63.BÖLÜM

1.5K 73 20
                                    

SAVAŞ:

Sahtekarlığın affedildiği bir dünya...

İşte sadece bu değildi. Her şey affetmek değildi. Kezâ dünyada her şey affediliyor. Affı değerli kılan başka değerler vardı ama ben bunları sana nasıl anlatabilirim ki? Her hata değil affedilen, kimin hatayı yaptığında bitiyor olay.
Evet belki sen çoğu kişiden üstündün, belki sen şu değersiz dünyada değer verdiğim tek şeydin, belki de beni baştan yaratan da sendin. Birisine bu kadar bağlanarak yaşamak, birisinin baştan sona umudu olması, birisinin bu kadar yapıcı olmasından sonra yeniden yıkıcı olduğunu gösteren hataları ne derece affedebiliriz? Hatanın herhangi birisinden gelmemesi, hatanın aslında umut dolu bir yalandan ibaret olması, hatanın aslında sen olman ne kadar affedilir? Affederek neyi mahvettiğimi anlayamazsın. Sahtekarlığın affedildiği bir dünya... Senin tabirinle sahtekarlık. Şu durumda bile kendini başkalarıyla kıyaslıyorsun. Ama bilmiyorsun işte, affedilmeyecek şeyler yaptığın zamanlarda bile benim seni affettiğimi bilmiyorsun.
Sahtekarlığın affedildiği bir dünyada değildik. Kimse kimseyi affetmiyor.
Bende onu affetmedim, unutmadım. Sadece insan bazen vazgeçmek zorunda kalır. Hepsi bu.
Senin yaptığın hatanın onunkisinden farkı ne peki? Aynı hatayı göz göre göre yapmak yangına körükle gitmek değil mi? Tüm çabalarla kurtarılan canı yeniden aynı uçurumdan atmak değil mi? Bunun acısını sen nerden bilebilirsin ki? Benim böyle bir hatayı yapan birisini affetmem yetmez. Seni affetmem gerek, sonra birde seni affettiğim için kendimi affetmem gerek. Senin beni bu yükün altına sokmaya hakkın yoktu.

Kısaca sana bunları anlatsam da sen beni anlamazdın, ama olacak ya işte gözlerim olsun anlatmaya çalıştı yine de. Belki de şu anda iletişimimiz o kadar kopuktu ki dediklerimiz su ve yağ misali birbirlerine karışmadan, sınırları geçemeden ortada kalıyordu. Her şeyi bir kenara bıraktım ve ona sorularla dolu bakışlarımı attıktan sonra salonun kapısı bir hiddetle açıldı ve bana yabancı olmayan bir ses yankılanmaya başladı. Nihalin kapıya doğru bakmasıyla bende Eymenin geldiğini gördüm. Ağır adımlarla bize doğru geliyordu aynı zamanda

"Her yerde seni aradım. Randevuya geç kalıyoruz gitmiyor muyuz?"
Nihalin vereceği cevabı merak ettiğimden daha fazla Eymeni dikkate almadım.
Neyin randevusuydu bu? Neden ikisi gidecekti? Yanında gidecek başka hiç mi kimsesi yoktu? Ve yine yaptıkları ve söyledikleri çelişiyordu. "Benim onunla aramda hiçbir şey yok."Yok tabi kesin öyledir!

Okul çıkışı eve uğramadan annemle anlaşmıştım ve dün eve gelme sebebini öğrenmek için sabırsızlanıyordum. Genelde hayırlı bir şey için kapımı çalamıyordu. Güneşin varlığıyla beraber soğuk havada anlaştığımız restoranın kapısından geçmiştim ki sıcak ve bir o kadar birbirine karışmış baharat kokusu yüzüme çarpmıştı. Boğaza çok yakın olan bu mekan bu saatlerde tekin ve daha sakin geçiyordu ki cam tarafına bakan masada annemin oturduğunu görmüştüm. Yanına gitmemle kalkıp bana sarıldı.
Halini hatrını sorduktan sonra direk bodoslama konuya daldım. Açıkçası pek keyfim yoktu.

"Dün bana gelmişsin, mühim bir şey mi var?"

Önündeki sudan bir yudum aldıktan sonra bana yöneldi. "Evet var. Gerçi konuyu sen daha iyi bilmelisin. Sonuçta senin davetin."

İmalı bakışlarının ardından önünde duran yemeğiyle ilgilenmeye bakıyordu ki bu sefer ben yüzüme bakmasını bekliyordum.

"Şirketin lansmanından bahsediyorsun."

"Hatırladınız mı küçük bey? Şirkettekiler seni bekliyor. Zaten düzenli uğramıyorsun en azından özel günlerinde sorumluluklarını bil."

"O davete katılmayacağım. Zaten herkes yurt dışında sanıyor beni. Bırak öyle bilsinler."
Hiçbir şekilde bağım olmayan bir şirketin patronluğunu yapmaya niyetim yoktu. Hem Pars büyük ihtimal orda olurdu şirketi batırmama yardım ettiği kadar beni de idare edebilirdi.

DERSİMİZ AŞK HOCAM.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin