55.BÖLÜM

1.8K 89 43
                                    

SAVAŞ:

FLASHBACK

Ellerimle okul kravatımı çıkarıp boynuma asmıştım ki kendi çabalarımla elde ettiğim küçük ama şirin evime giriyordum. Arya son günlerde halsizlik sebebinden okula gelmiyordu ve bunlar soğuk algınlığının belirtileriydi. İçeri girmemle beraber evde tuhaf bir sessizlik vardı. Yatak odasına gittiğimde ise her yer darmadağın bir şekilde yerlerdeydi. Arya ise yatağın üzerine koyduğu valizi doldurmakla meşguldü. Sınav haftasının ortasında nereye gidecekti ki? Aklımda hiçbir fikri yürütemeden onun yaptıklarına seyirci kalıyordum ki valizini bir hışımla kapatıp kapıya yönelmesiyle karşı karşıya gelmiştik.

"Nereye?" Diye sordum endişeyle şaşkınlığımı gizlemeye çalışarak.
O da zaten beni beklemediğinden cevap vermesi bir hayli zaman almıştı.

"Ben gidiyorum." Dedi sadece.

"Onu görüyorum. Neden? Nereye?"

"Gitmemin değil, kalmamın bir nedeni yok."

Ne demek oluyordu bu? Ben vardım? Biz vardık. Nereye gidiyordu? Dönmeyecek miydi?

"Sen benim için sadece bir hedeftin. Affet beni. Seninle kalamam."

Hedef? Neyin hedefiydi bu? Bu dediklerinden hiçbir anlam çıkaramıyordum. Daha fazla vakit kaybetmeden yere bıraktığı valizini alıp omzuma değerek çıkışa yöneldi. Bense çivilenmiş gibi kalakaldım. Dış kapının kapanmasıyla gözlerim boş odada dolandı ve ayaklarım sonunda yeniden çalışmaya başlamıştı ki peşinden gittim.

"Ne hedefi? Arya neden bahsediyorsun? Beni bırakıyor musun?"

"Ben hiç senin olmadım ki... İstanbul'un en gözde ailelerinden birinin tek oğlusun sen Savaş. Sen tek benim değil çoğu kızın hedefisin.
Üzgünüm seni kullanmak istemezdim. Ama sen beni buna mecbur bıraktın. Beni seçtin. Artık gitmem gerekiyor." Dedi hiç çekinmeden hiç zorlanmadan yüzüme benimle nasıl oynadığını anlatmıştı. Ben ona güvenerek, onu severek tüm bu olanlara katlanıyordum o ise soyadımdan mı yararlanmak istiyordu sadece? Olamazdı. Benim Arya'm bana bunu yapamazdı. Sokağın başından kaybolana kadar dolu gözlerle peşinden baktım. Aslında peşinden gitmek, ardından seslenmek istesemde bacaklarım kenetlenmiş, sesim ise kısılmış gibiydi. Bitti. Uğruna her şeyden vazgeçtiğim kişi beni yarı yolda hayal kırıklarını canıma batırarak çekip gitmişti.

~~

Dalgalar rüzgarın esintisiyle kıyıyı döverken gecenin karanlığına karışan uzaklara bakıyordum. İçimde garip bir tedirginlik vardı ve bu tuzlu hava boğazımı tırmalıyordu. Kalbim düşüncem hiçbir şeyim içime sığmıyordu. Eymenin dedikleri hala aklımda ve gözümün önüne gelen resimler bozuk plak gibi sözlerini tekrarlamasına sağlıyordu.Ona inanmamalıydım tabi. Üçüncü şahısları aramıza sokmayacaktık. Onun dediklerine kanıp Nihali kendimden uzağa atamazdım. Ama o dedikleri neden içime şüphe düşürüyor? Neden tek güvendiğim kişiyi mantığıma ispatlayamıyorum? Susuyorum. Yapmaz diyorum ama lafta kalan birşey sanki. İçimde acaba deme isteği o kadar fazla ki. Şüpheye yer bırakmamak imkansız.
Ellerimi alnıma götürüp yorgun bir şekilde yüzümü sıvazlıyordum. Aklım durdu. Şu anda mantıklı olmayı bırak saçmalayamıyorum bile. Neden böyle hissediyorum? Eymene zerre güvenmesemde kendi gözlerimle tanık olduğum o birkaç âna yenik düşüyordum.
Yapmaz. Bunca yaşadıklarımı bile bile bana bu kötülüğü yapmaz!
Peki onu suçüstü yakalamalarım da mı tesadüf? Dosyalarımı karıştırması, gizemli halleri, çalışma odamda gördüklerim? Belkide Eymen benim hep ihtimal vermek istemediğim gerçekleri gözüme sokmuştur. İyimser olmamalı mıydım yoksa?
Peki ben ne yapacaktım şimdi? Yanlış anlaşılmalardan uzak durmaya çalışıp suyun akıp deryayı bulmasını mı beklemeliydim yoksa Nihal'e gidip tüm bu karmaşayı çözmeye mi çalışmalıydım? Ya bu da bir oyunsa? Böyle iğrenç bir suçlamayla Nihal'i üzmeye hakkım var mıydı? Ya böyle hiçbir yere varamayıp havada öylece asılı kalmak mıydı mantıklı olan? Tam içimi rahatlatıyorum derken yeniden o salonda yankılanan Eymenin iddiaları geliyordu aklıma. Sonra Aryayı yıllar önceki son görüşüm. Tesadüfler bu kadar üst üste gelmemeliydi. Ve bu içimdeki acı yeniden filizlenmemeliydi.



NİHAL:

Elimde bir bardak suyla beraber yeniden odama doğru ilerliyordum. Sınavlara bu kadar kalabalık hazırlanmamız aslında gayet verimli olsa da bugün moralimi bozmuştu. Ne güzel Savaş'ı burda kalmaya ikna etmiştim. Yanımda olacaktı. Şimdi kim bilir nerde. O kızla görüşmesinden o kadar korkuyorum ki. Sebebini de bilmiyorum üstelik. Benden gitmeyeceğini bilsemde insan emin olamıyordu işte. O kız onu bir şeylere inandıracak diye, onu görmesiyle eski duygularının yeniden gün yüzüne çıkacak diye ödüm kopuyordu adeta. Eve gideceğini söylemişti bana, umarım öyle yapmıştır.
Yatağa girmemle komidinin üzerinde duran sesi kısık ve titreşim halinde olan telefonumu fark ettim. Savaş'ın adını ekranda görünce tebessümle kulağıma götürdüm.

Telefonu açmamla beraber hat da tuhaf bir sessizlik vardı. Ondan bir yanıt beklerken gözlerim odada dolanıyordu ki aşağıya inmemi söyledi.
Ne yani, burda mıydı hala? Cevap vermeden cama yöneldim ve perdeyi aralayarak aşağıda park halinde olan arabasını gördüm. Daha fazla bekletmeden de yanına indim.

"Sabah'a daha çok vardı ama.." Dedim onun duyabileceği bir kıkırdamanın ardından. Yanına yaklaştığımda ise o kendi tarafına doğru çıkmış beni bekliyordu.
Hiçbir şey demeden öylece duruyordu.

"Ayrılalı birkaç saat oldu hala burdasın? Bir şey mi oldu?" Diye yüzünün ifadesi beni de tedirgin etmişti.
Kararsız bakışlarla alt dudağını içten ısırmaya başlamıştı. Sanki birşey demek istiyorda emin olamadığından kasılıyor gibiydi. Ona doğru bir adım daha attım ve elimi yakasına götürmemle başını hafif eğdi. Sonra kollarımı kaldırdım ve boynuna sarıldım. Şu anda yanımda olmasına mı sevinmeliydim yoksa bu suskunluğuna anlam mı yüklemeliydim bilemiyorum...

"Bak ne diyeceğim; arkadaşlar gitti yukarıda biz bizeyiz istersen-"

"Nihal konuşmamız lazım." Demesiyle boynunda duran kollarımı gevşeterek geri çektim. Bu tavır, hal ve hareketleri hiç iyi gelişmeler olacağını göstermiyordu ve boğazımda belirginleşen o yumruğu sertçe yuttuktan sonra gözlerimi kırpmadan yüzüne baktım. Hala kendiyle bir çelişki içerisindeydi. Söylesem mi, söylemesem mi kararsızlığıydı bu.

Adımı yeniden telafuz ettikten sonra bakışlarını kaldırıp yüzüme baktı.

"N-Neden benim yanımdasın?" Diye sordu derin iç çektikten sonra.
Bu nasıl soruydu böyle? Onu sevdiğimi biliyordu neyi ispatlamaya çalışıyordu peki kendine?

"Kendi çıkarların için mi yanımdasın? Bunun için mi cevap veremiyorsun?" Söyledikleri bir yıldırım gibi çarpmıştı beni ve duyduğum her kelimeyle içimde yeni yeni korkular büyüyordu.

"Nihal yüzüme bak. Yalvarırım yüzüme bak. Yalan de. Bu duyduklarım doğru değil. Benimle oynamadın değil mi? Hadi cevap ver." kendisinin de tedirgin kasılmış hali benim sonumun geldiğini gösteriyordu. O anlık yaşanılan korkunun sebiyle beynimde var olan en küçük düşünce bile uçtu. Verecek tek bir kelimem yoktu. Bu hissettiğim korku. Tarifsizdi. Karşımda duruşu ve ısrarla yüzüme bakışı beni benden alsa da kirpiklerim titriyordu ona baktıkça. Ne olacaktı şimdi? Sıkıştığımın ve artık geri dönüşün olmadığını anlamıştım ve açıkçası en beklemediğim anda karşıma dikilmesi beni bambaşka bir çaresizliğe sürüklemişti.
Ben sustukça onunda endişelerini çoğaltıyordum. Hayal kırıklıklarına yenilerini katıyordum. Ama artık olmaz. Bundan daha ilerisini kurtaramam. Buraya kadarmış. Her şeyin gün yüzüne çıkacağı bu anmış.

DERSİMİZ AŞK HOCAM.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin