Aynı kalabalık, üssün yakınlarında da kendini gösteriyordu. Güvenlik ekiplerinin de yardımıyla içeri girmeye çalışan takım, mecburi bir duraklama yaşadı. Sam'in annesi ve tüm takımın ailesi de oradaydı. Her biri koşup kendi evlatlarına sarıldı. Linda, Edward'ın çoktan oğlunu bulmuş olmasına şaşırsa da neler döndüğünü bir türlü anlayamıyordu. Aileleri bunca zamandır ne yaptıklarını ve nerede olduklarını her saniye sorsalar da o an hiçbiri açıklayacak durumda değildi. Yalnızca
Ted :
"Hepsini açıklamam mümkün değil baba. Yalnızca iyi bir şey için kaybolduğumuzu bilin yeter." Diyebilmişti. Ardından her tarafı dağılmış ve bakımsızlıktan kirlenmiş üsse giriş yaptılar. Etrafta koşuşturan personeller ve bilim insanları onlar geldiğinde durdu ve alkışlarla karşıladılar. Henüz yapmaları gereken çok şey olsa da bu takım sağ oldukça hiçbir şey zor değildi. Profesör, takıma bir günlük istirihat etmelerini söyledi. Sam diğer arkadaşları gibi kendi odasına girdi ve astronot giysisini çıkarıp gardırobuna koydu. Kaskını da astığı giysinin hemen üzerindeki rafa koymuştu. Pijamalarıyla oldukça hafif hisseden Sam, odasının perdesini sonuna kadar açıp batmakta olan güneşin portakal rengi ışınları odasını aydınlatırken geniş yatağına kendini atmıştı. Yer çekimine teslim olmak, hiçbir çaba sarf etmeden uykuya dalabilmek ona çok garip gelmişti. İki buçuk saatlik bir uyku uyumasına rağmen bu ona çok uzun gelmişti. İçindeki kaygı ve huzursuzluk, hiçbir şey yapmadıkça daha da artıyordu. Dışarıyı seyretmeyi denese de kalabalıktan ve kameralardan başka bir şey göremedi. Gökyüzüne baktığında ise daha önce hiç hissetmediği ve tarif edilemez bir duyguya kapılmıştı. Garip uzay yolculuklarından önceki hayatında beyaz bulutlar ve mavi gökyüzü ona aidiyet ve emniyet duygularını anımsatıyordu. Fakat o anda bulutların ötesini, atmosfer dışı gezegenleri görüyor ve korkuyordu. Marsa benzettiği bir gezegene odaklandığında ise görüntü 100 kat büyüdü ve marsın yüzeyindeki kum fırtınalarını gördü. Ardından şiddetli baş dönmesi ile dehşete kapılmıştı. Hemen odasının kartını aldı ve koridora çıkıp Ashley'nin odasına geldi. Kapıyı tıktıkladığı anda açan Ashley, ıslak saçlarıyla Sam'e sarıldı. Çok sık nefes alıyordu ve ağlamak üzereydi. Sam şaşkınlıkla karşılık verdi ve odaya girip kapıyı kapattı.
"Sakin ol. Ne oldu?" Kanlanmış gözlerine bakarken kendi yaşadığı korkunun belirtilerini görmüştü. Kendi gözlerinin de aynı durumda olduğundan haberi yoktu.
"Ben, bilmiyorum. Duş aldım ve uyumak istedim ama dışarıda gördüklerim tıpkı gerçek gibiydi. Başta halüsinasyon sandım ama dakikalardır aynı gezegenleri görüyorum. Yardım et Sam!" Elleri titriyordu. Sam kendi korkusunu bir anda unuttu ve sımsıkı sarıldı.
"Sakin ol, gördüklerin halüsinasyon değil. Aynılarını ben de yaşadım ve bu yüzden buraya geldim. Büyük ihtimalle içimizdeki güç bizi uyarmaya çalışıyordu. Bu yola çıktıklarını belirtiyor." Ashley bunun güçlerine bağlı olduğunu anladığında biraz rahatlamıştı.
"Bu faydalı bir şey mi yani?" Kendinden uzun olan Sam'e kollarını dolamış, kafasını kaldırarak bakıyordu.
"Sanırım evet"
"Pekala. Ama yine de bu gece burada kalsan iyi olur. Yanında olmak bana güven veriyor." Sam gülümsedi."Buraya neden geldim sanıyorsun?"
Ertesi gün erkenden kalkıp hazırlanan takım, toplantı odasında buluştu. Ashley ve Sam odaya girdiklerinde diğerlerinin birbirlerine heyecanla bir şeyler anlattıklarına şahit oldular.
Harry :
"Onu görünce bütün camlarımı kapattım. Gerçekten çok garip bir yanımsamaydı."
Ted :
"İyi ama hepimiz aynı şeyleri söylüyoruz. Aynı hayalleri mi gördük?" O sırada herkes yerine geçmiş, Profesörü bekliyordu.
Marria :
"Siz Sam, gökyüzündeki garip şekilleri gördünüz mü?""Evet. Güçlerimizin bize uyarısı olduğunu düşünüyorum. Düşmanlarımız yola çıkmış olmalı." O sırada içeri Profesör girdi ve hızlı adımlarla masanın başındaki yerine geçti.
"Umarım kaliteli bir dinlenme vakti olmuştur. Çünkü korkarım bundan sonra pek de dinlenme vaktiniz olmayacak."
Sam :
"Çok rahat bir gece geçirdiğimiz söylenemez. Yine de dar kabinlerde uyumaktan konforluydu. Planımız nedir?""Bütün dünya sizi konuşuyor. Başta çocukları bu denli zor bir yolculuğa çıkardığım için saldırılar ve eleştiriler başladı. Fakat sonrasında alışveriş merkezindeki intihar bombacısını etkisiz hale getirdiğiniz anın güvenlik kamerasından kaydedilmiş görüntüleri medyaya düştü ve hızla yayıldı." Kurnaz bir sırıtışla ;
"Acaba kim yaptı?" Dedi.
"Görüntülerin izlenmesinden sonra herkesin size karşı olan görüşü değişti ve yeteneklerinizi fark ettiler. Bu sayede uzun uğraşlar sonucu birleşmiş milletlere bağlı olan 193 ülkeden 120'si olası savaş için yardım etme kararı aldı. Yarından itibaren bu ülkeler yalnızca askeri yönde gelişim göstermeye çalışacak ve şirketimize yüklü miktarda para yardımı yapacaklar. Bütün bu hazırlıklar devam ederken siz burada, güvenli yerde duracaksınız."
Sam :
"Peki siviller, onların daha güvenli bir yerlerde olması gerekiyor."Ashley :
"Ayrıca çoktan yola çıktılar. Önceliğimiz masum insanları korumak sanıyordum. Siz ise uzaylıları yok etmekten başka bir şey anlatmıyorsunuz." Profesör gözünü masaya dikti."Korkarım ki bu kadar fazla insanı götürebileceğimiz güvenli bir yer yok." Kısa bir sessizlik oluştu. Herkes korkuyla kendi ailesini, sevdiklerini ve masum insanları düşünüyordu.
"Eğer onları koruyabilirseniz buna gerek kalmayacak. Eğer masum insanların hayatı sizin için önemliyse kendi hayatınız ve takım arkadaşlarınızın hayatı daha önemli olmalıdır. Çünkü dünyayı korumanız için önce kendinizi korumanız gerekiyor." Her biri ciddiyetle dinlerken bir uçak prototipinin hologramı masanın ortasında belirdi.
"İşte sizin koruyucunuz da bu makineler olacak. Her biri özel olarak tasarlanmış grafen zırhlı süpersonik savaş jetleri. Kabin basıncı dengeleme sistemi, gözle nişan alma ve ısı güdümlü füzeler... Kısacası ölüm makinesi." Herkes masaya yaklaşarak şaşkınlıkla bu görseli inceledi. Siyah jet, oldukça ince kanatlara sahipti ve silahların çoğu bu kanatlara yerleştirilmişti. Kokpit oldukça geniş ve konforlu gözüküyordu. Tıpkı arkada duran dairesel motorlar gibi uçağın önünde ve altında da küçük jet motorları vardı. Bu sayede havada istediği yöne ilerleyebilir ve istediği yerde durup, iniş yapabilirdi. Fakat en çok dikkat çeken özellik, kokpitin hemen önüne yerleştirilmiş olan parlak yeşil taşlardı. Siyah onu daha çekici ve parlak kılıyordu.
Ted :
"Bunlar harika. Fakat yeşil taşlar da neyin nesi?" Herkes profesöre döndüğünde konuşmadan önce gülümsedi.
"Onlar taş değil ted, size güçlerinizi veren tılsımın parçaları. Siz şifreyi çözdüğünüzde patlayıp size güçlerinizi verdi. Fakat laboratuvarın dört bir yanına saçılan parçaları hâlâ gizemini korumaktaydı. Tam beş farklı parçayı bu jetlere yerleştirme çalışmaları şu anda sürüyor ve bitirildiğinde müthiş bir silaha dönüşecek. Bu tılsımın gücünü kullanabileceksiniz." Ted ayağa kalktı ve diğer herkes gibi tılsımın parçasını hayretler içerisinde inceledi.
Sam :
"Peki ne zamana hazır olur?"
"Altı farklı ülkeden gelen dünyanın en yetenekli mühendisleri ara vermeksizin bu proje için çalışıyor. En fazla iki gün içinde hazır olabileceğini öngörüyoruz." Sam dönmekte olan hologrofik taslağa ve parlak taşa baktı."Umarım misafirlerimiz için güzel bir sürpriz olacak."
Merak etmeyin hâlâ yazıyorum. Daha sık bölüm atmaya çalışacağım. Desteklerinizi esirgemeyin...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Genç Koruyucular (Bitirildi)
Science FictionGizemli tılsımın Dünya'ya düşüşünün ardından aylar geçmişti. Hiç kimsenin çözemediği bu kompleks maddeyi bir tek onun frekansındaki seslere duyarlı olan seçilmiş beyinler çözebilirdi. Işte bu beyinler birleşerek Genç Koruyucular'ı oluşturdu. Artık h...