68.BÖLÜM

1.4K 67 24
                                    

SAVAŞ:

Yavaş düşüncelerimin aksine etrafımda olan biten her şey jet hızıyla gerçekleşiyordu. Bir yandan yola odaklanmaya çalışıyordum diğer yandan sürekli elimi sıkan elin avucumun içinde hafiflediğini hissediyordum. Direksiyon sanki avucumun terlemesiyle elimden kayıyor gibi olsa da bir yandan Nihale diğer yandan da yola odaklanmaya çalışsamda ne yazık ki bu sandığımdan çok çok daha zordu. Hiçbir fikir sahibi olmadığımız durumlar hakkında düşünmeye çalışıp ve ard arda gelen açık sorulara cevap bulamamak insanı nasıl da çaresizliğe boğuyordu öyle.
Artık yollar altımızdan kayıyor gibiydi, bense sadece Nihalin tek bir ses, tek bir hareket göstermesini istiyordum sadece. Acilin önüne seri şekilde park ederek hemen Nihalin tarafına gidip elimi yanağına götürerek tekrar kendine gelmesi için uğraşsamda baygın bir şekilde yatıyordu.
Önce nasıl ona zarar vermeden onu kucağıma alacağımı düşünsem de çok fazla vaktimin olmadığını görüyordum. Düşüncelerim buz kesilmişti onu kollarıma alarak otomat kapıdan geçerken “Yardım edin! Hamile, bayıldı uyanmıyor yardım edin!“ diye bağırırken sanki sesim tüm hastane koridorlarında yankılanıyordu.

Karşımıza hızlıca çıkan görevli doktorlarla beraber onu sedyeye yatırmıştım daha sonra aynı tempoyla aynı katta bulunan ameliyathaneye götürüyorlardı.

“Beyefendi sizin dışarda beklemeniz gerekiyor. Eşinizin kanaması gelmiş ameliyata alınması gerekiyor. Bebeğin durumu kritik olabilir-“

“Nihal? İyileşicek değil mi?“

“Lütfen burda bekleyin doktor bey size gereken açıklamayı yapacak.“ Cevap vermeme müsade etmeden hemşire az önce Nihalin de arkasında kaybolduğu kapıya yönelmişti. Bekleyecek miydim yani? Elim kolum bağlı hiçbir şey yapmadan.
Tedirgin bir şekilde arkada duran bekleme koltuklarından birine oturmuştum ama sakinleşmekten ziyade beni daha da telaşlandırmaya yetiyordu. Ne yapacaktım ben burda? Neyi bekleyecektim? Kimi bekleyecektim? Nihali burda tek bırakamazdım. Ya ona bir şey olursa? Ya hiç bir daha uyanmazsa? Benim yüzümden. Sürekli bitmek bilmeyen kavgalarımız yüzünden bu haldeydi. Ellerimle yüzümü yorgun bir şekilde sıvazlamaya çalışıyordum ama olmuyordu! Sanki her geçen dakikayla daha çok vicdan azabı çekmeye başlıyordum. Sanki şuanda içerde Nihalin çektiği tüm acıları ben çekiyormuş gibiydi. Sanki değil, gerçekten öyleydi.
Kalkıp yeniden ileri geri yürümeye başlamıştım. Daha ne kadar sürecekti bu? Nihale bir şey olmasın, tek isteğim buydu.
Dakikalar olmasına rağmen sanki saatler geçiyordu, sanki ameliyathanenin üzerindeki saattin akreple yelkovanın dansı durmuş gibiydi. O sıra aklıma Levent gelmesiyle tek çareyi onu buraya çağırmakta bulmuştum. Tek başıma yoksa burda kafayı yemek üzereydim. Aynı şekilde onun gelmesi de sanki süresiz bir bekleyiş kadar sürmüştü.
Koridorun bu can sıkıcı sessizliğini bölen ayak seslerini duyduğumda sanki sonunda bir çıkış kapısı açılmış gibiydi ve o kapı Levente çıkıyordu. Gelir gelmez aynı telaşla “Nihal nasıl?“ diye sormaya başlamıştı.

Bilmiyordum. Çünkü saatlerce beklediğim bu kapının önünde bir Allahın kulu bana tek bir açıklama yapmıyordu.

“Ya bebek? Ona bir şey olmuş mu?“

Bebek… Şu anda düşündüğüm belki de en son şeydi. Burda bulunmamızın sebebi o değil Miydi? Nihale sadece daha fazla zarar vermesin yeterdi.

Levente tek bir kelime edemeden otomatik sürgülü kapı açıldı ve yere çivilenmiş gibi o saatlerce beklediğim sorularımın cevabı sonunda gelmişti.

“Siz hasta yakınları mısınız?“

“Evet .“

“Maalesef annenin kanaması geldiği için erken doğum gerçekleşti. Bebeği gelişimi için küveze aldık birkaç hafta göz altında tutulması gerekiyor. Hemşire hanıma söyleyin size bebeğinizi görmenizde yardımcı olur-“

DERSİMİZ AŞK HOCAM.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin