28. Bölüm - Tedavi

55 5 17
                                    


"Ne?" diye feryat ettim. "Tabi ki hayır, hiç kullanmadım."

"Pekâlâ, açık konuşacağım. Kanınızdaki madde doğal oluşumdan kaynaklanan bir şey değil. Dışarıdan verilmiş." Kimin verdiğini çok iyi biliyordum elbette. Tüm detaylar gözümün önüne bir bir gelirken bu bilgiyi kendime saklamanın ne kadar doğru olduğunun muhasebesini yapıyordum içimde. Sonunda karar verip "Ben uyuşturucu kullanmadım, kullanmıyordum, kullanmayacağım. Kanımda bulduğunuz maddenin içeriğini de kanıma nasıl girdiğini de bilmiyorum" dedim. Doktora bunu söylemeye söylemiştim de Emre yalan söylediğimi anlamıştı. Bunu onunla konuşmam gerekiyordu.

Doktor beni yeniden uyutacaklarını söylediğinde itiraz ettim. Kendi kendime uyumayı bekleyebilirdim. Onlar da serumuma bir sakinleştirici ile birkaç ağrı kesici bırakıp söylediğimi kabul ettiler. Ben daha bir şey söylemeden Emre, Atlas da dâhil herkesi kapı dışarı edip bana döndü. "Neden yalan söyledin?" diye sorduğunda ona susmasını işaret ettim. İşaretlerle telefonunu bırakmasını söyledim. Kapıyı açıp telefonunu Atlas'a verdikten sonra yeniden yanıma döndü. Açıklama beklediği her halinden belli olan yüzüne bakıp "Akif bana bir şey enjekte etti" dedim. Öfkeyle ayağa fırlayıp "O orospu çocuğunu bulup öldüreceğim" diye bağırdı. "Emre, sessiz ol. Kimse bunu duymamalı. Eğer duymaya hazır değilsen anlatmayacağım."

Bir süre öfkesini kontrol etmek için derin derin nefesler aldıktan sonra "Tamam, seni dinliyorum" dedi.

"İşkence gördüğüm sırada hatırlarsan bana bir şey koklattı ve sürekli halüsinasyon görüyordum. O yüzden gerçekliğinden çok emin olmamakla beraber bana bir şey enjekte ettiğini hatırlıyorum. Kameralar kapalıydı ve neden kapattığını sorduğumdaysa da beni öldürürken izlemenin bir eğlencesi olmadığını söyledi. Ama ben uyandım, ölmedim. O enjekte ettiği her ne ise bana koklattığı gazın da etkisini yok etti."

Anlatmam bittiğinde Emre beni inceliyordu. Sonunda "Arya, Akif'in bunu isteyerek yaptığını sanmıyorum. Bu her ne ise işin ucu Hüseyin'e dayanacak gibi hissediyorum. O yüzden onu bir sorgulayacağım" dedi.

Kafam karman çorman olmuş bir şekilde kalakaldım. Belayım derken boşuna demiyordum işte, çekiyordum. Benim boynumla göğsüm arasında bir mıknatıs vardı ve nerede bir manyaklık, bir macera, bir bela efendime söyleyeyim ruh hastası bir kişilik, gelir beni bulurdu. Sabaha kadar uyumaya çalışarak ama başarılı olamayarak öylece tavanı izledim. Sabah olduğunda görevliler yemek getirdi. Ben zar zor onu yemeye çalışırken Atlas daha fazla dayanamayıp "Arya, çok özür dilerim ama bunlar iğrenç, ben doktorla konuşup bunları yememenin bir yolunu bulacağım" diyerek odadan çıktı.

Geri geldiğinde sadece sıvı olmak üzere dışarıdan gıda tüketebileceğimi öğrenmişti. "Ben sana çorba getiririm. Bunları bir daha yemene gönlüm razı gelmiyor" dedi. Ona sadece kafamı sallayarak cevap verdim. Yanıma oturup elimi tutarak beni kendine bakmaya zorladığında şaşırmıştım. "Arya bak" dedi. "Biliyorum bana söyleyemeyeceğin şeyler var ve biliyorum bu suskunluğun dün gece ile alakalı. Ama şunu unutma önemli olan karanlıkta kalmak değildir. Önemli olan ışığı açmayı unutmamaktır."

Haklıydı. Ben böyle kafama taksam da hiçbir şey değişmeyecekti. O yüzden düşünmeyi bırakıp buradan çıkmaya odaklanmak en iyisi olacaktı. "Teşekkür ederim Atlas" dedim. Gülümsedi ve sadece eğilip alnımdan öptü. "Her şey düzelecek. Emin ol. Şimdi gidip benim biraz para kazanmam lazım ki sen buradan çıktığında aklımdaki planları gerçekleştirebileyim."

Onu yolcu ettikten sonra çok geçmeden psikolog geldi. Hal hatır sorma faslından sonra "Arya bugün yaşadıklarına biraz giriş yapacağız" diye bildirdi. Kısaca nasıl ve neden istihbaratçı olduğumu anlattıktan sonra "Peki, bana şu kaçırılma olayını anlatır mısın?" diye sordu. Anlattım. Atlas'ı arabadan indirdiğimden, beni bulmalarına kadar her şeyi anlattım. "Bulunmuş olmak sana ne hissettirdi?" diye sordu bu sefer.

ÇemberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin