14. Bölüm-Güven

99 11 36
                                    

Otopsi sonuçları çıkmadan daha fazla yorumda bulunamazdık. Enes'i almalıydık işte. Alıp konuşturmalıydık! Lanet olsun! Adam gözümüzün önünden alınıp öldürülmüştü. Benim kadar sinirli olan amirler, bu işe atamış oldukları polislere yükleniyorlardı. Daha fazla orada kalamayacağımı fark ettiğimde Emre'ye "Ben gidiyorum" dedim.

Biraz yürüyüp düşünmeye ihtiyacım olduğundan, nereye gittiğimi bilmeden yürümeye başladım. İçim sıkılmış ve midem bulanmıştı. Kendimi yavaş yavaş ağır bir buhranın içinde buldum. Kimse kolay olacak dememişti ama sürekli olarak yanlış ipin ucunu tuttuğumuzdan sonunda hep boşa çıkıyorduk. Bir türlü yukarıya tırmanamamıştık. Ama bildiğim bir şey vardı ki o da Enes öldüyse yerine bir başkasını alacaklardı. Sadece sıradakinin kim olduğunu bulmamız gerekiyordu.

Ne kadar yürüdüm bilmem, telefonumun çalmasıyla düşünce çukurundan çıktım. "Efendim Emre?" diye yanıtladığım telefona "Hangi cehennemdesin?" diyerek karşılık verdi. Ona yürüdüğümü, o anda da Anıtkabir'e yakın olduğumu söyledim. Hakikaten ben ne ara gelmiştim buraya? Beklememi söyleyerek kapattı.

On dakika kadar sonra arabanın içindeydim. Ne kadar üşüdüğümü o an fark ettim. Soğuktan titrerken bir yandan da Emre'nin kızıp bağırmasını dinliyordum. "Sen ne kadar dikkat çektiğinin farkında mısın? Lanet olası bir kızıl kafasın. Bununla da kalmıyor, aynı zamanda istihbaratçısın. Kızıl kafalı bir istihbaratçı sokakta öyle pervasızca dalgın dalgın yürümez, yürüyemez!"

"Neye bu kadar kızdın?"

"Arya, bak bu işin tehlikesinin daha farkına varamadıysan üzerimize kurşunlar yağdığı geceyi hatırla!"

"Ben bunların farkındayım zaten. Sadece her adımımız fiyaskoyla sonuçlanıyor."

"Ne o? Bıktın mı? Yoruldun mu?"

"Ne demeye çalışıyorsun?"

"Benim tanıdığım Arya bu kadar mızmız değil. Olmadı mı? Bir daha deneriz. Unutma bir söz verdik. Bu iş bittiğinde Hindistan'a gideceğiz"

Haklıydı. Ben böyle mızmız değildim. Emre, çok kolay gaza geldiğimi bildiğinden bana esaslı bir motivasyon konuşması yapmıştı. Şimdi ne yapacağımı düşünmeliydim. Enes'in işini devralacak olanı bulmak şu aşamada zordu ama tahminlerimiz doğru çıkarsa poker gecesi için süre bitmişti. Bu yüzden Oyuk'a gider gitmez Mavi Melek ve iddia parametreleriyle araştırmama başladım. İlk denemem sonuçsuz kalmıştı. İkinci parametrede nerede olabileceğine dair tahminlerimi yürüttüm. Bu insanların çoğu uyuşturucu alabilecek kadar paraya sahipti. Bu da öyle merdiven altı bir yeri tercih etmeyeceklerini gösteriyordu. Ali'yi arayarak daha önce nerede yaptıklarını sordum. Söylediği adres şu an boş görünüyordu ama verdiği ipucuna göre adres Atlas'ın mülklerinden birine aitti. Buradan yola çıkarak diğer mülkleri buldum. Daha önce yapılan poker gecelerini çıkarırsak elimizde üç tane adres kalıyordu.

"Emre, üç tane adres buldum. Tahminim bunlardan birinde poker gecesi yapılacağı yönünde ama tabi bu sadece bir tahminle sınırlı da kalabilir" diye düşüncelerimi aktardım.

"Tamam, merkeze bildirip ne yapabileceğimize bakalım" dedi. Sonra da telefonunu çıkarıp birini arayarak benim söylediklerimi aktardı. Konuşması bittiğinde "Söylediğin adresleri yolla. Adamlarımızı yerleştireceğiz" diye bildirdi. Adresleri yolladıktan sonra Black Play'deki mesaimin başlamasına az kaldığından Emre ile beraber yola çıktık. Arabamı almamış olmak beni çıkışta biraz zorlayacaktı. Ama geç kalma ihtimalini göze alamadığımdan doğrudan kulübe gittim.

Yüzde üç yüz dolulukla hafta sonunun en kalabalık kulübü olarak, nefes almaya bile vaktimiz yoktu. Telefonum çalmıştı ama açmak şöyle dursun kimin aradığına dahi bakamamıştım. Bar kısmında Gamze'ye iki Long Island, üç votka shot ve iki de tekila shot siparişini verip onun siparişleri hazırlamasıyla arkamı döndüm. Önüme çıkan mavi gömlekli göğüs yolumu kapatmıştı. "Affedersiniz" diyerek yan tarafından geçmeye çalıştım. Şimdi bariz şekilde yolumu kapatmıştı. Kafamı kızgınlıkla kaldırdığımda bana sırıtan yüz Atlas'ınkinden başkası değildi.

ÇemberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin