36. Bölüm- Aslı

38 1 14
                                    




"Umut?"

"Onu buldum. Şu an Mersin'de ama çok sık kimlik ve şehir değiştiriyor. Yeniden bulman biraz uzun sürebilir." Duyduklarım karşısında sevincimi nasıl belli edeceğimi bilememiştim. Hani çok sevinseniz de tepki veremezsiniz ya, ben de tepki veremiyordum. "Arya?" dedi Umut benden ses çıkmayınca.

"Buradayım. Bana bulduklarını mesaj atabilir misin?" Telefonu kapattıktan sonra kafamın içindeki tilkiler dörtnala koşmaya başlamıştı. Kendimi toparlamalıydım çünkü Atlas gelmişti. O sırada bana bakmakta olan Tahsin, Can ve Emre'yi çoktan unutmuştum. Emre Atlas'ı içeri almak için kapıyı açmaya gitti. Çocuklar bana biraz vakit kazandırmak için Atlas içeri geldiğinde gevezelik ettiler. Ben de yüzümü normal olduğunu düşündüğüm bir ifadeye sokabildiğimde "Gidelim mi?" diye sordum.

"Eline ne olduğunu söylemedin" dedi Atlas. Elim hala sargıdaydı ve dikişleri ancak birkaç gün sonra alınabilecekti. "Önemli bir şey yok kesildi" dedim. Arabadaydık ve yolun nereye gittiğine dair bir fikrim yoktu. Ayrıca artık yeni üssün yerinin de kendi evine yakın bir yer olduğunu biliyordu ve bu duruma biraz içerlemiş gibiydi. Yine de kibarlığından ödün vermeden gülümsemeye çalışıyordu.

Hayatımda ne kadar az şeye değer verdiğim o esnada ışık hızıyla geldi gözümün önüne. Kendimi öyle bir koruma kalkanına almıştım ki ruhsuz ve kalpsiz bir insana dönüşmüştüm. Sahi annem, babam ve Emre dışında gerçekten sevebildiğim kim vardı? Onlara da sevgimi yeterince gösteremiyorum. İnsanlara olan güvensizliğim ve sevgisizliğime kılıf bulmak için kabuğumu öne sürüyordum. Ama şimdi Atlas böyle içerlemiş görününce benim de kalbimde varlığını unuttuğum yerlerde bir sızı baş gösterdi. O anda bir karar verdim. Atlas'a açıklamama izin verildiği kadarını anlatacaktım. Çünkü sır saklamaktan yorulmuştum. Uzun yıllar boyunca artık sır olmayacak düşüncesiyle hareket edip sıradan bir hayat sürünce son birkaç ay bana fazla gelmişti.

"Sessizsin" dedi Atlas. Ona içten bir gülümseme gönderip "Gittiğimiz yerde hiç susmayacağım merak etme" dedim.

"Neredeyse geldik zaten" dedikten on beş dakika sonra arabayı bir kır evinin önünde park etti. Ağaçlarla kaplı olan bu yer bir rüyanın içindeymiş gibi hissettirmişti. Ağaçlarda rengârenk fenerler asılıydı ve evin verandası da yine renkli ışıklarla aydınlatılmıştı. Bir an topuklu ayakkabı fazla mı oldu acaba diye düşünsem de Atlas'ın kıyafetlerinin de özenilmiş olduğunu hatırlayarak bu düşüncemden vazgeçtim. Zalimin oğlu keten pantolonla mavi gömlek giymişti ve bu haliyle ölümüne yakışıklıydı!

Arabadan indikten sonra Atlas'ın elimi tutmasına izin verdim. İçeri girdiğimizde etrafın romantiklikten uzak ancak oldukça hoş bir şekilde loş ışıklarla aydınlatılmış olduğunu gördüm. Her yerde ağaçlarda asılı olan fenerlerden vardı. "Gel, bu taraftan" diyerek beni terasa çıkardı. Nefes kesen bir bahçe manzarasına karşı önceden hazırlanmış olan sofraya hayran kalmaktan kendimi alamadım. Ben otururken sandalyemi çeken Atlas yine her zaman olduğu gibi beyefendiliği elden bırakmıyordu.

Kendisi de yerleştikten sonra bir süre sessizce etrafı izledik. Gökyüzünde yıldızlar görünüyor, ağustos böcekleri neşeyle şakıyor ve ben kendimi inanılmaz huzurlu hissediyordum. "Neresi burası?" diye sormayı akıl edebildim en sonunda.

"Burası benim kaçış noktam. Çok bunaldığımda buraya gelir biraz enerji depolarım" diye yanıtladı. Hakikaten de tam enerji depolamalık yerdi. Ardından "Buraya daha önce hiç birini getirmemiştim" dedi sessizce. O kadar kısık sesle söylemişti ki bir an yanlış duyduğumu sandım. Ama bakışları tam da duymam gerektiği gibi olduğunu açıkça belli ediyordu.

Artık kaçışım kalmamıştı. Kaçmak da istemiyordum aslına bakarsanız. "Atlas" diye başladım söze. "Bundan birkaç ay önce ben sıradan bir şirkette sıradan bir pozisyonda çalışıyor ve hayatımı sıradan bir insan olarak sürdürüyordum. Geçmişimde yaptığım hatayı az çok biliyorsun; yanlışlıkla istihbaratın sistemini çökerttim. Peşimi bırakır sanıyordum ama şu an olduğum yere bakarsak pek de bırakmış sayılmaz." Gergin bir gülümseme göndererek beni pür dikkat dinleyen Atlas'ın yüzüne baktım. Suyumdan bir yudum alıp devam ettim. "Süreci biliyorsun, seni izlememiz, asıl suçlunun kim olduğunu belirlememiz ve onu yakalayamamamız... Ben ciddi anlamda psikolojik problemleri olan biriyim ama şansıma bu problem benim bu işe devam etmemi sağlıyor.

ÇemberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin