37. Bölüm

94 9 3
                                    

Sam mutfakta tek başınaydı. Dondurulmuş gıdaların depolandığı soğuk dolabın kapağını açıp içeri göz gezdirdiğinde her zamanki gibi soğuktan ürpermişti. Gözleri hızla etrafı tararken küçük bir pizzanın üzerinde durmuştu. Pizzayı hemen sabitlendiği yerden çıkardı. Etrafında sarılı olan streç filmi yırtıp pizzayı küçük bir lastikle tabağına sabitledikten sonra mikrodalga fırının içine yerleştirdi. En yüksek ayarda birkaç dakika pişirdikten sonra üzerinde buharı tüten leziz bir öğüne sahip oldu. Tabağını temkinli bir şekilde eline yerleştirdikten sonra hızlı hareketlerle üst kata çıkıp Harry ve Ted'in video oyun oynayarak sohbet ettiği lacivert koltuğa kendini attı. Takımın, yolculuk boyunca canı sıkılacağı tahmin edilmiş ve bu oyun odası oluşturulmuştu. Konsol oyunları, jetonlu oyuncaklar (Milyonlarca jetona sahipler.), sanal gerçeklik simülasyonları. Kısacası bu odada can sıkıntısını yenebilecek her şey vardı. Ayrıca mekiğin diğer kısımlarından farklı bir şekilde metalik renkler içermiyor, içeride bulunanları Dünya üzerinde bir eğlence merkezindeymiş gibi hissettiriyordu. Sam, bu küçük eğlence merkezinde bütün sorunlarını unutmaya çalışarak pizzasını yiyerek Ted ile Harry'nin tartışmasını dinliyordu. 

Harry:

"Senin konsoluna bakmadım tamam mı? Bu tahmine dayalı bir kurtarıştı."

Ted:

"Saçmalama, bu kurtarışı yapabilmen için geleceği görüyor olman gerekiyor." Öfkeyle çıkıştıktan sonra ikisi de garip denecek bir rahatlıkla onları izleyen Sam'e baktı. Bir hakem bulmuşlardı. Sam bu bakışların altında yatan isteği bir an çözemese sonradan anladı.

"Üzgünüm Ted. Harry bu oyunu çok iyi oynuyor." Tekrar pizzasına yöneldi.

Ted:

"Hadi ama, hakem taraf tutuyor!" Konsolu önündeki masaya bıraktı.

Harry:

"Bu kadar mızıkçı olduğunu bilmiyordum Ted. Ağlayacaksan daha sonra oynayalım." Karşılık olarak o da konsolu bıraktı. Ted'in bu söylediğinden sinir küpüne döneceğini çok iyi biliyordu. Sam çok çekişmeli bir maç izleme fırsatı yakaladığını fark etti. 

Sam:

"Şöyle bir şey yapalım. Son bir maç yapın ve yenen kişi benimle final maçı yapsın. Böylece kimin gerçekten daha iyi oynadığını görme fırsatımız olur." İkisi bir süre düşündükten sonra aynı anda ''Olur.'' Dediler. Ted bıraktığı konsolu hızla alırken ilk başlayacak olan takımın kendisinin takımı olacağını ifade ediyordu. Sam buna karşı çıkmadı ve koltuğun kenarına kuruldu. Onlar yeni oyun için gereken düzenlemeleri yaparken Ashley ve Marria odanın diğer bir tarafında sanal gerçeklik kapsülündeydiler. Yan yana oturdukları kapsül, her ikisine de aynı görüntüyü senkronize bir şekilde veriyordu. Onlar buğday tarlalarında koşup oynarken çimen ve hasat kokusu kapsülü dolduruyordu. Her taraf yemyeşil ve ıssızdı. Kuşların cıvıltıları özgür, neşeliydi. Güneşin parlak ışıkları arasında büyülenmiş bir şekilde bu gerçekçi doğayı izledikten kısa bir süre sonra yakındaki bir çınarın gövdesine yaklaştılar. Birbirlerine temas eden yaprakların hışırtısı, rüzgarın ıslık sesine karışıyor, bu heybetli ağacın gölgesi tatlı bir esintiyi kucaklıyordu. Çimenler uzun, yumuşacıktı. Havadaki nemin bir kısmı toprağa geçtiği için son derece ipeksi ve konforlu bir yatak gibi rahatlatıcıydı. Her şeyi görüp algılarken aynı zamanda hissediyorlardı. Teknik bilgilerden, stresten ve uzayın karamsarlık yaratıcı ıssızlığından kendilerini soyutlayacakları o anda kabini sarsan bir darbeyle irkildiler. Sanal ortamdaki gerçek dünyadan kopup, kendilerini gerçek ortamda dünyadan uzak bir yerde bulmuşlardı. Ashley içeriden kabini açtığında herkesin çok telaşlı olduğunu gördü. Siren sesleri çalıyor, duvarlardaki ışıklar kırmızının tonlarında yanıp sönüyordu. O sırada Sam kabinin kapısına vurup Ashley ve Marria'yı haberdar etmek istemişti.
"Neler oluyor Sam?" Siren sesleri devam ederken diğerleri mekiğin uç kısmına doğru yola çıkmışlardı.
"Asteroid fırtınası. Uzakta ve her saniye yaklaşıyor. Hemen kemerlerinizi çözün ve benimle gelin." İkili deneni yaptı ve uçuş kontrol kabinine toplandılar. Herkes yerine geçti ve kemerlerini bağladı. Sam önce panik yaratan sirenleri ve uyarı sistemlerini kapattı ve biraz sakinleşmeyi denedi. Ardından kendi yerine oturdu ve yaklaşmakta olan cisimleri gözlemledi. Bu cisimler yaklaştıkça, atlattıkları fırtınanın mekiğe verdiği zararların, özellikle de sol kanattaki motorun parçalanış ânının görüntüleri kafasında canlanıyordu. Ya bu kez atlatamazsak? Diye içi içini yerken o her zaman olduğu gibi soğukkanlı gözükmeye devam ediyordu. Bir planı yoktu. Bu yüzden diğerlerine danışmalıydı. Kendisi gibi düşünmekte olan Marria'ya döndü.
"Ne önerirsin?"
Marria :
"Eğer kafana göre hareket etmezsen düzgün manevralarla kurtulma şansımız var." O da en az Sam kadar gergindi. Sam bu fikri onaylamak üzereyken Harry'nin sesiyle arkasına döndü.
"Buraya milyarlarca insanın hayatını kurtarmak için geldik. Bu durumu ikinci kez riske atamayız. Bu yüzden Ashley ve benim mekiği savunmamızı öneriyorum." Cümlesi bittiğinde onay almak için gözünü kırpmadan Sam'e bakıyordu.
Sam :
"Bu çok tehlikeli. Geçen sefer Ashley'nin ne kadar zorlandığını biliyorsunuz. Çok zor bir durumda kalmadıkça güçlerimizi kullanmamamız gerekiyor." Karar almaya çalışırlarken fırtınanın yaklaştığının farkında değillerdi.

Ashley:

"Bütün sorumluluğu almaya hazırım. Hasar alıp hepimizin hayatını tehlikeye atmaktansa gücümü kullanır ve yalnızca kendi hayatımı tehlikeye atarım." Sam arkadaşlarının gözlerine baktı. Bakışlarının ardında saklanan düşünceleri merak ediyordu. Küçük bir kontrol ile birkaç saniye içinde ne düşündüklerini kavradığında oldukça şaşırmıştı. Hepsi aynı fikirdeydi. Kabul etmekten başka çaresi yoktu. Onaylamak için ağzını açtığında Sophia'nın sözünü kesmesiyle susmak zorunda kaldı. 

"Uyarı. Bilinmeyen cisim yaklaşıyor. Ayrıca loş bir ışık saçmaya başladılar." Herkes radar ekranlarından kafasını kaldırıp dışarı baktı.

Sam :

"Loş bir ışık mı?" Gördükleri cisimler yaklaştıkça daha net gözüküyor ve asteroid taşı olmadıkları anlaşılıyordu. Her biri kusursuz denebilecek ölçüde parlak ve küre şeklindeydi. Birbirleri arasında mekiğin geçebileceği büyüklükte mesafenin bulunması, takımdaki endişeyi azaltıp merak duygusunu arttırıyordu. 

Sophia :

"Görünüşe göre bu cisimler herhangi bir tehlike arz etmiyor. Motorları keskin manevralar için hazırlamalı mıyım?" Sam herkes gibi şaşkınlıkla bu ışık saçan küreleri inceliyordu.

"Hayır, bu yakıt israfı olur. Rotayı koru ve sabit hızda devam et. Onları gözlemleyip ne olduklarını anlayacağız." Yaklaştıkça daha büyük bir hale gelen bu gizemli kürelerin kendi kendine oluşmuş olması, onlara her geçen saniye daha saçma geliyordu.

Marria :

"Bu küreler de neyin nesi? Fırtına uyarısı aldığımızı sanıyordum."

Harry :

"Makineler her zaman doğruyu söylemez. Radarımız bize yaklaşan bu nesneleri fark etti ve bizi uyarmak istedi." Artık kimse korkmuyor, aksine daha hızlı ilerlemek istiyordu. Oldukça sessiz geçen birkaç dakikadan sonra kürelerden birinin yanına kadar gelmişlerdi. Uzaktan göremedikleri birçok detay, bulundukları yerden çok daha net gözüküyordu. Işık saçan dev küreler, birbirlerine metal benzeri bir maddeyle kaplı olan büyük borularla bağlanmıştı. Her biri birbiri ile iletişim halinde ve canlı gibiydiler. Kürelere bağlı olan borular, aynı zamanda bütün sistemin üst kısmındaki korunaklı bir kare prizmaya bağlıydılar.  Ashley ağzı açık bir şekilde bu sistemi incelerken :

"Bu tıpkı..." Diyebildi. Sam önce Ashley'nin yüzündeki ışıltıyı inceledi. Kürenin ışığı, kahverengi ipeksi saçlarını parlatıyor, heyecan içinde bu ışığa bakan göz bebekleri ışığın etkisiyle en küçük halini alıp göz rengini daha can alıcı hale getiriyordu. Sam gülümsedi ve dışarı bakıp :

"Evet, bu bir Dyson küresi." Dedi...

Genç Koruyucular (Bitirildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin