattım" boğazına yapışıp "Bana ne yaptın?" Benim aksime o sakince "Seni geliştirdim. Üstün bir ırk haline getirdim." ellerimde can vermesine yakın onu bıraktım. "Üstün ırk olmak istemiyorum" bütün eşyaları yerle bir ederken ellerimden çıkan alevler beni korkutmuştu.

"Ne yaptın bana!" Ellerim sönmüyordu tam tersine daha da çok alevleniyordu ve artık kollarıma kadar yayılmıştı. "Sakin ol. Bunu kontrol edebilirsin" öfkeyle dönüp "Seni öldüreceğim" dedim. Bana yaptığı bu şey hiç adil değildi. Ona doğru hamle yaptığımda çalan yangın alarmı ve duvarlardan fışkıran suyla kollarımdaki alev sönmüştü.

Ama su bedenimden akıp gitmek yerine etrafımda toplanmaya başlamış ve en sonunda kendimi bir su topunun içinde bulmuştum. Suyun içinde nefes alabilsem de vücudumdaki adrenalin kontrolümü yitirmeme ve nerdeyse binadaki bütün suyu çevreme toplamaya başlamıştı. Kapının altından içeri doğru akan suya baktım belki de kaçabilirdim.....

"Sakin ol" Profesörün boğuk sesine karşılık "Kes sesini" diye bağırdım. Çevremdeki bütün suyu ona doğru savuşturmuş ve ölmesini beklerken içeri giren diğer gardiyanları diğer kolumdan çıkardığım alevle savuşturmaya başlamıştım. Odanın içinde oluşan bulutlardan çakan şimşekler suyun içine doğru yönelirken yerde kalan suyun içindeki insanlar ya da insan üstü ırlıklar her ne haltsa çarpılmaya başlamıştı. Atan kalplerin birer birer duruşuna kulak misafiri olurken hissettiğim hazla gülümsedim.  Anın hazzından dolayı kontrol edemediğim bir başka şeyse şiddetli depreme neden olmuştu. Etraftaki eşyalar yeri boylarken hala hayatta olan  bir kaç kişi dolapların altında kalıp can vermişti ve atmosferdeki kan kokusunun beni daha da hırçınlaştırmasıyla kontrolümü tamamen yitirmiştim. 

İçeri zorla soktukları başka bir beden direnirken ona zorla diz çöktürmüşler ve "Durdur şunu!" diye bağırmışlardı. Ağır yaralara sahip olan bu adam deniz mavisi gözlerini bana çevirmişti. "Üzgünüm" dedi elini havaya kaldırıp bütün gücümü resmen kendine çekerken. Gözlerim kararırken "Sakin olmazsan sonun benim gibi olur" demişti başka bir dilde ardından boynunun arkasına  saplanan iğne ile inlemiş ve o da benimle aynı anda yere yığılmıştı. 

Felçli bedenlerimiz yan yana düşerken birbirimize baktık. Mavi gözlerinde yaşlar hakimdi. Sanki geldiği yere gitmektense ölmeyi yeğler gibi bakıyordu. 

~~●~~

Gözlerimi açtığımda sımsıkı bir şekilde bağlıydım. Kükreyerek oradan kurtulmaya çalıştım ama bağlar canımı yakıyordu. 

"Uslu dur!" Duyduğum otoriter sesle o tarafa döndüm. Profesör bıkkınlıkla başını ovaladı. "Sabretmek bu kadar zor olamaz." Yavaşça yaklaşırken ellerini havaya kaldırdı "Sana zarar vermeyeceğim. Söz"

"Bak. Sana her şeyi anlatacağım. Yeter ki sakin ol artık. Her şeyi konuşarak çözebiliriz" histerik bir kahkaha atıp "Benimle dalga mı geçiyorsun?" diye bağırdım.

"Bırak beni pislik." İyice dibime girip "Seni elbet bırakacağım ama gerçekten sakin olman gerek." Yanıma çektiği sandalyeye oturdu ve derin bir nefes aldı.

Burnuma gelen kokuyla yüzümü ekşittim "Ne içtin sen be adam?" Şaşkınca bana bakarken "Nasıl yani?" Yüzümü tersi tarafa çevirip "Ağzın kokuyor." dedim. Bir kahkaha koparıp "Biz buna sigara diyoruz" dedi ve cebindeki karton paketi çıkardı.

"İster misin?" Göz devirdim "Tek istediğim o lanet çeneni kapatman. İğrenç kokuyor" gülümseyip "Bekle biraz hemen geliyorum" kaşlarımı çatıp "Nereye gitmemi bekliyorsun ki?" Ellerimi gösterdim. Gülümseyip ayağa kalktı ve 10 dakika sonra geldi.

Tekrar konuşmaya başladığında nane kokusu alıyordum "Güzel mi?" Kafamla onayladım "İdare eder" diyip ekledim "Lanet olası kokunu bastırmış" dedim aşağılarcasına. Gülümseyip "Başıma dert mi aldım yoksa benim için bir lütuf musun bilemiyorum" dedi gülümseyerek. Artık gülümsemesi bile batıyordu. Ağzına vurup bütün dişlerini kırmak istiyordum.

"Şimdi seni bırakacağım ama yetişkin ol ve güzelce bana derdini anlat. Yoksa hep buraya bağlı kalırsın" kafamla onayladım. Ellerimi çözdüğünde bu sefer saldırmak yerine "Beni bu siktiğimin yerinden çıkar" dedim. Boğazını temizleyip "Terbiyeli olalım lütfen" dedi. "Şimdide beyfendilik mi taslıyorsun?" dedim onu aşağılarken "Bir beyfendi kadınlara böyle davranmaz. Özellikle üstünde deney yapıp bir yaratığa çevirmez" dedim yarı hırlar bir şekilde. 

"Öylemi dersin? Bence seni sefil hayatından kurtardım" dedi. Başımı ovalayıp "Buna ben karar veririm." dedim. "Pekala. Orta yolu bulalım. Dışarı çıkmak dışında senin için ne yaparsam sakinleşirsin" dedi. Omuz silkip "Bana yaptığın bu şeyi açıkla!" dedim. Başıyla onaylamış ve bir sandalye çekip oturmuş bacak bacak üstüne atıp konuşmaya başlamıştı.  

Bense onu dinlemek yerine mavi gözlü çocuğun merakıyla dolmuştum. Dediğini yapacak ve yalancı bir sakinlikle güvenlerini kazanıp bu aptal yerden onunla birlikte kaçacaktım. 

MUTANTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin