3. Bölüm - Plan

144 37 15
                                    

"Sen buna dövüşmek mi diyorsun?"

Daha biraz önce sol omzuma aldığım darbenin acısı hala devam ediyorken, suratıma gelmekte olan yumruğu başarılı bir şekilde savuşturmuştum. Yani bence başarılıydı ama eğitmenimin kızgınlığına bakarsak başarıyla uzaktan yakından alakası yoktu.

Eve geldiğimde bana eğitim verecek olan kişinin aklımdakiyle hiçbir ilgisi yoktu. Tamam, pekala, tam olarak nasıl birini hayal ettiğimi ben de bilmiyordum ama bu... Bu, kesinlikle fazla yakışıklı hatta yakışıklı değil erkek güzeli, kısacık saçlı, benden en az yirmi santim uzun kumral bey benim beklediğim gibi biri değildi. Yani spor hocalarının şişirilmiş gibi üçgen vücutları, küçücük kafaları ve saçma sapan dövmeleri falan olması gerekmiyor muydu?

Bir saatten uzun süredir beni hırpalıyor olduğu yetmezmiş gibi bir de üstüne bağırıyordu! Vücudumla beraber yerlerde sürünen geriye kalmış azıcık gururumu da alıp ayağa kalktım. İçimde nedenini bilmediğim bir öfke saniye saniye köpürmeye başladı. Hayır! Böyle olmazdı. Ben bu değildim. Bunca yıldır sırf ukalanın teki gelip beni aşağılasın diye dövüşmeyi öğrenmemiştim. O anda aslında dövüşmeyi neden öğrendiğim aklıma usul usul sokulsa da bu anıyı bastırdım ve içimde yükselen öfkeye kulak verdim. Çünkü ne derlerdi bilirsiniz. İçindeki öfkeye iyi bak, o sana doğru yolu gösterir.

Pek sevgili(!) eğitmenimin karşısına dikildim. Gözlerimdeki soğuk bakıştan hiç etkilenmediği apaçık belliydi. Yine de aklımı bulandırmamalı ve odaklanmalıydım. Sol kolunun daha güçlü olduğunu fark etmiştim. Bu yüzden ilk saldırdığım nokta burası oldu. Yüzündeki şok ifadesi henüz silinmeye fırsat bulamadan bir yumruk da karın boşluğuna geçirdim. Anlık olarak nefes almak için eğildiğinde sağ bacağımla suratının ortasına tekmeyi bastım. Geriye doğru yığılırken patlayan dudağından fışkıran kan hali hazırda terden sırılsıklam olmuş tişörtüme sıçradı. Yanına, tam kulağının dibine eğilip "Sakın" dedim hem sakin hem de elimden gelen en ürkütücü sesle. "Sakın bir daha beni küçümsemeye kalkışma."

Kenardaki havlumu ve su şişemi alıp ağır ve aksayan adımlarla spor odasından çıktım. Bacağıma çok kötü bir darbe almıştım. Muhtemelen yüzümün sağ tarafı da yarın iğrenç bir mora dönüşecekti. Güzel bir fondöten bulup kapatmam gerekecekti. Ayrıca bir ecza dolabı görmüştüm, umarım orada merhem bulabilirdim.

İçeride telefonla konuşan Emre, benim geldiğimi görünce konuşmasını sonlandırdı. Onun bir şey söylemesine fırsat vermeden "Git de kıymetli hocanıza bak" dedim. Dudağının kenarı hafifçe seğirse de gülümsemesini bastırdı. Akıllı çocuk!

O spor odasına seğirtedursun ben de yatak odama çıkıp üzerimdeki terli kıyafetlerden kurtuldum. Eve geldiğimde Emre'nin incelemem için verdiği dosya yatağın kenarında eğreti bir şekilde duruyordu. Hızlı bir duşun ardından, ecza dolabındaki merhemleri bacağıma ve yüzüme boca edip, dosyayı da alarak aşağı indim. Mutfakta kendime bir sandviç ile çay hazırladım; uzun bir gece olacaktı. Dolayısıyla ekipmanımın sağlam olduğundan emin  olmalıydım.
Bilgisayarların bulunduğu masaya geçtiğimde telefonuma, güvenli olana, bir mesaj geldiğini gördüm.

Yeni mesaj: Emre "Yağız'ı bırakıp geliyorum. Bir saate dönerim." 

Demek adı Yağız'dı. Ukala herif adını bile söylemeye tenezzül etmemişti. Ev o an bana fazla sessiz geldi. Nedense burayı yuvam olarak görememiştim. Kendi kutu gibi evimi özlediğimi fark ettim. Duygusallığı bırak Arya!

ÇemberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin