Natasha bir süre yerde kaldıktan sonra kendine geldi. Başını kaldırdı ve Profesör'ün öfkeyle kendine baktığını gördü. Arkasında Genç Koruyucular duruyordu. Onların öfkeli bakışları karşısında hızlı bir hareketle yerden kalktı ve koşmaya başladı. Sonuna kadar açık olan camdan dışarı hiç tereddüt etmeden atlayıp halatı bir kedi gibi yakalamıştı. O sırada onu yakalamaya çalışan Profesör başarısız olmuştu. Bunu herkesten önce fark eden Ted, hızla Natasha'nın peşinden atlayıp o da halata tutunmuştu. Aşağı düşme pahasına tek eliyle tuttuğu halatın üst kısmında olan Natasha'nın bacağını tuttu. Natasha, Ted'den kurtulmak için yukarı tırmanmaya başladı. Halatın başlangıç noktası olan çatıya ulaşabilirse, düğümü çözüp Ted'den kurtulacak ve kaçmaya fırsat bulacaktı. Ted sürekli tırmanıyor ve onu yakalamaya çalışıyordu. Ayağını tuttuğu zaman yüzüne tekme yiyiyor ve bırakmak zorunda kalıyordu. Bu boğuşmaca Natasha en üste çıkana kadar devam etti. Natasha en üste çıktığında başını aşağı uzatarak çatıya varmak üzere olan Ted'e baktı.
"Hoşçakal budala." Ted, elindeki halat boşa çıkarken öfkeyle Natasha'ya bakmaktaydı. Neyseki bu olasılığı önceden görüp tedbirini almıştı. Natasha Ted'in hızla aşağı düşmesini seyrederken gözüne bir şey takıldı. Ayağında ipin diğer ucu bağlıydı. Ted o farkında olmadan önlemini almış ve ayağına ipi bağlamıştı. Natasha, çok mutlu bir şekilde gülümserken birden kaskatı kesildi. Göz bebekleri hızla küçüldü ve az sonra olacakları kestirmeye başladı. Ted'in tutmakta olduğu ip gerildi ve Natasha'yı da beraberinde getirdi. İkisi birden hızla yere düşmeye başladılar. Kısa bir sürede yere yaklaştılar ve düşmelerine ramak kala havada asılı durmaya başladılar. Çığlık çığlığa bağırışırken birden sustular ve gözlerini açıp neler olduğunu kavramaya çalıştılar. Harry, açık olan pencereden onları zihin gücüyle tutmuştu. Ellerini Ted ve Natasha'ya yöneltmiş, kendini zorlamaktan burnu kanamaya başlamıştı. İkisini yavaşca yere bıraktı ve derin bir nefes aldı.******
"Konuş! Casey'nin planı ne?" Odadaki zifiri karanlığı masanın üstünde sallanan loş ışık bozuyordu. Sam ve Profesör ayakta durup Natasha'yı sorguluyorlardı.
"Bilmiyorum."
Profesör defalarca aynı yanıtı aldığı için oldukça sinirlenmişti.
"Bilmiyorum da ne demek! Seni adi köpek."
Sam ekledi.
"Casey'nin köpeği."
"Sizi aptallar. Casey sizi sağ bırakır mı sanıyorsunuz?"
Sam Natasha'nın baş hizasına kadar eğildi ve fısıldadı.
"Sence biz seni sağ bırakır mıyız?" Bu söylediği onun tüylerini ürpertmişti. Fakat konuşmamakta kararlıydı. Profesör sinirden patlamak üzereydi. Bu yüzden kapıya parmak izini okuttuktan sonra hızla dışarı çıktı.
"Sonunda baş başa kalabildik çakma Ajan Natasha." Natasha'nın elleri ve ayakları oturduğu sandalyeye bağlıydı. O an aklından tek geçen Sam'in boynunu tek hamlede nasıl kırabileceğiydi. Elleri bağlıyken bu pek mümkün gözükmüyordu.
"Yüzün varsa ellerimi çöz. Sonra konuşalım."
"Akıl okuyabildiğimi duymuş muydun? Ellerini çözecek kadar salağa mı benziyorum? Ölmek için çok gencim ben." Dedikten sonra güldü. Natasha hiç tepki vermedi ve sustu. Sam onu konuşturması gerektiğini hatırladı. Bunu zihnine girerek yapabilirdi ama henüz bunda acemiydi. Ne zaman birinin zihnine girse orada kayboluyor ve bitmek bilmeyen baş ağrıları çekiyordu. Bu yüzden ikna kabiliyetini kullanmak zorundaydı.
"İstediklerimi anlatmayacağını biliyorum. Bu yüzden boşuna burada durmayayım. Sana iyi eğlenceler." Dedi ve odanın kapısını açıp dışarı çıktı. Natasha'nın önünde bulunan gizli odaya gitti ve camdan onu seyretmeye başladı. Oldukça şaşkın gözüküyordu. Sorguya tabi tutulacağını sanıyordu ama Sam onu bırakıp gitmişti.
Profesör :
"Neden böyle bir şey yaptın?"
"Bir planım var. Konuşmak için yalvaracak."
"Hadi ama. Yaşlı bir insanı daha fazla meraklandırma. Nedir planın?"
Sam önündeki panelden odanın bütün ışıklarını beyazlaştırdı ve sonuna kadar parlattı. Masanın üstündeki lamba yavaşça yükseldi ve tavan arasına girip kayboldu. Soluk metal rengindeki masa ve sandalye de bir bulut kadar beyazlaştı.
"Bu yaptığım sayesinde onu bitmek bilmeyen bir boşluğa sürüklüyorum. İnsan beyni gördüğü şeyler hakkında sürekli düşünmek ve fikir üretmek için kodlanmıştır. Düşünemeyen ve farklı şeyler göremeyen bir beyin, zamanla delirme noktasına gelir
ve ne istersen yapar. Üstelik bu odada yeterince kalırsa zaman kavramını yitirecek bir hale gelecektir." Profesör, Sam'in bu söylediklerinden çok etkilenmişti ve bir süre konuşamadı.
"Senin zekan, sandığımdan çok daha gelişmiş bir zeka."
Natasha bir süre şaşkınlıkla etrafı seyretti. Canı sıkılmaya başlamıştı. İyi veya kötü bir şeyler yapmak istiyordu ama yapacak hiçbir şey yoktu. Odanın köşesinde yere çöktü ve başını ellerinin arasına aldı. Saatlerdir bu odadaydı ve çıldırmak üzereydi. Duvarlar üstüne geliyor ve klostrofobi duygusu oluşturuyordu. Nefesi daralmaya başlamıştı. Bu yüzden panikle terlemeye başladı. O sırada çelik kapının küçük bir bölümü gürültüyle açıldı. Bir adam metal bir tabuldot ile içeri öğle yemeğinı bıraktı ve bölmeyi tekrar kapatmak için elini kapağa attı. Natasha hemen ayağa kalktı ve bağırmaya başladı.
"Dur, lütfen. Beni buradan kurtarın. Tuvalete gitmem gerekiyor."
Görevli ilk başta önemsemese de sonradan kararsız kaldı ve telsizi açtı.
"İzin vereyim mi?"
Sam gözlem odasından Natasha'nın acınası gözlerine baktı.
"Yalan söylüyor."
Görevli, aynı hızla kapağı kapattı. Attığı yem boşa çıkmıştı. Söylenerek tekrar yerine geçti ve işkence saatlerce devam etti. Halisünasyonlar görmeye ve kendi kendine konuşmaya başladı. Sam onun garipleşen davranışlari ve psikolojisini gözlemlemekten sıkılarak odadan çıktı ve kahve almak için içeri gitti. Tekrar döndüğünde odada kimse yoktu. Yavaşça etrafı süzerken Natasha yerden kalktı ve ağlayarak cama yapıştı.
"Yalvarıyorum beni kurtarın. Ne isterseniz söyleyeceğim. Ne olur beni buradan çıkarın!"
Sam hemen Profesör'e ve takıma haber verdi. Herkes gelince odadaki ışıkları ve renkleri normale çevirdikten sonra sorgu odasına girdi. Masanın karşısında oturan Natasha'nın karşısına geçti ve onu incelemeye başladı.
"Birazdan soracaklarımı yanıtlamaz veya yanlış bir yanıt verirsen ömrünün sonuna kadar bu odada kalırsın."
"Ne istersen söylerim. Yeter ki bana bu işkenceyi bir daha yaşatma." Sesi narinleşmiş, eski sert tavrı adeta kaybolmuştu.
"O halde söyle bakalım. Casey ile ne zamandır çalışıyorsun?"
"En başından beri. Ajanlık eğitimlerinden hemen sonra onunla tanıştım ve bilgi sızdırdım."
"Peki asıl görevin neydi?"
"Asıl görevim uygun bir zamanda Profesör'ü öldürmek ve bütün projelerini imha etmekti."
Camın ardından bu sözleri duyan Profesör fenalaştı ve sandalyeye oturdu.
"Peki bunu uzun zamandır neden yapmadın?"
"Genç Koruyucular projesi yüzünden. Görevim sonradan değişti ve sadece bilgi sızdırmakla görevli oldum. Yeterli bilgiyi alınca da Profesör'ü öldürüp kaçacaktım."
"Anladım. Gelelim Casey olayına. Amacı ne o herifin?"
"Müttefikleriyle birlikte dünyayı yok etmek." Sam elini masaya vurdu. Natasha irkilerek ellerini geri çekti.
"Ne saçmalıyorsun! Hangi müttefikler?"
"Asgard hükumeti."
"O da ne?" Camın ardındaki herkes ve masada oturan Sam, şaşkınlıkla Natasha'nın söylediklerine odaklandılar.
"Gezegenimizden milyonlarca ışık yılı uzaktaki gelişmiş bir gezegen. Üçüncü tip medeniyete ulaşalı yıllar olmuş. Asgard'ın yerlilerinin tek istediği şey Dünya'yı sömürmek ve tüm enerjisini kullanıp yok etmek. Casey de onların tarafında ve onlara yardım ediyor. Dünya'yı yok etmemeleri için tek engel sizlersiniz. Bu yüzden sizi öldürdükten sonra işlerini halledecekler ve insan ırkı tamamı ile son bulacak." Dedikten sonra donuk bir ifadeyle kahkaha atmaya başladı. Profesör ve Genç Koruyucular duydukları karşısında şok oldular.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Genç Koruyucular (Bitirildi)
Science FictionGizemli tılsımın Dünya'ya düşüşünün ardından aylar geçmişti. Hiç kimsenin çözemediği bu kompleks maddeyi bir tek onun frekansındaki seslere duyarlı olan seçilmiş beyinler çözebilirdi. Işte bu beyinler birleşerek Genç Koruyucular'ı oluşturdu. Artık h...