73. BÖLÜM

1.2K 52 11
                                    

SAVAŞ:

Aldığım telefondan sonra odada yalnız olduğumu dahi farketmiyordum. Duyduklarım sağır edecek kadar sessizleştirmişti etrafımı. Gözlerimi milim oynatma ihtiyacı bile duymuyordum. Bir yandan öfkem dolup taşıyordu, diğer yandan elimi kolumu yere zincirleyen görülmez halatlar beni dizginliyordu. Daha doğrusu ne yapacağımı nereye gideceğimi bilmiyordum. Beynim durmuştu adeta ve bana verecek hiçbir komutu yoktu.
Ellerimi saçlarıma daldırmış düşünmeye başlamıştım. Nerde olabilirlerdi bu sorunun cevabına tek bir ip ucu belirmiyordu. Ekranı kararmış telefonum hala elimdeydi son aramaları yoklamamla beni gizli numaradan aradığını hatırlamıştım. Bu bilgi polisin işine yarayabilir miydi? Onu da bilmiyordum.
O sıra yanımdan apar topar giden babam tekrar odasına geri döndü.

“Benim gitmem gerek“ gibi bir şeyler mırıldandıktan sonra aceleci adımlarla yanından geçiyordum ki beni kolumdan tutarak alıkoydu.

“Büyük Ada’dalar. Fonda oluşan sesleri fark etmedin mi fayton ve martı sesleri vardı.“
O sıra Şeymanın, burada olmadıklarını fakat şehir dışına da çıkmadıkları bilgisini verdiği aklıma gelmişti.
Bu gerçekten olabilir miydi? Eğer İstanbul'da değillerse geriye sadece bu Adalar kalıyordu.
Tek umut olan bu yeni bilgiyi daha fazla sorgulamadan hemen yola düşmeyi istiyordum.

“Nereye gidiyorsun? Daha nerde arayacağımızı bile bilmiyoruz?“ Sen onu bilmiyorsun ben hiçbir şeyi bilmiyorum. Ama burada oturup başka bir gelişmeyi daha bekleyemezdim. Evet nerede arayacağımızı bilmiyordum oraya gitsek bile sokak sokak onu aramaktan başka bir yolumuz yoktu.
Aynı zamanda babam eline telefonu almıştı ve polisleri haberdar etmeye başlamıştı.

Elindeki telefona bakınca aklıma Şeyma geldi ve hemen masanın üzerine bıraktığım telefona uzanmıştım.

“Şeyma Büyük Adadaki bütün otelleri hastaneyi aklına neresi geliyorsa arayıp Pars’ın giriş yapıp yapmadığını öğreniyorsun. Acele et bir şey bulunca da bana geri dön.“ 
Telaşla babama dönerek “Bizde bir şeyler yapalım böyle oturup bekleyecek miyiz?“ dedim.

“Evet, yapacak bir şey yok. Ben az önce birkaç kişiyi Büyük Adaya gönderdim zaten. Hem, bu sadece bir tahmindi. Hepimizin oraya gidip burdaki gelişmeleri kaçırmamızın bir anlamı yok.“
El kadar bebekle sanki yerin dibine girdi. Günlerdir nerede olduğu bile belli değil, Şuna bak tahminlerle hareket ediyorduk artık. Resmen samanlıkta iğne aramaktı bu.

“Onu başkasına vermekle tehdit etti beni. Ben bunu Nihale nasıl söylerim? Daha fazla vakit kaybedersek Pars’ı ele geçirdiğimizde Eylül de onunla beraber olmamasından korkuyorum.“
Aramızda oluşan sessizliğe bakılırsa endişelerimin çokta yersiz olmadığını tekrar fark etmiştim.

“Verirse versin! O zaman da verdiği kişileri bulur her şekilde torunumu geri alırız!“ Umarım buna gerek kalmazdı…
Sanki içine doğmuş gibi avucumda duran telefon tekrar çalmıştı ve ben bir hışımla tekrar aynı gizli numaradan aranıyor sanırken ekranda Nihalin adı belirmişti.
Açmasam daha fazla telaşlanacaktı. Fakat açsam ne söyleyecektim? Ona ne umut olabiliyordum ne de hayal kırıklığı. Elimde bir müddet çalan telefonu daha sonra tereddütle kulağıma götürmek isterken yetişemeden kapattı. Zaten şu anda şu durumu ona açıklamaya yetecek cesaretim yoktu.

“Ona bakamayacağımı biliyordum. Bir gün bile küçücük savunmasız bir bebeğe göz kulak olamadım. Hepsi benim yüzümden.“

“Kendine haksızlık etme.Başta onu istemiyordun ama şimdi ondan ayrı kalamıyorsun görüyor musun? Baba olmak kolay, asıl zor olan babalık etmektedir.“
Onu dinlerken bakışlarımı yere sabitlemiştim fakat sürdürdüğümüz diyaloğun ne kadar ironik olduğunu fark etmemle alaylı bir gülüşle başımı kaldırdım. Bu konuda verdiği tavsiyeleri dikkate almam çok saçma olurdu.

DERSİMİZ AŞK HOCAM.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin