31. Bölüm

156 11 11
                                    

Dünya, kim bilir bu sayısız ışık süzmelerinin hangisinin içerisindeydi ? Tek gördükleri şey, uzaklarda parıldayan yıldızlar ve henüz keşfedilmemiş gezegenlerdi. Uzunca bir süre yanıt alamayınca mors kodu ile yardım çağrısında bulunmuşlardı. Fakat değil yanıt almak, mesajlarını iletememişlerdi bile. Işık hızına yakın bir hızda hedefe doğru ilerleyen mekik, güvenliği sağlamak amacıyla otomatik olarak yavaşlamış ve rotasından şaşmıştı. Kimse bağırmıyor, yardım istemiyor veya isyan etmiyordu. Belki de akıllarındaki soru işaretleri buna engel oluyordu. Sam elini küçük panelden çekti ve değerleri okumayı bıraktı. Başını öne eğdi ve
"Neden ?" Diye fısıldadı. Bu soru da yardım sinyalleri gibi uzay boşluğunda kaybolmuştu. İçerideki sessizliği tavandan gelen bir motorun çalışma sesi bozdu. Herkes kafasını kaldırdı ve açılmakta olan dijital ekranı seyretti. Göstergeler uyarı veriyor ve siren sesleri çalmaya devam ediyordu. Kapalı olan ekranda bir anda Profesör Richard'ın görüntüsü belirdi. Kameranın başlatma tuşuna bastıktan sonra üzgün bir şekilde sandalyesinde arkasına yaslandı. Sam hemen sirenleri ve göstergeleri kapattı ve herkes gibi pür dikkat videoyu izlemeye başladı.
"Öncelikle sakin olmanızı istiyorum. Yaşadığınız durumun farkındayım ve sizi anlıyorum. Kullandığınız iletişim aletleri gayet düzgün çalışıyor ama Dünya ile iletişiminiz kesildi. Malesef bu durumu düzeltemeyiz."
Ted :
"Ne saçmalıyor bu?"
Derin ve zorlu bir nefes aldı ve devam etti.
"Yolculuğunuzun geriye kalan kısmını sizin halletmeniz gerekiyor. Aramızda bulunan mesafe yüzünden iletişim bir kez koptuğu zaman tekrar kurmak neredeyse imkansız. Bu yüzden aracın kontrolünü öğrenmeniz ve doğru bir şekilde görevi tamamlamanız gerekiyor."
Sam gözlerini kapadı ve kafasını salladı.
"Hayır, bu olmamalı. Bunu haketmedik."
Profesör devam etti.
"Belki bana kızacaksınız belki de nefret edeceksiniz. Fakat bunu yapmak zorundaydım. Bu kararı vermem hiç kolay olmadı. Ama biraz düşündükten sonra Dünya'yı kurtarmak için bu riske girmekten başka çaremizin kalmadığını anladım."
Konuşmasının son kısmında ağlamaklı bir ses tonuyla şunları söyledi.
"Dünya'nın kaderi sizlere bağlı Genç Koruyucular, gidin ve Dünya'yı kurtarın."
Elini tekrardan kameraya uzattı ve kaydı bitirdi. Ardından görüntü kayboldu ve ekran kapandı.
Ashley, gözleri sulanmış bir şekilde
"Ne yapacağız?" Diye sordu.
Sam dışarıyı izlemekten gözünü alamayarak yanıtladı.
"Her şeyi biliyordu. Onun gözlerine bakarken anlamıştım. Bizi bu tehlikenin içine bilerek attı."
Ted öfkeyle :
"Bundan haberin vardı ve bize söylemedin!"
"Evet, ve doğru olan da buydu."
"Bir grup insanın hayatı hakkında karar almak ne zamandan beri doğru bir şey oldu? Aşşağılık herif!"
Harry :
"Hey! Sakin ol Ted. Kavga etmenin sırası değil. Ayrıca Sam haklı. Bu görevi koşullar ne olursa olsun tamamlamamız gerekiyor. Unutma ki, senin ailenin hayatı da tehlikede." Ted, Harry'nin söylediklerinden sonra hiçbir şey demedi. Haklı olduğunu bilmesine rağmen kızgındı. Sam kısa bir sessizlikten sonra göstergeleri çalıştırdı ve değerleri okumaya başladı. Bir şeylerin yolunda gitmediğini anlayabiliyordu da, nasıl düzeltebileceği hakkında hiçbir fikri yoktu.     Yanında oturmakta olan Marria'ya döndü.
"Mutlaka bir kullanma talimatı koymuşlardır."
"Haklısın." İkisi birlikte kullanma talimatı veya ona benzer bir şeyler aramaya başladılar. Fakat etrafta tek bir kağıt parçası bile yoktu. Her şey elektronik ve karmaşıktı. Marria aramaktan yoruldu ve oturduğu yerde arkasına yaslanıp bakışlarını tavana dikti. O sırada gözüne bir şey takıldı. Kıpkırmızı parlayan, üstünde 'acil durum' yazılı bir butonu keşfetmişti. Bunu hemen Sam'e gösterdi.
"Denemeli miyiz?" Sam garipsedi.
"Acil durum mu?" Marria'nın bakışları değişmedi. Ashley sol arka taraftan bağırdı.
"Bizim durumumuz hiç acil değil zaten, haklısın." Sam güldü ve kemerini çözüp butona doğru yaklaştı. Güzel bir şeyler olmasını umarak butona bastı ve tekrar yerini aldı. Bastığı kırmızı buton, tiz bir ses çıkardıktan sonra yeşile döndü. Ardından kabinin içerisindeki bütün ışıklar yanıp söndükten sonra ıssız uzay boşluğunu gösteren geniş camın üstünde birtakım simgeler oluşmaya başladı. Tıpkı bir smilasyon oyunu gibi yönergeler ve görevler belirdi. Karmaşık kontrolleri ve değerleri en basite indirgeyerek anlaşılabilir bir hale getiriyordu. Sam bu özelliğe hayran olmuştu. Tam denemeye koyulacakken bir ses ile irkildi.
"Merhaba Genç koruyucular. Uçuş nasıl gidiyor?" Bu ses de neydi? Kimse nereden geldiğini anlayamamıştı.
Sam :
"Sen de kimsin?"
"Ben yapay zekaya sahip bir yardımcıyım. Bana istediğiniz soruyu sorabilirsiniz. Tek görevim sizlere yardım etmek."
"Bir de yapay zekalı arkadaşımız oldu demek. Çok şanslıyız."
Marria :
"Adın nedir yapay zekalı arkadaşım?"
"Bana istediğiniz gibi hitap edebilirsiniz. Kırıcı olmamak şartıyla." Oldukça akıcı bir şekilde konuşuyor, söylediği her kelimeyi özenle seçiyordu.
"O halde senin adın Sophia olsun. Ne dersiniz?"
Harry :
"Bence yakıştı." Diğerleri de ona katıldı. Sophia da yeni ismini beğenmişti.
"Merhaba benim adım Sophia. Bu isme bayıldım."
Sam :
"Bana ne yapmam gerektiğini anlatabilir misin? Zor bir durumdayız da."
"Tabiki. Hesaplamalarıma göre hedeften 45 derecelik bir sapma söz konusu. Ayrıca hızınız yüzde 36 azalmış. Öncelikle önünde bulunan soldaki kolu olabildiğince sabit tutmaya çalış." Sam denileni yaptı.
"Tamamdır." Mekik, yavaş hareketlerle dönmekteyken durdu ve doğrusal bir yol izlemeye başladı.
"Şimdi sağ tarafındaki yön kolunu 45 derecelik bir açı ile sola doğru çek ve işaretimle bırak." Sam kolu oynattıkça aracın dış tarafındaki küçük motorlar uzaya bir miktar oksijen püskürterek yönü değiştirdiler.
"Tamam, bu kadar yeterli. Şimdi hızı ayarlamalısınız. Marria'nın önündeki gaz kolunu son ayara getirin." Marria da denileni yaptı ve gaz kolunu son kademeye getirdi. Bir anda hızlanan aracın içindekiler istemsizce oturdukları yerde geriye doğru yaslandılar.

●●●

      Romanoff, küçük hücresinde yere kapanmış yatıyordu. Kendisine verilen yemekleri yemiyor ve gün boyu hiç kalkmıyordu. Küçük penceresinden içeri dolan gün ışığı, tozlu karanlığın içerisinde çizgisel bir iz bırakıyordu. Onun tek düşündüğü şey ise buradan ne zaman kurtulacağıydı. Casey onu bir yem gibi kullanmış ve yakalanınca da kendi paçasını kurtarmak için onu satmıştı. O, Hergün tekrarlanan bu düşüncelerin içindeyken öğle vakti gelmişti. Kapının altındaki metal boşluk gürültüyle açıldı ve metal tabuldottaki yemek içeri itildi.
"Eğer bunu da yemezsen seni serumla besleriz. Bu yemeği kaçırmak isteyeceğini sanmıyorum." Bu tutsak hayattan kurtulmak için beslenmemesi lazımdı. Bu yüzden yemeği aldı ve tavuk parçalarını birer birer camdan dışarı fırlattı. Kendini öldürmenin tek yolu buydu. Yemekleri dışarı atarken eline sert bir cisim takıldı. Kemiğe benzemiyordu. Hemen bu cismi yemeğin içinden çıkardı ve incelemeye başladı. Kalın bir anahtarın etrafına sarılı olan kağıtta :
"Casey'den sevgilerle." Yazıyordu.

Sınav haftam yaklaşıyor. Birkaç hafta bölüm atamazsam affola. Bu süreç içerisinde oy ve yorumlarla desteğinizi bekliyorum.

Genç Koruyucular (Bitirildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin