Londra'ya iniş yapan üçüncü filo, o bölgedeki herkesin korkup kaçmasına sebep olmuştu. Tıpkı diğer iki uzay aracı gibi hava saldırısı devam ederken karmaşadan faydalanıp yere iniş yapabilmişti. Uçaklar, atmosfere giren bütün cihazları vurma yetkisine sahip olmalarına ve bu yetkiyi en iyi şekilde kullanmalarına rağmen insanların bulunduğu bölgeye giden araçlara müdahale edemiyorlardı. Çünkü kullandıkları füzeler binlerce insanı kül edebilecek güçteydi. Bu görev, yerdeki birliklerin ve Genç Koruyucuların'dı. Londra'da şehrin kalabalık bir kentine iniş yapan araç motorlarını kapattı ve Casey'yi aramak üzere araçlardan indiler.
Bu gezegenin koruyucuları olduğunu bilmeleri, etrafa kuşkulu bir şekilde göz gezdirmelerini sağlamıştı. Fakat kimse yoktu. Herkes araçtan indiğinde diğerlerinden önde duran ve lider davranışları sergileyen Asgard askeri toplanmaları için elini havaya kaldırdığında önünden hızla bir şey geçti. O sırada araçları çevreleyen tanklar, ateşe hazırdı. Lider, hızla geçen bu nesnin açık olan eline vurduğunu sonradan anladı ve etrafa baktı. Ted koşarken arkasında oluşturduğu toz bulutu dağıldığında bir grup uzaylının tam karşısında duruyordu. Lider öfkeyle Ted'i gösterdiğinde hepsi silahlarını çekmişti. Normal koşullarda tankların bu alanı dümdüz etmesi gerekirken Ted buna engel olmaktaydı. Eğer Ted kendini kurtaramazsa da tankların yeri anında fark edilirdi.
"Öldürün!" Ted o anda tekrar kayboldu ve müthiş hızıyla her bir askere ağır yumruklar attı. Hepsi acı içinde yere düşecekken ikinci defa üstlerine koşup liderlerine attğı tekmeyle diğerlerinin üstüne uçurdu. Yerde yatan uzaylıların yanına gelip başını kaldırdı."Hey, buna gerek yok ben hallettim." Kendinden emin bir şekilde etrafa bakarken yerdeki bir uzaylı çevik bir hamleyle Ted'in bacağını yakaladı ve kendine çekti. Panikleyen ve kaçamayan Ted'in yardımına bir polis koşmuştu. Uzak mesafeden attığı tek kurşunla uzaylının gözünden giren mermi kafatasına benzer yapının içinde kalmıştı. Akmakta olan kanı kirli gri renkteydi.
"Sen iyi misin?" Silahını yerine koydu ve Ted'i yokladı.
"Merak etme dostum beni vuramazdın." O sırada giysisini gösterdi. Polis şaşkın bir ifade takınmıştı.
"Hayır, biraz korkmuşa benziyorsun o yüzden sordum." Ted büyük pot kırdığının farkına vardığında gizlice güldü.
"Her neyse, ben komiser Oscar. Bu bölgede görevli olduğun söylendi. 250'yi aşkın özel asker ve 9 adet tankla bu bölgede senin emrindeyiz." Ted kendinden belki de 30 yaş büyük bir adamın ondan emir alacak olduğunu duyduğunda çok şaşırmıştı. Fakat alışması uzun sürmedi. Oluşturduğu planlama sayesinde çok geniş bir alanı gizlenmiş askerler ile donattı ve yalnızca gözlerinden vurmalarını tembihledi. Tanklarla yere yakın uçuş yapan uzay araçlarını vurmalarını, karşılık verilmesi dâhilinde kaçılması kuralını koydu. Ona göre bu savaşın yıllar önce oynadığı video savaş oyunlarından tek farkı, düşmanlarının insan olmaması ve ölen kişilerin hayata yeniden başlayamamasıydı.
O sırada Rusya'ya iniş yapan Marria, şaşkınlıkla etrafa bakıyordu. Bulunduğu yer şehir merkezinden biraz uzakta ormanlık bir alan olsa da yerleşim yerleri pek de uzakta değildi. Ağaçların arasına zorlukla indirdiği jetinden yavaşça uzaklaşırken kolundaki haritaya bakıyordu. Hedef noktası tam da bulunduğu yeri gösteriyordu. Ağaçların arasında bir süre ilerledikten sonra yakınlarda bir kasaba keşfetti. Hemen sivillerin durumunu kontrol etmek için koşmaya başlayacaktı ama duyduğu bir çıtırtı buna engel oldu. Olduğu yerde yavaşça arkasına döndüğünde kendine doğru koşan kalabalık uzaylı ekibi ile karşılaştı. Onu çoktan farketmişlerdi. Marria şoka girdi ve olduğu yerde donakaldı. Güçlerini kullanmak aklının ucundan geçmiyordu. Kalabalık sürü ona oldukça yaklaştığında durdu ve kendi dillerinde birbirlerine bir şeyler söylemeye çalıştılar. Marria'nın söylediklerini anlaması için onlara temas etmesi gerekiyordu. Çünkü dilleri hiçbir hayvanın kullandığı frekans ile örtüşmüyordu. Kısa bir tartışmadan sonra bir asker silahını doğrulttu. Marria o sırada artan kalp atışlarıyla kırmızı silahın mor namlusuna bakıyordu. Silah ateşlenmeden önce eriyerek yok olan askerin görüntüsü gözünün önünden gitmiyordu. Ancak silah ateşlendiğinde beklenen şey olmadı. Önce minik bir örümcek kuşunun seri kanat çırpma sesi duyuldu ve ardından kül olmuş vücudu yere sert bir şekilde çakıldı. Marria yere düşen kuşa bakakalmıştı. Kısık bir sesle
"Yardım edin." Dedi
O sırada kuştan dumanlar çıkıyordu. İçindeki korku ve çaresizlik gitmiş, yerine vahşi bir intikam duygusu ve öfke gelmişti. Bu sefer bütün ormanda yankılanacak bir şekilde
"Yardım edin!" Diye bağırmıştı. Birkaç saniye sonra çalıların ve ağaçların arasından duyulan çıtırtılar katlanarak arttı. O sırada uzaylılar namlularını bu yöne çevirmişlerdi. Gittikçe artan seslerin devamında çalıların arasından koşarak çıkan boz ayıları, hızla gelip bu uzaylı sürüsünün üzerine atladı. Öfkeyle hırlayarak ölümcül pençe darbeleri atarlarken tek yapmaya çalıştıkları Marria'yı korumaktı. Marria, yanına usulca yaklaşan ve boynuzları tıpkı ağaç dallarına benzeyen bir geyiğe bindi ve gördüğü kasabaya doğru ilerledi. O sırada uzaylıların bir kısmı kaçmış ve Marria'nın peşine düşmüştü. Marria bunu fark ettiğinde kasabaya girdi ve geyikten indi. Gözlerini kapattı ve elini kalbine götürdü."Cesur doğa ana, bütün canlıların evlatlarına ihtiyacı var. İzin ver topraklarımızı korusunlar." Huzur içinde gözlerini açtığında bulunduğu kasabanın etrafına dizilen sürüngenleri ve akrepleri gördü. Hepsi adeta bir sınır çizmişlerdi. Fakat ateş ederek yaklaşan uzaylılar için en kötüsü bu değildi. Ayakta kalan boz ayıları, oldukça sivri boynuzlu geyikler, yılanlar ve kaplanlar. Hepsi birlikte kasabayı hedefleyen uzaylıları onlar daha ne olduğunu anlamadan paramparça etmişti. Tehlike son bulduğunda kartallar, kuşlar kirpiler, böcekler... Kısacası o bölgedeki bütün hayvanlar kasabanın etrafını koruma altına almıştı. İnsanlar şaşkınlıkla olanları izlerken kasabaya ağır adımlarla giren bir kaplan, oldukça yorgun bir şekilde Marria'nın önünde itaatkar bir şekilde boyun eğdi. Marria
hayvanın turuncu, kahverengi derisini burkuk bir sevinçle okşadı."Aferin oğlum."
Harry de tıpkı diğerleri gibi hedefe çoktan ulaşmış, uzaylılara karşı koymaya başlamıştı. İtalya'nın San marino kentine iniş yapan uzay filosunun askerleri civardaki insanlara ve müstakil evlere ateş açmaya başladığında gizlendiği çalılıkların arasından bütün silahları havadaki bir noktaya toplayıp, oradan da denize fırlatmıştı. Genç koruyuculardan birinin burada olduğunu anlayan askerler dağılarak etrafı aramaya başladılar. Eğer ona ulaşabilirlerse öldürmek için herhangi bir silaha ihtiyaçları olmazdı. Dişleri ve pençeyi andıran uzun tırnaklarıyla bu işi basitçe halledebilirlerdi. Harry gizlendiği çalılığa yaklaşan iki kişiyi fark ettiğinde bir şeyler yapması gerektiğini anladı. İki kişi çalılığın birkaç metre ötesine kadar yaklaştığında yerinden hiç kalkmadı ve etraftaki bütün taşları, dikenleri ve kayalıkları senkronize bir şekilde havaya kaldırdı. Onlar Harry'nin hareketliliğini fark edip çalılığa koşmaya başladıklarında ise bütün bu parçaları hızla onlara yönlendirdi. Ardından kanın rengini alan minik taşları tekrar içlerinden geçirerek öldüklerinden emin olduğunda rahat bir nefes aldı. Aynı anda birçok nesneyi kaldırmak onun için tek bir ağır nesneyi kaldırmaktan daha zorlayıcıydı. Ne yazık ki o sakinleşmeye çalışırken diğer uzaylılar da onu fark etmişti. Bağırarak üstüne koşmaya başladıklarında Harry çaresizce etrafa bakındı. Bir sahil kenti olan San marino'da yakınlarda hiçbir ağır nesne yoktu. İlk savunmasından sonra yerdeki binlerce minik taşı aynı anda kontrol edecek kadar enerjik değildi. Çaresizce yere baktığında aklına gelen fikir, hayatını kurtaracaktı. Hemen çalılıklardan uzaklaştı ve toprak bir düzlüğe geldi. Ayaklarının altındaki sert toprak tabakasını bir bütün olarak hayal etti ve odaklanmaya çalışarak kaldırmayı denedi. O sırada uzaylıların kendine ulaşmasına 5 metre kalmıştı. Birkaçı o kaçmadan önce yakalamak için Harry'ye doğru zıpladığında o altındaki büyük toprak tabakasıyla yükselmeye başlamıştı. Hızla yükselen Harry büyük bir saldırıdan kurtulmuştu. Aşağı baktığında az önce durduğu yerde toplanan sürüyü gördü. Hepsini aynı anda halletmek için güzel bir fırsattı. Bulundukları kısa çukurun kenarlarına odaklandı ve beyin gücüyle kenarları yükseltti. Duvar boylarını aşıp birbirlerinin üstüne düşmeye başladıklarında ise yerden yükselttiği kaya parçalarını altındaki toprak tabakasına yapıştırdı. Yeterince ağır, sert ve büyük bir tabaka haline geldiğinde ise bütün zihnini boşaltıp taşıdığı yükü bıraktı. Tabiki yüzlerce kiloluk tabaka uzaylıların üzerine düşerken kendi giysisine odaklanmış ve tam olarak nasıl uçabileceğini keşfetmişti.
Bam bam bam...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Genç Koruyucular (Bitirildi)
Science FictionGizemli tılsımın Dünya'ya düşüşünün ardından aylar geçmişti. Hiç kimsenin çözemediği bu kompleks maddeyi bir tek onun frekansındaki seslere duyarlı olan seçilmiş beyinler çözebilirdi. Işte bu beyinler birleşerek Genç Koruyucular'ı oluşturdu. Artık h...