47.BÖLÜM

2K 142 101
                                    

NİHAL:

Kaybedecek neyim var? Aslında çok şeyim var, peki bunlar için üzülüyor muyum? Hayır tabiki, hepsini çünkü ateşe atmaya hazırdım. Değecekse hepsini kaybederim. Ama durmam lazımdı. Yerimde durup son kez her şeyi yakmadan etrafıma bakmam lazımdı. Sonra görmem lazımdı herşeyi kaybedebileceğimi anladığım gibi, içlerinde en kıymetli olan bir şeyi kaybetmemem lazımdı. Diğer herşeysiz bir geleceğim olabilirdi. Ama onsuz olamıyordu işte. Meğer insan hayatımda neyim var dediğinde ilk önce bi hayatına bakması gerekiyormuş. Benim hayatım, ömrüm, nefesim, atan kalbim, gören gözüm, elim ayağım herşeyim olan tek temel kişiyi ben nasıl olurda şimdi uçurumdan atabileyim? Nasıl olurda bu noktayı buraya gelmeden önce düşünemem? Şimdi nefesim, beni hayatta tutan kalbimi kendi hatalarımla kaybediyordum, gidiyordu, kendi ellerimle onu sonsuzluğa itiyordum. Ne olacaktı şimdi? Herşey böyle bitecek miydi? Ben artık ona bir damla gözyaşı bile dökmek istemezken şimdi sellerle onu kendimden uzaklaştıracak mıydım? İçim acıyor, tarifsiz bir acı.. Ömrü hayatımda bu duyguyla tanışmamış ben, hiç memnun değildim. Bütün kötü duygular sanki vücudumun bir köşesinde kilitliymişte, şuan hepsi kurtulup bedenime hesap sorar gibi hiç acımadan beni öldürüyorlardı.
Korku denen illet nefes borumu yavaş yavaş tıkamaya başlamıştı. Aldığım nefes geçmiyordu sanki ve onun yerine ciğerlerim başka bir şeyle doluyordu. Tatsız bir yırtınma vardı içimde. Pişmanlık desen beynime yayılıyordu. Her hücresini olumsuz etkileyerek öldürüyordu. Çaresizlik, ah o çaresizlik... Gaddar bir şekilde kalbime yerleşmeye başlamıştı. Canım çekiliyordu. Kaybetme korkusu, sanırım bunu daha önce hiç bu kadar yoğun yaşamamıştım.
Meğer o her şiirde anlatılan, her filmde kahraman olan, her kitapta ondan bahsedilen, doğan her güneş onun sıcaklığıymış. Herşey oymuş... Bir anlık hata, onu parmaklarımın arasından alıyordu. Ne tuhaf, daha avucumun içini tamamen terk edemeden bile onsuzluk içime sonsuz bir özlem yerleştirmişti. Ve bu özlem saç diplerimden çekiştire çekiştire beynimi acıtıyordu... Gülüşünü şimdi sevgisiz bakışları mı örtecekti? Bana aşkla bakan gözleri nefrete mi dönüşecekti? Daima güzel sözlerle beni mest ederken şimdi canımı acıtmak için özenle seçilmiş cümleleri mi işitecektim?
Peki vücudum nasıl ısınacaktı şimdi? Onsuz uyuyamam ki ben. Birisinin bana sarılması lazımdı. Mümkünse o. Kokusu beni uyutabilen tek ilaç olmuştu. Meğer daha yaşanmamış ayrılık ,yaşanılan onca güzel zamanı defediyordu. Kaybetme korkusu diğer tüm güzel duygulardan ağır basıyormuş. Evet, bu dünyada baki kalan tek duygu buydu.
Kaybedeceğim kişisiz olmazdı. Olmuyordu zaten. Ben onu çok sevmişim be. Olmayacak kadar çok sevmişim, farkında olmadan. Öyle saf, öyle akladım ki kara başlayan bizi. Yalanların içinde, oyunların içinde kumpasların ortasında tek beyaz gelen ona duyduğum aşktı. Ve ben asla aşkımıza bir renk karıştırmak istemedim. O kanamadığım kahveydi, yalanlar ise onu hafifleten süt. Ben onu asla hafifletmek istemedim. Aşkımı hiçbir zaman hafife almadım.
Ama diğer türlüsü çok sert oluyordu be. Hazmedemiyordum. Mecbur kalmıştım süte. O yalanları karıştırmadan olmuyordu. Kısa da olsa içtiğim kahvenin, yaşadığım aşkımın tadına varmıştım. Hemde çok güzel. Şimdi geriye hafifleten sütün pişmanlığı kalmıştı. Her defasında artık kahveyi olduğu gibi, sert, katkısız içeceğim diyorum ama elim bağımsız bir şekilde bu lanet süte gidip ona karışıyordu.
Ama artık kahvemin sonu gelmişti. Geriye sadece sütten oluşan dipsiz bir bardak kalmıştı. Ben kahveyi sevdikçe bu bardağın dibi alçaldıkça alçalmış.
Ben bu acıya tahammül edemem. Edemem o kadarına. Daha olmaz! Tüm bunları anlık hissetmeme rağmen canım kopa kopa küçülüyordu. Peki aynı acıyı bir ömür çekmek? Hayır! Çekmeyecektim!

Yüzüne bakıyorum. İçi dolu bir bulut gibiyim. Onunda benim gözlerime bakmasıyla resmen göklerim gürüldüyordu. Bulutlarım doluydu da, yağamıyordum, yağdırmayacaktım da.
Hareketsiz duruyordu öyle ve geçen her saniye hayal kırıklığı gözlerinde beliriyor gibiydi. O da en az benim gibi korkuyordu. Ve benim böyle susmamla onun korkusunu onaylıyordum. Başta kasılmış ve gerilmiş olan yüz hatları, sıktığı çene kemiği ve gözleri alev alan bakışlarının yerini güçsüzlük alıyor gibiydi. Benden birşey bekliyordu. Bir yanıt, olanları ve gerçekleri.

DERSİMİZ AŞK HOCAM.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin