22. Bölüm - İşkence

66 9 18
                                    

Uyarı!

Birazdan okuyacaklarınız bazılarınız için rahatsız edici olabilir!

                                        ***

"Sen kimsin?" diye sorusunu tekrarladı. İlerlememi hala sürdürürken şimdi daha tehlikeli bir tonda "Sende bana ait bir şey var" dedim. Geri geri giderken bir çekmeceye yanaşmış ve güya çaktırmadan onu açmaya çalışıyordu. "Sen o çekmeceden silahını çıkarana kadar..." dedim ve silahımı ona doğrulttum. "...ben seni vururum." Eli hareketini durdurmuştu. Bingo! "Ne istiyorsun benden?"

"Hah şöyle. İki medeni insan gibi konuşmaya başlayabiliriz" deyip silahımla oturmasını işaret ettim. "Şimdi, sende bana ait olduğunu düşündüğüm bir şey var. Bir panzehir..." Emre'nin kan testi sonuçlarını telefonuma göndermişlerdi. Çıkarıp adama uzattım. İçeriği okurken ifadesiz tutmaya çalıştığı yüzü ne yazık ki bildiğini belli ediyordu. "Bilmiyorum desem de bana inanmayacaksın" dedi. "Poker yüzün için daha çok çalışmalısın."

"Bak beni öldürür. Zaten son zamanlarda ürettiğim ilaçları geliştirip uyuşturucu olarak sattığını öğrendiğim için aramız gergin. Bu zehri de laboratuvarımdan çalmış."

"Sence ben seni sağ bırakır mıyım?"

"Sen de mi mafyasın?" dediğinde kahkahamı tutamadım. "Oradan bakınca mafyaya mı benziyorum?"

"Hayır, aslına bakarsan daha çok polise benziyorsun."

"Yaklaştın ama konumuz bu değil. Akif bu zehri bir arkadaşıma enjekte etti. Onu kurtarmak için de an itibariyle on dokuz saatim kaldı. Kısacası panzehri veriyorsun."

"Sana yardım edeceğim" dedi uzlaşmacı bir tonda. "Ama beni koruman gerek. Bu gece bir telefon aldım"

Aldığı telefon tabi ki Akif'tendi. Köşeye sıkıştığının bilinciyle adamı tehdit etmişti. Onu nasıl koruyacağıma henüz karar verememiş olsam da yanımda onu da götürmek en iyi seçenek gibi duruyordu. Harika, bir de çocuk bakıcılığı yapacaktım. Neyse ki panzehir için çok uğraşmamız gerekmeyecekti. Hüseyin'in eşliğinde bodrum kattan başka bir odaya açılan bir kapıdan geçtik. Burası gerçek anlamda bir laboratuvardı. Bunun için Hüseyin de sorgulanacaktı ama tabi ki önceliğim Emre ve panzehir olduğundan bu konuyu şimdilik es geçtim.

"İşte" deyip bir tüpü ve yanında da açılmamış bir şırıngayı bana uzattı. "İstediğiniz panzehir burada."

Tüpü ve şırıngayı alıp cebime koyduktan sonra yeniden üst kata çıktım. Atlas da bize katılmıştı ve artık ayrılma zamanımız gelmişti. Polis ekiplerine haber verdikten sonra gelmelerini beklemek yarım saatimizi aldı. Onlar geldikten sonra Hüseyin'i adaletin eline teslim edip yeniden yollara düştük. Vaktimiz vardı ve açıkçası bu işin bu kadar kolay olması beni şüpheye düşürüyordu. Yine de buna takılmamaya karar vererek gazı kökledim.

Çaydurt yakınlarında takip edildiğimizi anlamak çok da zor değildi. Bir araç güvenli bir mesafeden arkamızdan geliyor ve ne yaklaşıyor ne de uzaklaşıyordu. "Takip ediliyoruz" diye bilgi verdim Atlas'a da. Geriye dönüp baktığında arabayı görmüş ancak kim olduğunu bilmediğini söylemişti. "Dinle" deyip Atlas'a baktım. "Takip edildiğimizi bildirmem gerekiyor. Bir çatışma olabilir ve güven bana seni korumak için elimden geleni yapacağım." Gülümsediğini görünce ne olduğunu sordum. "Gerçekten sana güveniyorum ve beni koruyacağını biliyorum" şeklinde yanıt verdi. Gülümsemesine karşılık verip telefonumu çıkardım. Birkaç çalıştan sonra açılan telefona "Patron bir problemimiz var" dedim. "Takip ediliyoruz"

ÇemberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin