Yaklaşık on dakika içinde ortalık iyice karışmıştı. Yağız beni kenara çektiği için patlamadan son anda kurtulmuştum ama yere düştüğümüz için sol kolum felaket ağrıyordu. Muhtemelen kırılmıştı ya da en iyi ihtimalle çatlamıştı. Emre hala ortalıkta yoktu. Olayları kafamdan sıraya koymaya çalışsam da bir türlü eksik parçayı bulamıyordum.
İtfaiye gelip yanan arabayı söndürdüğünde, aracın içinde hiç kimsenin olmadığını teyit etmişler ve yüreklerimize su serpmişlerdi. İyi de neredeydi bu çocuk? Kaçmış mıydı? Kaçtıysa neden hala bir haber alamamıştık? Kaçamadıysa ki bu ihtimali düşünmek bile istemiyorum, nereye götürülmüştü?
Yağız soğukkanlılığını koruyarak gelen ambulansın içinde tedavi oluyordu. Benim de omzuma hani o filmlerde gördüğümüz battaniyelerden birini atmışlardı. Ortalık çok karışıktı. Patlamanın ve sirenlerin seslerini duyan insanlar sokağa dökülmüşlerdi. Beni mümkün olduğunca uzak tutmaya çalışıyorlardı. Eğer Atlas ya da onun adamları araya karıştıysa beni ya da Yağız'ı görmeleri bütün planı suya düşürürdü. Bu yüzden ikimiz de ambulansın içinde tıkılıp kalmıştık.
Kolumu şimdilik sargıya alıp bizi hastaneye götürmeleri gerektiğini söylediklerinde şiddetle itiraz ettim. Yağız isterse gidebilirdi ama ben Emre bulunana kadar burada kalacaktım. Neden sonra aklıma telefonlarımızdaki "Arkadaşımı Bul" uygulaması geldi. Emre de ben de bu uygulamayı birbirimiz için sürekli açık tutuyorduk. Eğer biraz şanslıysam uygulama sayesinde yerini tespit edebilirdim. Dua ede ede uygulamayı açtım. Çalışıyordu! Allah'ım çok şükür ki çalışıyordu! Sinyalin geldiği yeri çözmeye çalıştım, çok yakından geliyordu.
Ambulanstan atladım. Yine ben önde Yağız arkada sinyalin geldiği yöne doğru ilerlemeye başladık. Sokağın başına yakın inşaat halindeki bir binaya yaklaştıkça sinyal de artmış, bize Emre'nin yerini belli ediyordu. "Allah'ım lütfen sinyal sadece telefondan olmasın Emre de orada olsun" diyerek içeri girdik. Ne yazık ki bu kez dualarım kabul olmamıştı. Sinyalin geldiği yere vardığımızda bulduğumuz sadece Emre'nin telefonuydu.
Bir kez daha hayal kırıklığı ve çaresizlikle doldu içim. Yağız'ın yanımda olmasını umursamadan ağlamaya başladım. Beni kolumdan tutup kendine çevirerek elinden geldiğince ve yarası izin verdiğince sarılmaya çalıştı. "Burayı aramalıyız." Dedim. "Telefonu buradaysa kendisi de buralarda bir yerde olabilir."
Yağız'ın başını sallayıp onay vermesiyle o üst kata çıktı ben de bulunduğumuz katı aramaya başladım. Her köşeye ve her kirişin arkasına bakıyordum ama burada yoktu. Yağız aşağı inince orada da olmadığını anladım. Bina yeni yapılmaya başladığı için sadece iki kat vardı ve eğer bu iki katta yoksa Emre burada değildi. Öyle miydi gerçekten? O sırada gözüme asansör için açılmış boşluk çarptı ve oraya doğru seğirttim. Aman Allah'ım! Oradaydı. Yerde çarpık bir şekilde yatıyordu!
Yağız hemen yardım çağırmak için koştu. Bense hala olduğum yerde kalmış, bulunduğum yerden Emre'nin nefes alıp almadığını anlamaya çalışıyordum. Başarılı olamadım. Ne ben onun nefes alıp almadığını anlayabildim ne de o bir yaşam belirtisi gösterdi. "Ölürsen seni öldürürüm!" diye saçma bir tehdit savurduğum sırada ekip gelmişti. Yağız beni kolumdan tutarak, ne zaman oturduğumu hatırlamadığım yerden kaldırdı.
Nefesimi tutmuş bekliyordum. İtfaiye görevlisi ile ambulans görevlisi iki kişi iple aşağı ineceklerdi. Zaman geçmiyordu. 5 dakika içinde hazırlıklarını tamamlayıp aşağı inmek için bellerine güvenlik iplerini takmışlardı ama bana bu süre sanki 5 yılmış gibi geldi. Tepede durmuş inmelerini izliyordum. Vücudum yay gibi gerilmiş, iki dudakları arasından çıkacak kelimeleri bekliyordu.
Nihayet aşağı indiklerinde ortamda derin bir sessizlik oldu. Aşağıdaki görevli ise gözlerimden yaşları boşaltan şu cümleyi kurdu. "Bilinç kapalı. Nefes alış verişi mevcut."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çember
RomanceSıradan bir kızın 17 yaşında yaptığı bir hata yüzünden 8 yıl sonra şansı dönebilir mi? Arya, mutsuz işinde her güne lanet okuyarak başlıyordu. Bir gün hayatının teklifi geldi. Emre, Arya'ya yaptığı teklifin sonuçlarının bu derece başına bela olacağ...