72.BÖLÜM

1.4K 67 24
                                    

Hani olur ya durduk yere hiçbir şey yokken insan sanki simsiyah bir deliğin içine çekilir. Yada sakince oturduğu bir bina başına göçer. Yüzmeyi daha bilmeyen birisini derin denizlere atmak gibi yada bedenine soğuk benzini döküp ateşe vermek gibi. Bu telefonun verdiği hissi hiçbir şekilde tatmamıştım ama tüm bunlardan daha kötüydü. Sanki tüm felaketleri aynı anda yaşar gibiydim. Ruhum alevler içinde başıma yıkılan bir dünya gibi ve bu acıyı Nihale belli etmeyerek kendimi derin sularda boğuyor gibiydim sanki hızlıca kara deliğin içine batıyordum, yinede Nihale bu korkuyu aktarmamaya çalışıyordum.
Telefonun diğer ucunda kimse yoktu ama ben telefonu hala kulağımdan çekemiyordum. Nihal aslında gözlerinde tüm bu felaketlerin daha fazlasını barındırıyor gibiydi ama ben onun suratına bile bakamıyordum. Dudaklarıma zincir vurmak istedim, bir iğne iplikle ağzımı dikip tek kelime etmemeyi diledim ama bu mümkün değildi. Nihalin eli telefonu tutan koluma kaydı.
"Noldu" diye fısıldadı ve yaşlar damlamak için benim tek bir kelimeme bakıyordu.

"Hastaneye bir bebek getirilmiş-" onunla göz teması kurmamayq çabalasam da saniyesinde büyüyen gözlerini görmezden gelemiyordum. İçimde oluşan bu duygu yoğunluğuna daha ben bile anlam verememişken Nihali sakinleştirmeye yönelmiştim. Kolumda duran elinin gevşediğini fark ettim ve bir an dizlerinin bağı çözülmüş gibi olduğu yerde sendeledi. Refleksle iki kolumu da beline sardım ve ona destek olmaya çalışmıştım.
"Eylül..." dedi ağlamaklı sesi ve derin derin aldığı nefeslerine gözyaşları eşlik etmeye başlamıştı.

"Hayır, Eylül değil. Sakin ol." Desemde diğer yandan bu dediğime kendimi de ikna etmeye çalışıyordum. Belinden bir kolunu çekerek elim onun eline gitti. Hemen arkasında duran koltuğa oturmasını sağladım ve yanına oturmadan önünde diz çöktüm.
Yüzü geldiğimden daha solgun görünüyordu ve gözyaşları yanaklarını ıslatmaya devam ediyordu.

"Sen burda kal." Dedim elini okşayarak ama bu dediğimi onaylamayacağını biliyordum.

"Bende geleceğim." Dedi ve elini avucumdan çekip kapıya yönelmişti.
Hızlı adımlarla arabaya benden önce varmıştı ve kapı kilidini açar açmaz ön koltukta yerini aldı. Yanına oturur oturmaz ilk ona bakış attım ve sabırsız bir şekilde arabayı çalışıp yola koyulmamızı beklediğini görüyordum.

"Ne duruyorsun acele etsene!" Dedi sesinde korku ve çaresizlik boy göstererek. Onu sakinleştirmek istiyordum, onunla konuşmak istiyordum ama tek bir kelime dudaklarımdan dökülmüyordu. Arabanın içinde sadece hıçkırıkları ve iç çekerek ağlayışı yankılanıyordu.

"Savaş.." dedi bi ara bana değil kucağında duran ellerine bakarak. Gözümü önümüzdeki trafikten ara ara ayırarak onu izliyordum. Sonra sağ elimi kucağına koyup elimi kavramasını bekledim.

"Ağlama." Dedim sadece önümüzdeki arabanın ilerlemesini beklerken. Şuanda durumun ciddiyetini bir türlü kabullenemiyordu benliğim. O kadar yabancı ama bir o kadar da can yakıcı bu his sanki damarlarıma bir iğneyle verilmiş ve yavaşça kanıma karışarak içimi uyuşturuyor gibiydi. Şu anda sadece Nihalin üzülmesi değildi mesele, yada her şeyin benim yüzümden olduğundan duyduğum suçluluk duygusu da değildi.

"Onsuz ne yapacağım şimdi ben?" İhtimallerin en kötüsünü kendine çekerek bu gerçekle hareket etmeyi seçiyordu Nihal. Arabayı park eder etmez arabadan indik fakat içeri girmeden onu kolundan çekerek bana dönmesini sağladım. Gözleri solgun bir şekilde ağlamaktan kan çanağına dönmüştü iki elimi yanaklarına götürdüm ve kafasını bana çevirdim.

"İçerdeki kızımız değil. Ona bir şey olmadı. Güven bana." Gözlerini bana inanmak istercesine kapattı ve başını göğsüme yasladı. Dudaklarımı alnına götürdüm ve havanın soğuk olmasına rağmen teninin sımsıcak olduğunu fark etmiştim.
Daha fazla vakit kaybetmeden içeriye girdik ve hızlı adımlarla girişte bekleyen polislerin yanına gittik.

DERSİMİZ AŞK HOCAM.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin