DÖNÜŞÜM

1K 35 0
                                    

Sonunda çıkabildiğim dünya turu yolculuğumun neredeyse yarısına gelmiştim. Yıllardır yollardaydım. Zavallı arabam ömrünü doldurmak üzereydi ama şimdilik keyifli geçiyordu. Yolda olduğum zaman boyunca arabama zaman zaman otostopçu alıyor hikayelerini dinliyor ve güzelce not ettikten sonra bloğuma yazıyordum. Yolculardan bazıları terbiyesiz tekliflerde bulunuyor bazıları ise direk üstüme atlıyor olsa da bilmedikleri bir iki ayrıntı vardı  yola çıkmadan önce savaş sanatlarında usta olduğumu ve aşırı şiddet uyguladığım için ringlerden tamamen alındığımı.  

Son yolculuktan sonra dinlenme kararı verdiğim kamp bölgesinde oturmuş gecenin aydınlattığı bomboş çayırda dinlediğim slow müzik ruhuma işliyordu. Derin bir nefes alıp gülümsedim . Eve döndüğümde daha iyi biri olmaya çalışacaktım. Bu yolculuk bana çok şey kazandırmıştı. "Yaşıyorum bu hayatı" dememle arkamdan gelen gürültülü ve sarsıcı ayak sesleri  kesinlikle insana ait olamazdı. Hızla bir küfür savurup  etrafımdaki ağaçlara bakındıktan sonra tırmanması hem kolay hem de yüksek olan ağacı gözüme kestirdim ve ona doğru koşmaya başladım. Ağaçların arasından çıkan iri beden ile göz göze gelmemle kanım donmuştu.  İnsan mıydı o? Hayır hayır insandan çok ayıya benziyordu. Pantolonu ve önü açık cekete sahip bir ayıya... 

Gölgede kalan bedeni bana doğru yaklaştıkça aydınlanıyordu. Beklemeden ağaca tırmanırken acımasız bir kahkaha yankılandı kulaklarımda. Ne zaman yaklaştığını anlamadığım beden bacağımdan yakalayıp  aşağı çekmişti. "Güzel. Yeni bir parça" dedi kıpkırmızı gözleriyle beni süzerken. Sesi kükreme ile insan sesi arasındaydı. "Çok yanlış yerdesin güzelim" diyip yüzüme bir yumruk indirmişti. 

Gözlerimi açmaya çalışsamda ışık irislerimi yakıyordu. Etrafı net göremiyordum ve başım deli gibi ağrıyordu. Bacağımdaki çekilme hissiyle kafamı hafifçe kaldırdığımda fark ettim ki sürükleniyordum.  Debelenip yardım çağırmaya çalıştıysam da burada beni  duyacak kimsenin olmadığını çok iyi biliyordum. Düşünmem gerekiyordu. Mantıklı olmalıydım. Nasıl kurtulabilirdim?

"Hey Aslan parçası!" sesimi ben bile duyamamışken O duymuştu.  Aniden durup yavaşça bana dönmüş ve sivri dişleriyle gülümsemişti. "Uyanmana sevindim. Seni öldürseydim kötü olurdu" gülümsemeye çalıştım. "Ne hoş. Beni yemeyi düşünüyorsan bende et yok.Zayıf biriyim ben" Ulan! Daha ne saçmalayabilirdim?! 

Hızlıca etrafa bakınıyordum. Sivri taş bile işime yarardı şuan. "Ben insan eti sevmem" dedi kükreyerek. "Yazık olmuş. İnsan etinin çok lezzetli olduğunu duymuştum" dedim elime aldığım taşı koluma saklarken. "Değil" diyip beni sürüklemeye devam ederken "En azında sırtında taşı beni" dedim. göz devirdiğini görmesemde hissetmiştim. Bir hamle ile sırtına atıp yürümeye devam etti. "Sağol!" diyip taşı kafasına vurmamla beni resmen savurmuştu. Ağaca çarpmamla bayılmam bir oldu.

*****

 Ayağa kalkmaya çalıştığımda ellerimin ve ayaklarımın bağlı olduğunu fark ettim.

Kurtulmak için çabalasam da her şey boşunaydı. Bileklerim yara içindeydi ve kanıyordu. Başımda inanılmaz bir ağrı vardı ve midem bulanıyordu. Pes etmeyecektim.  Önce baş parmağımı yerinden çıkartıp kelepçelerden kurtulmuş daha sonra ayaklarımı çözmek için eğilmiştim ki gıcırdayan kapı sesiyle daha da hızlandım. "Sikeyim. Nasıl fırlattı piç!"

"Gördün mü? O bir savaşçı" demişti beni fırlatan piç!  "Evet görüyorum dostum. Sonunda kedi olalı bir fare tuttun" dedi diğer kadifemsi ses. Saçlarımda hissettiğim inanılmaz acı ile kafamın geriye çekilmesi bir olmuştu. Acıyla inlerken yine karşılaştığım kırmızı gözler bana nefretle bakıyordu.  "Hey hey sakin ol Max. Yeni deneyimize zarar vermek istemezsin" Ayımsı şey beni tekrar bağlarken bir daha kurtulamayacağım şekilde bileklerimi sıkmıştı. Acı ile bağırıp "Lütfen..Lütfen bırakın beni..." dedim son bir umut. Ama boşunaydı sadece kocaman bir gülümseme almış ve "Hoş geldin" demişti kahverengi gözlerin sahibi.  

"Seni mükemmeleştireceğim. İlaca direnmemeye çalış" diyip koluma soktuğu iğne ile acı bir çığlık atmıştım. "Ah tatlım çığlık için çok erken. Sesini sonraya sakla" dedi bana göz kırparken. Serumdan damarlarıma doğru akan sıvının acı tadıyla inledim "İşte böyle. Onunla birleşmeye çalış" dedi. "Onu özümse"

~~●~~

Tek hissettiğim inanılmaz bir acıydı. Sanki kemiklerim teker teker kırılıyordu her hücrem yanıyordu.

Bütün gücümle gözlerimi açtığımda tek gördüğüm koluma bağlı olan bir serumdu.  Serumun içindeki sıvı sürekli hareket ediyordu. İçinde yüzen milyonlarca tanecik ve canlı hücreleri gözlerimle görebiliyordum. Önce mor sonra mavi daha sonra kırmızıya dönüşüyordu. Serum poşetinin içinden çıkmaya çalışan hücrelerin saldırganlığı ve bedenimde gezinen et yiyici virüslerin aynısı olduğunu biliyordum. Derimi delip çıkmak istiyorlardı. 

Acı içinde geçen günler sonsuzluk gibi geliyordu.

Çığlık atmaktan sesim kısılmış ve boğazım iltihap toplamıştı. Kurtulmak için yaptığım her hamle beni daha da öldürüyordu. Zaman kavramım yok olmuştu. Her gün buraya gelip acı içinde kıvranmamı izliyorlar sonra beni aptal bir sedye ile bembeyaz ve sessiz bir odaya kapatıp nefes seslerimde delirmeme ramak kala tekrar çıkarıp bu cehenneme geri getiriyorlardı. Benimse tek yapabildiğim izlemek oluyordu. 

Bedenimdeki yanma en sonunda geçtiğinde aynı kahverengi gözler beni bulmuş "Harika gidiyorsun. Şimdi sıra daha kötüsünde" demişti. Gözlerim açık olsa da bendenimi asla hareket ettiremiyordum. Koluma sapladığı serum iğnesi daha öncekinden daha kalındı. Bu seferki serum tek renk ve düz bir sıvıydı. Ancak en kötüsüde oydu. Serum bedenimde yayıldıkça yandığımı hissediyordum. Canlı canlı kömür oluyordum. 

Gece yarısına doğru bedenimin gerçekten alevler içinde kaldı. Çalan alarm ile birlikte çalışan yangın söndürme sistemi işe yaramamış tam tersine etkileşime girip daha çok parlamıştı alev.  Yangın söndürücü ile beni söndürdüklerini ama sönmeyen ateşime bir çare bulamamalarına şahit oluyordum acı içinde.  Durmadan yanıyor ve yanıyordum. Asla bitmeyen bir döngü gibiydi....

Bana sonsuzluk gibi gelen bir süre sonunda ateş yavaş yavaş sönmüş ve yerini suya bırakmıştı. Vücudum her bir parçası cayır cayır yandıktan sonra şimdide her bir hücresinden ter atmaya başlamıştı. Çok fazla sıvı kaybediyordum.  Bedenimdeki sular çekilmeye bütün vücudumun kurumasına neden olmuştu. Bir damla su için can atarken üstüme akan su damlaları yanan bedenimi acıtsa da artık ne susuzluk hissediyor ne de eskisi gibi acı çekiyordum. 

Olduğum yerde yankılanan gök gürültüsü  daha sonra vücudumu yalayan yağmur damlaları. Havanın serin olması vücudumdaki yangını söndürmüştü ancak bir süre sonra bu fırtınaya dönmüş ve bedenime düşen yıldırımlar beni tekrar yakmaya başlamıştı. 

  Ani soğukların başlaması çok sık spazm geçirmeme neden oluyordu.  Ölmem gerekiyordu. Neden hala hayattaydım?

 Vücudumda hissettiğim güç dalgası ile sarsılmış ve en sonunda acı bir kükremeyle hareket etmeyi başarmıştım. Farkında olmadan söktüğüm demir kelepçelerin biri kapıya çarpıp ses çıkartınca  Sesten acıyan kulaklarımı kapatmış ve etrafta içebileceğim bir şeylere bakınmaya başlamıştım. Susuzdum hem de çok fazla önüme gelen her hangi bir şeyi yiyebilir ya da içebilirdim.

Kollarımdaki serumları çıkarıp etrafa saldırmaya başladıysam da odaya yayılan duman ile duraksadım. Soludukça ciğerlerim yanıyordu. Yere yığılmak üzereyken odaya giren bedeni takip etmiş ve bana yaklaştığında iç güdülerimi takip edip boğazına saldırmış ve dişlerimle parçaladığım boynundan akan kanı son damlasına kadar tüketmiştim. Kendimi daha enerjik hissetsemde içtiğim kanı geri kusmam bir olmuştu.

Yavaş yavaş gözlerim kapanırken "Kanla besleniyor" dedi yumuşak kadifemsi ses. "Başardık dostum....Onu biz yarattık"

MUTANTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin