18.Bölüm

8.8K 518 65
                                    

Eylül...

Bütün gün evde yatma planım Çisem sayesinde yalan olurken, söylene söylene evin kapısını açtım.

Biz ne zaman dönecektik kendi evimize?

Kendimi evlat edinmiş gibi hissediyorum yahu. Benim kendi annem Emine anne kadar ilgilenmedi benimle. Ahh birde Gökhan detayı vardı ki anlam veremediğim bir şekilde beynimi işgal ediyordu. Cenk'i düşünmez olmuştum. Oysa odaklanmam gereken bir intikamım vardı. Son öğrendiklerimden sonra nefret bile edemiyordum. Bomboştum ona karşı. Sanki bütün hislerim elimden alınmış gibiydim. Mide bulandırıcı bir adam için ne kadarda çok ağlamıştım halbuki. Bebeğim... Benim asıl ağladığım şey bebeğimdi. Salona göz attığımda herşeyin yerli yerinde olduğunu görmek beni şaşırtmamıştı. Evren dediğini yapmış ve her şeyi halletmişti. Yavaş yavaş üst kata çıkarak sırt çantasına bir kaç parça kıyafet tıkıştırdım.

Ne gerek vardı bu kadar kıyafete?

Birşeyler karıştırıyordu Çisem ama ne olduğunu henüz çözememiştim. Doldurduğum sırt çantasının fermuarını kapatırken çalan kapıyla birlikte birkaç saniye öylece kaldım. Allahım resmen ödlek olmuştum saldırıya uğradıktan sonra. Çantayı sırtıma takarak hızla aşağı kata indim.

"Kim o?" dedim kapının deliğine ulaşmak için parmak uçlarıma basarken.

Gördüğüm yüzle önce derin bir nefes alırken saliseler sonra aldığım nefes yarıda kesildi. Bunun ne işi vardı şimdi burada?

Sıkıntıyla inlerken "Benim Gökhan." dediğini duydum.

Acaba kapıyı açmasam evde yokum zannedip gider miydi? Sıkı sıkı kavradığım telefonum yüksek sesle çalmaya başladığında telefonu yere fırlatıp üzerinde tepinmek istedim. Bu iki olmuştu. İki! Gerçi az önce adama kim o demiştim. O da haliyle cevap vermişti. Sırtındaki çantayı yere koyup, istemeye istemeye kapıyı açtım.

"Bence telefonu sessize almalısın. Her seferinde seni ele veriyor."

Pis domuz! İçeri davet etmemi beklemeden içeriye giren Gökhanın peşine takılarak salona ilerledim. En son ona sarılarak ağlamıştım. Ondan beri köşe kapmaca oynuyorduk. Beni Çisemden başkası ağlarken görmemeliydi. Çisem ve Egemen dışında birisinin beni güçsüz görmesi canımı sıkıyordu.

"Neden geldin?"

Biraz kapaca olmuştu ama cidden onunla aynı ortamda kalmak istemiyordum. Bir şekilde beni ona çeken birşey vardı. Ama bizden olmayacağıda ortadaydı. Az çok tanıdığıma göre beni kabul edecek bir adam değildi. Bende bu zihniyeti anlamıyordum. Erkek her boku yer kadın yiyemez. Namus bir kadın için yoktu ki. Bende istemez miydim herşey başka olsun. Ama ben aşk konusunda yanlış yolu seçmiş ve bunun bedelini en ağır şekilde çekmiştim. Halada çekmeye devam ediyordum. Yinede Gökhanın beni anlamasını bekleyemezdim.

"Sanada merhaba Eylül. Evet bir kahveni içerim." dedi kendini tek kişilik koltuğa atarken.

Ondan kolay kurtulamayacağımı bu hareketi ile anlayarak mutfağa ilerledim. Neden herşey bu kadar zor olmak zorundaydı? Neden başka bir zamanda başka şartlar altında tanışmamıştık. Ketıla doldurduğum suyun kaynamasını beklerken dolaptan iki kupa çıkarttım.

"Neden benden kaçıyorsun?"

Duyduğum sesle kapının pervazına yaslanarak bana bakan Gökhana baktım. Aklımdan geçen düşüncelerin birini bile dile getiremezdim. Getirmezdim.

"Bunuda nereden çıkardın? Yok öyle birşey." dedim elimdeki kupaları tezgahın üzerine bırakırken.

Ama en aptal insan bile söylediğimin yalan olduğunu anlardı.

DÜNYA YANSAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin