52.BÖLÜM

1.8K 95 28
                                    

SAVAŞ:

Saatler oluyordu burada öylece oturalı. Konuşmamakta her ne kadar ısrarlı olsa da bende bir o kadar sabırlıydım. Er yada geç konuşacaktı. Tanıyordum onu, çabuk pes eden birisiydi çünkü. İlişkimizi yarıda bırakıp gittiği gibi başka şeyleri de bırakabiliyordu. Zaten şuan da somurtkan bir şekilde içerdeydi. Fakat üst kata çıkıp inmemle, yavaş solukları kaplamıştı gözlerinin kapanışıyla sessizleşen odayı. Birkaç adım daha atarak yavaşça çömeldim baş ucuna. Bir kadın bu kadar güzel uyuyabilir mi diye geçirdim içimden. O an bir kez daha aşık oldum, bir kez daha sevdim onu. Dudaklarım kirpikleriyle buluşmak için can atıyordu. Uzandığım elim hızla ipek saçlarına dokunmak istiyordu, kalbim heyecanla atıyordu. Ve nihayetinde yumuşacık saçları ipek gibi kayıyordu parmaklarımın arasında. Ben ona hangi ara bu kadar aşık olmuştum, hangi ara bu kadar ben olmuştu bu yabancı kadın? Ne zaman kalbim olmuştu? Bilmiyorum.
Şimdi sessizliğin dehşetinde yaşıyorduk. Ama o herkesten daha sessiz değil miydi? Daha içine kapanık. Daha gün yüzüne çıkmayan.
Bir konuşsa, bir anlatsa içinde bizi kördüğüm eden sebepleri.
Saçları ellerimde, gözlerim yüzünde yavaşça okşadım saçlarını ve bir an göz kapakları açıldı, yeşilin her tonu geçiyordu buğulu gözlerinde. Şaşkın bakışlarında kendimi görerek kalbini görmek istercesine daha derinden baktım gözlerine, bana olan aşkını görmek istercesine, bitmediğine, benden gitmediğine inanmak istercesine baktım o engin yeşillere. O gözleri beni hayata bağlamak için mi yoksa öldürmek için mi vardı? Ellerimi ondan çekerek baş ucunda oturuyordum. Göz kırpmadan aklımda olan pürüzsüz yüzünü şuan ki manzarayla karşılaştırıp yeniliyordum. O ise her gözünü kapatıp açmasıyla narin kirpiklerini oynatıyordu. Gözleri benden kaçıyordu, hemde hiç olmadığı kadar. Sonra anlamsız bakışlarla bana karşılık vererek sırtını döndü ve devam yattı. Demek bu kadar bile beni görmek istemiyordu.

 Demek bu kadar bile beni görmek istemiyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

NİHAL:

Sabah uyandığımda üzerimdeki battaniyeyi atıp çıplak ayakla zeminde yürüyordum. Ses çıkarmamaya o kadar özen göstersem de bunun boşuna olduğunu fark etmiştim. Yavaş yavaş odaları geziyordum fakat Savaştan eser yoktu. Bunu fark etmemle daha rahat adımlar eşliğinde tekrar salona geçtim ve onun üzerime serdiği battaniyeyi alıp katladım. Benimle bu kadar güzel ilgilenmesi neden benim canımı yakıyordu? Dün eğer konuşmayacağımı anlarsa gideriz düşüncesiyle tek kelime dahi etmedim ama yinede ondan kurtulamadım. Sonra bir ara içimin geçmesiyle uyuyakalmışım, uyandığımda ise zihnimden kazınmayan o yüzü belirdi. Her ne kadar ona bakmaya doyamasam da bunu anlamaması gerekiyordu. Yoksa zar zor kurmaya çalıştığım mesafe yine uçup gidecekti. Böylelikle çareyi ona sırtımı dönmekte buldum. Bu onu her ne kadar kırsada benimde içimi paramparça ediyordu.
Benden bunu beklemiyorsun belki ve bu yüzden hayal kırıklığına uğradın, ama benim sana olan bu işkencem seni asıl hayal kırıklığından, asıl bataklıktan kurtarmak için sevgilim. Ve sen bunu asla anlamayacaksın.

Salonda işim bitti ama Savaş hala ortada yoktu. Bahçeye çıkmamla kapının önüne park ettiği arabasınında olmadığını fark ettim. Resmen gitmişti. Beni burda tek başıma bırakacağını sanmıyordum, büyük ihtimal geri dönecekti ve aklıma aniden gelen bir fikirle hemen içeri gidip ayakkabılarımı giyinmeye başladım. O gelmeden burdan uzaklaşmam gerekiyordu. Anca bu şekilde ondan kurtulabilirdim. Bahçede yönüme ilk karar veremesemde geldiğimiz tarafa doğru ilerlemeye karar verdim, sonuçta bildiğim tek yol buradandı, ve bu şekilde kesin otoyola varacağımdan emindim. Dikkatli bir şekilde ilerliyordum ve yürüdükçe hedefimi daha net belirleyebiliyordum. Geçtiğimiz tüm bu yollar bana çok tanıdıktı. Karşılaştığım huş ağaçlar doğru yolda olduğumu garantiliyordu ve ben açık, beyaza yakın olan gövdesini takip ede ede gidiyordum ki bırden uzaktan gelen teker sesleriyle beraber yerime çivilendim. Sevinsem mi üzülsem mi bilemedim çünkü gelen ya yabancı birisiydi ve böylelikle kurtulmam sandığımdan da kolay olacaktı, ya da gelen Savaş'tı ve kaçmaya çalıştığım yere geri dönecektim. Bunu göze alamazdım ve bulduğum en geniş ağaç gövdesinin arkasına saklandım. Aslında bu gelen Savaş olamazdı, tamam aynı yönü seçmiş olabilirim fakat ben yön aynı olsa da yolumu değiştirmiştim. Arabanın motor sesi doğanın sesini bastırmaya başlayarak bana doğru ilerliyordu. Ağacın arkasından çıktım ve saklandığım yerime bakarak buranın aslında beni kamufle edemediğine kanaat getirmiştim. En iyisi buradan uzaklaşmaktı, hemde arabanın geldiği tarafa değil ters istikamete. Kendimi şuan resmen korku filmlerinde testereli canavarlardan kaçan saf kız gibi hissediyordum. Öyle bir korku, öyle bir panik. Bunun gerilimiyle beraber ayakkabımın bağcığına takılarak hafif sendeledim, lakin dengemi sağlayamadığımdan yere kapaklandım. Önüme düşen saçlarımı bakış açımdan çektikten sonra hiçbir şekilde çaba sarf etmeden oturdum düştüğüm yerde. Zaten tüm bu olanlar boşuna değil miydi? Araba gittikçe yakınlaşıyordu ve ben ellerimi dizimin üzerine yerleştirmiş vaziyette bekliyordum. Araba geldi. Ve hesaplamalarım beni yeniden yarı yolda bırakmıştı. Bu sefer de onlara güvenmemem gerektiğini hatırladım. Aramızda en fazla beş santim bırakarak motoru kapattı. Ve onu tanımasam beni ezme kararından son anda vazgeçti diye düşünürdüm herhalde. Yavaş adımlarla arabasından indi ve yanıma geldi.

"Ne yapıyorsun orda?" diye alaylı bir o kadar da şaşkın bakışlarını bana dikerek sordu.

DERSİMİZ AŞK HOCAM.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin