4.ay sonu...
Sonunu bile bile sevmekti benim Evren'i sevmem. Yolun en başında belliydi yanacağım. Daha en başından yazılmıştı sonumuz bizim. Neden? Neden bu kadar ısrar etmiştim ki? En başından kurtulma ihtimalim varken bu raddeye gelmesine neden izin vermiştim? Çünkü aptaldım! Çünkü sevgi arsızıydım! Sıkı sıkı tuttuğum kırmızı kazağı bıraktığımda açıkta kalan şişkin göbeğimin üzerine döküldü. Görmek istemediğim şey bebeğim değildi elbette ama Evren'i unutmamada izin vermeyen en derin izdi bedenimdeki.
Sahi ne kadar olmuştu Evren'i görmeyeli?
Dört koca ay... Yüz yirmi gün bir defa bile görmediğim yüzün her santimini hatırlıyordum. Fakat gözlerimin önünden gitmeyen en net görüntü o kadını öptüğü andı. Bir saniye bile aklımdan çıkmayan bu gerçek kalbimi avuçları arasına almış sıkarken derin bir nefes aldım. Bebeğim için güçlü olamaya çalışıyor ama günün sonunda yine kendimi ağlarken buluyordum. Sindiremiyor, kabullenemiyor en fenasıda unutamıyordum. Kendimi yatağın üzerine bırakırken çalan telefonu duymazdan gelerek cenin pozisyonu aldım. Duyacağım tanıdık bir ses bile direncimi kırabilir beni yeni bir ağlama krizinin ortasına bırakabilirdi. İstediğim tek şey uyumaktı. Acılar bir son bulmasa dahi uykuda hafifliyordu. Tabi rüyalarımda Evren olmadığı sürece. Herşeye rağmen şükredebiliyordum. Şükrediyordum ki Evren aylar olmasına rağmen hala bizi bulamamıştı. Beni ve bebeğimi...
Israrla çalmaya devam eden telefonu açmak için yataktan kalkarak salona ilerledim. Beyaz koltuğun en ücra köşesinde duran telefon ben ona ulaşana kadar iki defa daha çalmıştı. Bilerek yavaş hareket ediyordum ki kimse aramaktan vazgeçsin bende şu lanet konuşmayı yapmak zorunda kalmayayım. Ama nafile ısrarla arıyordu.
"Efendim." dedim telefonu açarak.
"..."
"Alo! Alo!"
"..."
Kısa bir sessizliğin ardından kapanan telefon ürkmeme neden olurken yavaşca koltuğa oturdum. Elimi karnıma koyarak sakinleşmeye çalışırken tekrar çalmaya başlayan telefon korkumu kamçıladı. İzmir dışında ormanlık bir alanda tek başına kalan bir kadına göre bence oldukça cesurdum.
Telefonu açarak tekrar "Efendim." dedim. Tanıdık bir sese yahut yanlış bir aramaya o kadar ihtiyacım vardı ki şuan.
"Çisem! Sonunda sana ulaşabildim."
Doruğun sesini duyduğumda rahatlayacağım aklımın ucundan dahi geçmezdi. Numaramı bilen iki kişi vardı. Birisi Eylül bir diğeri ise Egemen. İkisinede yerimi söylememiştim çünkü biliyordum ki Evren ne yapar eder onlardan yerimi öğrenirdi. Ama ben kaybolduğum bu yerde bulunmak istemiyordum. Eylülde Egemende az dil dökmemişlerdi Evreni dinlemem konusunda ama kesin bir kararla reddetmiştim. Yine biliyordum ki sırf bebeğim babasız büyümesin diyeydi bu Evrene inanma çabaları.
"Çisem orada mısın?"
"Buradayım."
Ağzım kurumuş, dilim damağıma yapışmıştı. Aramızda kısa bir sessizlik oluşurken "Neredesin?" dedi.
"Ne önemi var Doruk? Hem sen benim numaramı nereden buldun?" dedim huzursuzca.
Numaramı Doruk bulduysa Evren hayli hayli bulurdu.
"Çok önemi var Çisem. Ayrıca numaranı bulmamın bir önemi yok ben seni bulmak istiyorum."
"Az önce arayan sen miydin?" dedim bu sefer deli gibi evet cevabını duymayı bekleyerek.
"Hayır."
Aldığım cevapla endişe tekrar kalbime yerleştirken bu gece nasıl uyuyacağımı düşünüyordum. Bir kere korkmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜNYA YANSA
RomanceBir adam iki kişilik... Hem merhem hem yara... Bir kadın kırık,dökük baştan sona yıkım... Ölümün varlığını unutarak yaşadığım gerçeği yüzüme okkalı bir tokat olarak inerken mavinin en güzel tonuna baktım. Az önce benimle alay eden adam şimdi nefes...