Bu bölüm sevgili stajyerim Öykü'ye ve canım öğrencilerim Bartu ile Ayça'ya ithaf edilmiştir...
***
Üniversitede okurken, sınıfta daha doğrusu koca bölümde üç kız olduğumuz için, malum mühendislik fakültesi, sosyalleşemeyeceğimizi anlayıp kendimizi yeni arayışlar içerisine sokmuştuk. Öykü ve Ayça, sınıftaki diğer iki kız arkadaşım, okuldaki kulüplere bakarken ben de uygun fiyatlı, danstır efendime söyleyeyim dildir, kursları araştırıyordum.
Bir gün hiç unutmam, okulun Bahçe Piknik diye anılan kantininde, blok ders sonrası verilen yarım saatlik arada eylül güneşinin tadını yaklaşık bir on kişi olarak çıkarıyor ve alabildiğine gürültü yapıyorduk. Bahçe Piknik üç bina arasında kalmış, adeta bir cennet köşesiydi. Çeşitli ağaçlar, yayılıp oturulabilecek çimler, ortamın ambiyansına uygun bambu masa ve sandalyeler ile diğer fakültelerden bile öğrenci çeken ne geniş ne de küçük bir bahçeydi. Bahçenin içinde yer alan kantine de öğrenciler gide gele Bahçe Piknik adını koymuşlardı.
Ayça ile yan yana oturmuş bir yandan bizim çocukların anılarına gülerek gürültüye katkı sağlıyor bir yandan da Öykü'yü merak ediyorduk. Atelye dersleri için sınıfı iki gruba bölmüşlerdi ve maalesef Öykü öğleden sonra grubunda yer alıyordu. Onu derste görmememiz gayet normaldi ancak sabahtan beri ne telefonlarımızı açmış ne de mesajlarımıza cevap vermişti. İşte bu normal değildi çünkü telefonuna yapışık olarak gezerdi.
Derken bize doğru koşarak gelen birini gördük. Elinde bir kağıt sallıyor, üzerinde civciv sarısı bir yağmurluk, kafasında da yağmurluğun renginde bir şapka ile engelli koşuya katılmış gibi depar atıyordu. Yaklaştıkça gelenin Öykü olduğunu anlamış, ancak bu kadar telaşla koştuğu için de an be an endişelenmeye başlamıştık.
Masaya geldiğinde diğerlerine hızlı bir selam verdikten sonra bir sandalye çekip bizim yanımıza oturdu. Nefesini düzene koyup "Buldum!" dedi. "Vallahi de buldum, billahi de buldum!"
Ayça'yla ben Öykü'nün Arşimet edalarıyla "Buldum" deyişine anlam veremeyerek bakmaya devam ettik. O ise sözlerini sürdürmeden önce elinde bulunan broşürleri bize uzattı. Broşürde okulun tiyatro kulübü için seçmeler olacağı yazıyordu. "Kızım işte aradığımız sosyalleşme fırsatı" diyerek gözlerini hülyalı bir şekilde gökyüzüne dikti.
Sonradan öğrendik ki bu yavrum kendini bildi bileli oyuncu olmak istermiş. Memleketi İzmir'de küçüklüğünden beri her tiyatro topluluğuna üye olmuş ve rolüne küçük büyük demeden her oyunda oynamış. Bize bunları öylesine içten ve heyecanla anlatıyordu ki suratlarımızda kocaman sırıtışlarla onu dinlemekten kendimizi alamamıştık.
Seçmeler bir hafta sonraydı. Bir hafta boyunca Öykü'nün önderliğinde oyunculuk adına araştırma yapıp en iyi oynayabildiğimiz rolleri keşfetmeye çalışmıştık. En nihayetinde Öykü vamp bir kadını, doğuştan lider olan Ayça bir iş kadınını, bense sevimli bir yüze sahip olduğumdan okulda problem yaşayan bir öğrenciyi canlandıracaktık.
Seçmeler bittiğinde üçümüz de elimizden gelenin en iyisini sergilemiş ve kulübe kabul edilmiştik. Böylece dört yıl boyunca sürecek bir eğlence ve üniversite bitse bile devam edecek bir arkadaşlığa adım attık.
O günleri hatırlayınca yüzümde kocaman bir sırıtış peyda oldu. Sabahın körüydü ve ben uykumu çok güzel almıştım. Saat bile çalmadan uyanmıştım. Dolayısıyla yataktan çok mutlu bir şekilde kalkıp banyonun yolunu tuttum. Elimi yüzümü yıkadım ve dişlerimi fırçaladım. Aynada yansımamı gördüğümde yüzümdeki sırıtış daha da genişledi. Sahi, en son ne zaman kabussuz uyuyup mutlu kalkmıştım yataktan?
![](https://img.wattpad.com/cover/126637175-288-k366519.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çember
RomanceSıradan bir kızın 17 yaşında yaptığı bir hata yüzünden 8 yıl sonra şansı dönebilir mi? Arya, mutsuz işinde her güne lanet okuyarak başlıyordu. Bir gün hayatının teklifi geldi. Emre, Arya'ya yaptığı teklifin sonuçlarının bu derece başına bela olacağ...