31. Bölüm -Kurul

49 4 7
                                    

"Kafayı yedin iyice, değil mi?" diyerek şüpheyle yüzüme baktı. Olumsuz anlamda başımı salladım ve bir yandan da onu fena halde sinir ettiğimin bilincinde sırıtıyordum.

"Arya bak, tamam, delisin, çatlaksın biliyorum. Ama karış karış gezip Akif'i arayamayız."

Geri zekâlı biriyle konuşur gibi kelimelerini tane tane çıkartıyordu. Sanki birazdan kafamın üzerinde yürüyecekmişim gibi bakışı her ne kadar çok hoşuma gitse de ona planımın detaylarını anlatma zamanım gelmişti. "Emre, delirmedim. Otur anlatacağım" deyip koltuklardan birini işaret ettim. Ellerini "Seni dinliyorum" der gibi açarak sessizliğini korudu.

"Pekâlâ, şöyle ki, hatırlarsan bu iş istihbaratın kurallarıyla olmayacak demiştim. Benim gibi olmanın artı tarafı her türlü insanla rahatça arkadaşlık kurabilecek olmandır. Dolayısıyla ben de arkadaşlarıma gizli bir mesaj gönderdim. Her birini tek tek ziyaret edip, bilgisayarlarımıza sızma ihtimaline karşılık böyle yapacağız, onlara ne yapmaları gerektiğini anlatacağım."

​Zaten cevabını bildiği halde "Yasal değil, değil mi?" diye sordu. "Tabi ki değil. Yasal olsa eğlencesi olmazdı" deyip omuz silktim.

​Arkadaşlarımın birçoğunun başını belaya sokabilirim derken tam bu noktadan bahsediyordum. Kurduğum planın yasal olmakla uzaktan yakından alakası yoktu ve hepimizin bir şekilde bir suç geçmişi olduğundan okları üstümüze çekmek işten bile değildi. Güzel dostluklarım vardı ve genelinin de bana borcu vardı. Bu borçlarını hatırlatmadan bu işi çözebilirsem kendimi şanslı sayacaktım.

​Emre, bulunduğumuz ortama beni geri döndürerek "Neye ihtiyacın var?" diye sordu. "Tam yetkiye" dedim. "Uçak bileti, araba, istediğim yere giriş izni, arkadaşlarımın tam koruması ve elbette sen"

​"Tam olarak neyi amaçlıyorsun?"

​"Yılanın deliğine çomak sokmayı." Evet, planım buydu. Akif'in nerede olduğunu bulmak için önce bir yeryüzüne çıkmasını sağlamam gerekiyordu. Emre'nin telefonu çaldığında da tam olarak bunu düşünüyordum. Telefonu açıp anlam verememiş bir yüz ifadesiyle bana uzattı. "Seni istiyorlar"

​"Alo"

​"Neye ihtiyacın var?"

​"Bilgisayarıma biri saldırmış. Onu bulmamız lazım. Kilit noktamız olduğu için sessiz sedasız yapmak en önemli olay."

​"Tamam, adres atıyorum. Gel de konuşalım."

​"Eyvallah"

​Telefonu kapattığımda Emre hala yüzüme bakıyordu ama bu sefer açıklama istediğini belli ediyordu. "Arayan Halit'ti. Sana adres gönderecek, oraya gideceğiz."

​"Halit? Şu golfçü arkadaşın mı?" diye sordu. "Aynen, aynı zamanda da hackerdır."

​"Bunu ben neden bilmiyorum peki?"

​"Atlamış olmalıyım" dedim dudağımı ısırarak. Daha fazla bir şey söyleyemeden telefonunun mesaj sesi araya girdi. Halit'ten mesaj geldiği için Emre'yi resmen kolundan sürükleyerek dışarı çıkardım. Beni arabada sorguya çekeceğini biliyordum ama en azından bir süre, çok kısa bir süre, bunu erteleyebilirdim.

​"Arya, susarak kaçabileceğini sanıyorsan yanılıyorsun. Ne yaptın, ne ara yaptın? Ne tür bir gizli mesaj gönderdin? Hem ayrıca bu Halit'te benim numaramın ne işi var?" Makineli tüfek gibi sorularını art arda yağdırırken camdan serin yaz rüzgârına yüzümü okşatıyordum. Ama haklıydı, susarak kaçamazdım. O yüzden derin bir nefes alıp açıklamaya başladım.

​"Dediğim gibi Halit bir hacker ve senin numaranı çok kolay bulur, tıpkı benim Hüseyin'in şeceresini döktüğüm gibi... İkinci olarak bilgisayarıma saldıranın ne bulduğunu ya da bulmayı amaçladığını bilmiyorum. Dolayısıyla tek başıma altından kalkmaya çalışmaktansa biraz yardım almanın iyi olacağını düşündüm. Böylece tüm arkadaşlarıma bir kod gönderdim. Bu kod bildiğin acil durum çağrısı anlamına geliyor. Kodu alan herkes kısa sürede kendilerini ziyaret edeceğimin farkındalar. Ne zaman yaptığım soruna gelirse tam olarak" saatime baktım "yirmi üç dakika önce."

ÇemberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin