4. BÖLÜM

9.9K 538 139
                                    

4. BÖLÜM

SAVAŞ:

Son sınıfın bir diğer ders notlarını tamamladıktan sonra defterlerimi ve tabletimi toplamaya başlamıştım. Öğretmenler odası genelde bu saatte sinek avlıyordu. Ama tamda bu saatleri seviyordum. Rahat rahat, kendi halime işlerimi halledebiliyordum. Sınav kağıtlarını sakince kontrolden geçiriyordum. Ve en önemlisi dikkatimi dağıtmadan gün içinde yaşanılan tüm olayları kafamdan geçirebiliyordum.
Ceketimi giyinmiştim. Son kez masamın üstüne baktığımda daha bitirmediğim kahve bardağını görmüştüm. Soğumuştu biliyordum. Ama olsun ben her türlüsünü içerdim. Bir yudumla bardağın dibini getirmiştim tam çöpe atacaktım ki bir kaç damlası elime döküldü. Ilık olmasına rağmen sıcaklığı belli oluyordu. Birden üzerine koca kaynar kahve bardağını boşalttığım kız geldi aklıma. Aslında ona karşı mahcup olmuştum. Kızın yüz ifadesini göz önüne getirdiğimde yüzündeki o acıyı görüyordum. Bir yandan ukala tavırlarına sinir olmuştum. Olmadım değil ama bunun için onu suçlayamazdım. Asıl şoku onu kendi sınıfimda görünce yaşamıştım ben. Aslında olay günü o kızı tamamen unutmuştum. Hatta tekrar görsem tanımam diyordum. Ama tanıdım. Tabi durduk yere değil kendiside belli etti tabi, yoksa nerden tanıcam elin kızını. Gerçi kaza esnasında uzun uzun gözlerine bakmıştım. Sanırım gördüğüm en güzel yeşil tonlarından biriydi. Ve derste tekrar gözlerini takip ettim. Böyle kendisi konuşmasa bile gözleri konuşuyordu. Öyle boş boş bakmıyordu..

"Savaş, valla içimizden en çalışkanı sen çıktın." Kısa bir kikirdemeyle Yasemin geldi yanıma. Öğretmen arkadaşlar arasında ilk tanıştığımdi kişiydi.
Bir tebessümle cevap verme ihtiyacı duydum. Genelde iltifatlardan nefret ederim. Ne ben başkasına ederim nede bana edilsin isterim.

"Bittiysen bişeyler içmeye gidelim mi? Benimde işim kalmadı ev içinde çok erken daha." dedi ve koluma girdi.

Aslında evde bir sürü yapılacak işlerim vardı. Düşünüyordum nasıl cevap versem diye. İçimde gitmeye gram istek yoktu. Ama kırmakta istemiyordum. Yaseminle anlaşıyorduk iyi bir arkadaştı ve napıp edip beni ikna etmeyi becermişti.

Birkaç kadeh bi şeyler içip güzel sohbet kurmuştuk. Bir kadınla ilk defa bu kadar uzun ve içten tekrar bi şeyler yapıyordum. Hoşuma gidiyordu ama bi o kadar da kasılıyordum. İstemiyordum. Kadınlardan nefret etmiyordum hele kin tutmak söz konusu bile olamaz. Sadece sevmiyordum. Ben genel olarak fazla sosyal birisi değilimdir. Çevremde çok yakın bir kaç arkadaşım vardır o kadar. Ailemle zaten kırk yılda bir görüşüyordum oda bayramda telefon ile. Benim hayatımın çoğunluğu iş, yada kendime özgün hobbilerim. Hayatımda birisi yok. Olmasınada gerek duymuyorum zaten. Bence kadınlar ayak bağı. Hüzün ve kederden başka hiçbir şeye yaramıyorlar. Her kadın için geçerli olmama şartıyla; bence kadınlar en düzenbaz, en sinsi yaratıklardan biri.
Sağı solu belli olmayan, çıkarcı ve aşk gibi saf bir duyguyu kendi fesat işleri için kullanmaya meyillidirler. 

Eve vardığımda üçlü koltuğa oturup bacaklarımıda sehpanın üzerine koymuştum. Bayada bi uykum gelmişti. Halbuki daha o kadar çok işim var.. Zar zor kalkıp mutfakta kendime bir türk kahvesi yapıyordum. Anca o artık ayıltırdı beni. Cezve kaynamaya başlıyordu ve ben sadece kahveye bakakalmıştım. Tam taşarken altını kapatıp servis ettim.

İlk sınıfın öğrenci listesi olan kağıdı elime alıp bi göz geçirdim. Aralarından bir kaçını tanıyordum. Zaten erkeklerin çoğunu basketbol maçında görmüştüm. Bi yandan kahvemi yudumlarken gözlerim faltaşı gibi açılıyordu. Tanıdıklarımın resimlerdeki adların altını çiziyordum. Bu isimlerin arasına Nihal'ide eklemiştim. Zaten toplam 18 kişilerdi ve tek kız Nihal'di. Aslında gereksiz şeylere kafa yoruyordum o akşam. Mesela o kızın neden tercihi işletmeden yana olması, yada bana hala kızgın mıdır? O gün bana saydırdıklarına dayanırsak o öfkesi çabuk dinemezdi... Acaba türk kahvesini seviyor muydu?...

Bir yudum aldım. Ben mesela çok severim. Bol köpüklü, şekerli.
Aslında ne tuhaf oldu. Artık her kahve gördüğümde o kız geliyordu aklıma.

Kapı çaldı. Saate baktım ve kapıya doğru yöneldim. Az çok kimin geleceğini tahmin ediyordum. Levent'di. En yakın dostum. Hatta gereksiz insanları çıkarırsak tek güvendiğim kişi. Zaten bu evi Levent hariç kimse bilmiyordu.

Beraber sabahlıyorduk yine. Çoğu zaman sessiz geçse de geçirdigimiz vakitler yinede mutlu oluyordum onu görünce. Yine tek tük konuşuyordum onunla, mesela dertlerimi anlatıyordum ve ben Levente çok güveniyordum.
Bana ilk iş günümü sordu. Bir iç çektim. Hangi birisini ilk anlatsam diye düşündüm ve ilk defa susmayı denedim ama bu karara varmadan az önce hemen döküldüm. Her anlattığımı espiriye bağlıyorduk.

"Helal olsun be. Ben hep pes edeceğini düşünmüştüm... Yani tamam kararlısın zekisin gururlusun ama bu kadarda rahat batamaz ya.." Dedi. Sesinden anlıyordum aslında korkuyordu her an pot kırıcam diye.
Aslında bununla benim meslek tercihimi kastetmiyordu sadece. Aileme bu kadar karşı gelipte kendimi onlardan bu denli bağımsız yapmamıda katıyordu bu söylediklerine. Haklı olabilirdi. Bende kendime baştan beri güveniyorum diyemem ama bu iş binmişti bi kere hırsa. Ailem beni yönetmeye çalışıyordu. Her adımımı ben onlara yöneltiyordum. Deyseydi amenna. Ama karşılığında ne ilgi nede başka bişey görebildim onlardan. Sözde çocuklarıydım ama sadece sözde. Çok varlıklı olmamıza rağmen benim gözüm hiçbir zaman yükseklere bakmadı. Benim kalbim sadece mutluluk için attı. Ve onların olmadığı zaman, yani iş yemeği, parti yada herhangi bir kutlama olduğunda, ben hep bu mutluluğa gidiyordum. Herşey para değildi ben küçük yaşta bunu öğrendim. Mesela Levent. Servetlere sahip değildi belki ama ona ailesi yinede geride bırakacak bişeyler veriyordu ve hala veriyor. Sevgi. İçten gülümsemeler, sıcak ilgi, destek yani bir insanın manevi yönden ne ararsa herşeyi veriyorlardı. Onların dörtte birini benim ailem bana gösterseydi ben başka yerlerde olabilirdim. Mesela babam şirketin başına geçmemi istiyor. Bana ne zaman ne olmak istediğimi sorduklarında benden önce hep onlar benim yerime cevap verirdi. Onlara öğretmen olmak istediğimi söylediğimde evde kıyamet kopmuştu. Sanki onlara utanç verecek bir şey yapmıştım gibi davranıyorlardı. Ama bunlar zevk meselesi. Ben ailem yokken çoğu zaman arkadaşlarımda kalırdım ve bunlar hiçbir zaman o zengin züppeleri değillerdi. Hani insan elinde olmayanı daha değerli görür ya.. İşte arkadaşlarım benim hayatıma bense onların yaşadığı ortama imreniyordum. Onların anne babasını benimkilerle kıyaslıyordum.. Üniversiteyi kazandığım günden beri kanlı bıçaklıyız. Babamın yüzünü ondan sonra bi daha doğru dürüst görmedim. Annemide annem diye kafama eserse görmeye gidiyordum o kadar. Sorarlarsa mutlu musun diye, mutluyum. Ben kendime yetiyorum ve dışardan hiçbir şekilde ilgi beklemiyordum artık. Çünkü hayatımda öyle insanlar oldu ki gördüğüm ilgiyi bile bir zaman sonra bana çok görüp gittiler. Boşluğa düşüyor insan. Ve bence hayatta hayal kırıklığı kadar kötü hiç birşey olamaz.

"Şaka bir yana, oğlum sencede artık vakti gelmedi mi?"

"Neyin?

"Toparlanmanın! Savaş, kendinle olan bu anlaşmazlığı artık bitir. Hayat akıyor ve sen bu dört duvar arasında çürüyüp gidiceksin. Yazık ediyosun kendine."
Her firsatta bu konuyu açmayı çok seviyordu Levent. Ne vardı yani ben kendimi dinlemeyi seviyorum işimi seviyorum, yalnızlığı seviyordum.. Yani zaman zaman..

"Arya gideli 3 yıl oluyor kardeşim. Ve o kız gram senin kadar böyle çektirmiyor kendine."
Arya. Canı ceheneme.

DERSİMİZ AŞK HOCAM.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin