2 hafta sonra...
Evrenin beni öpmesinin üzerinden tam iki hafta geçmişti. Tamı tamına on dört gün...
Ama ben dokunuşun ve söylediklerini az önce duymuşum gibi hissediyordum. Doruğun zamanında ayaklar altına aldığı kadınlık gururumu Evren göklere çıkarmıştı. Ve bu kendimi çok daha iyi hissetmeme neden oluyordu. İlgili ama zor bir adamdı. Mizacının sert olduğunu hep bilirdim ama ilişkimizde bu kadar baskın olacağını hiç düşünmemiştim. Dediğini yapmış ve babamı ikna ederek bir ortaklık anlaşması imzalatmıştı. Şimdide hep birlikte karşılıklı oturmuş Egemenin odasında kahvelerimizi içiyorduk. İşle ilgili konuşmalarını dinlemeyi bırakalı kaç dakika olmuştu bilmiyordum ama onları dinlemek yerine denizi izliyordum. Denizi izlemek daha cazip geliyordu açıkcası.
"Papatyam?" diyen babamın meraklı sesiyle bakışlarımı babama çevirdim.
"Efendim babacığım."
"Biz bir saattir boşa konuşuyoruz. Hanım efendinin bizi dinlediği yok!"
Geldiğimden beri görmezden geldiğim ağabeyim sinirle konuştuğunda bakışlarım bir kaç saniye üzerinde dolanarak tekrar babamı buldu. Babamın yanında onunla tartışmayacaktım. Zavallı adam her seferinde aramızda kalıyordu.
" Egemen! Kardeşinle uğraşma. Güzel kızım sende birazcık bizimle ilgilen. Zaten yüzünü gören cennetlik." dedi sitem yüklü sesiyle.
"Afedersiniz dalmışım. Ne diyordunuz?"
Annem ve Egemene olan kırgınlığım yüzünden babamıda ihmal ediyordum. Ne dese haklıydı.
"Bizi yemeğe çağırdı baban."
Evrenin sesi ile tek kaşım havalanırken bu konuşmanın gidişatını hoşuma gitmeyeceğini fark ettim. Annemle aramızda olanlar yüzünden kendi evime gitmez olmuştum ve gitmek gibide bir niyetim yoktu.
"Bildiğim çok güzel bir balıkçı var babacığım. Hep birlikte oraya gidebiliriz." dedim yıllardır kullandığım maskeyi yüzüme geçirerek.
İçin kan ağlarken dışından hep gülümse....
Kimse bilmesin kanayan yaralarını, kimse duymasın çığlıklarını. Babamın gülen yüzü solarken ayağa kalktım. Masanın üzerinde duran çantamı elime alırken Evrende ayaklanmıştı.
"Kastettiğim şey evimizde..."
"Baba lütfen."
Derin bir nefes alarak "Cumartesi görüşürüz."dedim ve odadan çıktım.
Boğazımda oluşan düğüm yüzünden yutkunamıyordum bile. Bir yanım annemin dizlerine yatmayı isterken bir yanım yüzüne bile bakmak istemiyordu. Ne olurdu sanki zor zamanımda saçlarımı okşamış olsaydı. Ne olurdu yani sorgulamak yerine sadece yanımda olsaydı. İş işten geçtikten sonra kollarını açsa ne değişirdi? Ben bir kere o ayazda annesiz kalmıştım.
Bileğime dolanan elin sahibi durmama neden olurken sinirle bileğimi kurtarmaya çalıştım. Karşımda gördüğüm mavi gözleri öfkeyle parlarken kızaran gözlerimi kaçırdım. Onu orada bırakıp çıkmamalıydım ama çıkmıştım.
"Neden beklemiyorsun?"
Sesindeki öfke sanki gözlerinde hayat buluyordu. Herşeyi sorguluyordu ve gözünden hiçbişey kaçmıyordu.
"Ben..." dedim ama devamını getiremedim.
Ne diyecektim ki. Böyle anlarda hep yalnız kalırdım. Eylülden başka kimse arkamdan gelmezdi benim. Bedenimi kollarını arasına çekerek "Tamam. Tamam seni anlıyorum. Bir açıklama yapmak zorunda değilsin." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜNYA YANSA
RomanceBir adam iki kişilik... Hem merhem hem yara... Bir kadın kırık,dökük baştan sona yıkım... Ölümün varlığını unutarak yaşadığım gerçeği yüzüme okkalı bir tokat olarak inerken mavinin en güzel tonuna baktım. Az önce benimle alay eden adam şimdi nefes...