1. BÖLÜM

21.9K 739 205
                                    

1. BÖLÜM

"Nihal! Kahvaltı hazır. Bi daha çağırmayacağım ona göre." Uykulu gözlerimi sinirden kısıyordum. Her sabah günün doğduğuna lanet sayıyordum. Keşke geceler günlerin iki katı kadar uzun olsaydı. Yada keşke insanların bu dünyadaki genel görevi uyumak olsaydı. Yada keşke her güzel şey bu kadar çabuk bitmeseydi. O değil sabah sabah kahvaltıya mı uyandırılır ya? İnsan uyanınca kahvaltı yapar. Kahvaltı için uyanmaz. Gel de anlat işte.

Gözlerimi devire devire kalktım lavobaya dogru ilerliyordum.

Kapının kilitli olduğunu fark edince: "Acele et Ela!" diye kardeşime bağırıp yine üstümü değiştirmeye gitmiştim. Aceleyle üstüme açık pembe, kısa bir elbise giyindim. Eylül olmasına rağmen havalar gayet iyi gidiyordu. Günlük rutinimi geride bırakıp üniversite yollarına dökülmüştüm.

Evet üniversitenin ilk günü bugün. Tabi siz bu kız niye böyle ruhsuz duygusuz diyeceksiniz.

Sonuçta üniversite yani boru değil. Ama benim hevesimi kursağımda bırakıp heyecanımı silip süpürüp bu hale getiren topluluğa "aile" denir. Tercihlerimi sabotaj edip beni istemediğim bi bölüme soktukları için içleri çok iyi, vicdanlarıda çok rahat gibi geliyor bana.

Bu arada, ben Nihal. Nihal İlkay.

Özgün fikirlere sahip ama başkalarının sözünden çıkamayan, kendi hayallerinin değilde baskalarının isteklerinin peşinden koşan bir genç kızım. Gençliğimin baharını böyle heba ediyorum ama napalım? Tabiyatım böyle. Lise boyunca radyo televizyon okuma planlarım olduğu doğrudur ama çok saygıdeğer ailem işletme okumamı istedikleri için beni bu yola sürüklediler.

Okulun etrafını bi 10 kere dolandıktan sonra kapısını şükür bulabildim. Hayır ben kendimi biliyorum boşuna radyo televizyon istemedim. Daha binanın kapısını bulamayan ben nasıl ileride bi yeri işletebilirdim ki? Allah sonumu hayır etsin bakalım.

Girişteki panoya yöneldim ve bölümümün hangi sınıfta olduğunu aradım. Yanımda bir sürü öğrenci aynı kağıda bakıyordu. Bense içlerinden hangisiyle kanka olucam acaba diye düşünüyordum. Kalabalık olmasına rağmen baya büyüktü okul. Ben burda 4 sene hergün kaybolurum heralde. İnceleye inceleye merdivenleri çıkıyordum. Yavaş yavaş üniversiteli havalarına giriyordum. Burdaki öğrenciler bana biraz uzak gibi geliyordu. Böyle havalı kendini beğenmişlik seziyordum. Benim etrafa baktığım kadar onlarda tabi bana bakıyordu. O değil burda konservatuar fotomodellik gibi bölümlerde mi var yoksa neden bütün bebeler best modelden çıkmış gibi yakışıklılar? Biride bana bakmadı ya. Tabi kızım senin nerene bakıcaklar? Zümrüt gözlerin hariç neren dikkat çekiyor ki...

Sınıfa bi göz gezdiriyordum ve en uygun yeri kendime kaptım.

Pek dolu olmamakla birlikte gayet sessiz bi ortami vardı. Tabiki böyle olucaktı. Geleceğin işletmecileri burda. Adamlar şimdiden ağırlığını koyup saygılarını sergiliyorlar.

Hafiften sandalyemin oynatıldığını fark ettim. Arkamı döndüğümde güzel bir kızın bana bakıp kaleminin düştüğünü ve benim onu verip veremeyeceğimi sordu.

"Sağol. İpek ben."

"Nihal. Memnun oldum."

Kısa bir sohbetin ardından dikkatimi başka bi yere yönlendirerek dış dünyadan kopmuş bulunuyordum. Çünkü tam önüme tapılacak bi çocuk oturdu. Tahtaya olan bütün açımı kapattı ama ben zaten okuma niyetiyle gelmediğim için sorun yoktu yani. Birde böyle bi insanoğluna laf söylenir mi şimdi? Çocuk dönüp bana hakaret etse ben yarabbi şükür derdim. O denli yakışıklıydı.

İki ders boyunca çocuğun sırtındaki kasları analiz ettim.

Bu arada yanlış anlaşılmasın, düşüncelerim ahlaksız olduğu kadar gerçekte bi o kadar çekingenimdir. O çocuk bana dönüp 'naber canım' dese ben utangaçlıktan en derin kuyulardan yukarı el sallarım. Hatta el sallamam ona bile utanırım.

Düşüncelerimin arasında birden bire bana döndü. Yüzünün her metrekaresini ezberliyordum sanki.

"Not tutuyor musun?" diye sordu bana.

Ben tabi biblo gibi bakakaldım.

"Evet mi Hayır mı?"

Bende çıt yok.

"Off.. İpek, güzel yaz yine senin notlarına kaldım" göz kırparak bu sefer arkamdaki kıza yöneldi.

Aptal Nihal! Ne vardı sanki hı hı deseydin? Gül gibi çocuk gitti ellere.

Ders biter bitmez İpeğe döndüm. Beraber biraz okulu gezelim mi diye sordum sonuçta oda yeni belki oda merak ediyordur diye düşündüm. Meğersem kızın ikinci senesiymiş burda. Geçen yıl sınıfta kalmış.

Bu dersi geçebilen çok şanslıymış.

Kısa bir süre sonra biz bununla baya baya kaynaştık. Çok cana yakın, çok tatlı bir kızdı kendisi.

Önümüzden bir adam geçti: "naber İpek" diye seslendi bizimkine.

Bu da okulun bedencisiymiş. İpeğinde uzaktan akrabası oluyormuş. Şu an sadece okulun basketbol takımıyla ilgileniyormuş. Beden eğitimine de yeni hoca alınacakmış.

"Bu arada bende tam not tutamadım. O çocuğa vereceğin notları bende alabilir miyim?" Fırsattan istifade bende kendi işlerimi halletmeye çalışıyordum. Sonuçta bende çocuga gidip neyin nesisin deme cesareti olmadığı için bu şekil öğrenmeyi tercih etmiştim.

"Çocuk? Ha Eymen'i kastediyosun. Aman ona not falan yok zaten o basketboldan başka bişey bilmiyor" demek basketçi bizimki. Doğrudur onda o tip var zaten....

Son derse beş kala, İpek'den tuvalete gitmek için ayrılmıştım. Yaz tatilinden sonra bugün baya bi zor gelmişti. İçten içe parti veriyordum. Bu düşünce bugünkü küçük çaplı negatifliğimi azda olsa bastırıyordu.

Ellerimi yıkamak için çeşmeyi açmıştım ve benim bu şanssızlığım tabiki peşimi bırakmıyordu. Hızlı bi şekilde su almaya başladı ve her tarafıma sıçramıştı. İsteksiz iş işte bu kadar oluyordu. Ya ben lanetlendim yada üstümde nazar var yoksa bu kadar aksiliğin bir açıklaması yoktu.

Homurdana homurdana koridorda yürüyordum ve ıslanmış elbisemle uğraşıyordum ki merdivenlerden sağa dönerken birden boylu poslu geniş omuzlu birisiyle çarpışmıştım. Ne yüzüne nede önüme bakabiliyordum. Çünkü o sıra tüm dikkatimi yanan tenime, mahfolan elbiseme ve alt üst olan geleceğime vermiştim.

DERSİMİZ AŞK HOCAM.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin