23. Bölüm - Mucize

64 6 34
                                    

Uyarı!!! Birazdan okuyacaklarınız rahatsız edici olmaya devam edecektir

*********************************************

Kapının çaldığını duyuyordum ama bilgisayarın başından kalkmamıştım. Bu saatte her kim geldiyse bana olmayacağından emindim. Odamın kapısı aniden açıldığında istihbaratla işim henüz bitmişti. "Arya Kuloğlu, olduğun yerde kal!" emri ile donup kaldım. "Ellerini yukarı kaldır ve yavaşça ayağa kalk, sakın yanlış bir şey yapma" dediğinde direktifleri yerine getirdim. Döndüğümde gördüğüm manzara kesinlikle başımın belada olduğunu gösteriyordu.

Bana doğrultulmuş onlarca silah küçücük odama nasıl sığmıştı bilmiyordum. Bir memur gelip ellerime kelepçe taktığında soğuk metali beni titretti. Kollarımdan çekiştirilerek evden çıkarken ağlayan anneme sarılan babam aklımda kalan son şeydi. Neden tutuklandığımı biliyordum. Aptal egom yüzünden boyumdan büyük işlere kalkışmıştım. Ancak suçlandığım şey kesinlikle beklemediğim bir şeydi. Siber terörist ismi uzun bir süre lakabım olacaktı.

Sorguya alındım, çıktım, ıslah evine gönderildim, çıktım, yeniden sorguya alındım, yeniden ıslah evine gönderildim... Günlerce böyle devam eden bir süreçten sonra ne hikmetse serbest bırakıldım. O zamanlar avukat tutacak paramız yoktu. Kriz babamın işlerini çok olumsuz etkilemiş ve etkisi yıllar sonra bile hissedilir olmuştu. O yüzden devletin sağladığı avukat işini gerçekten çok iyi yapmıştı. Tamamen masum değildim, bunu sorguda da söylemiştim, ama terörist de değildim.

Eve geldiğim ilk gün annem de babam da bana sırtlarını çevirdiler. Benden nefret edemezlerdi, sonuçta onların kızıydım, ama ziyadesiyle kırmıştım onları.

Günlerim sıkıntılar içinde geçerken bir gün kapı çaldı. Ben daha yetişemeden annem açmıştı bile. Emre elinde tuttuğu bir pastane kutusuyla içeri girdi. Annemle yaptıkları ufak sohbet onları kıskanmama sebep olmuştu. Annemin benden esirgediği gülümseme Emre'yi görünce açığa çıkmıştı çünkü. Kendimi toparlayıp bu duygudan arınarak Emre'ye sarıldım.

Getirdiği pastayı annemin yaptığı çay eşliğinde odamda yiyorduk. Geldiğimden beri bilgisayarımı asla açmamıştım. Bundan dolayı Emre'nin film izleme teklifini de geri çevirdim. Bana söylediği sakinleştirici sözlerin ardından "Arya" dedi. "Sen benim hayatımı kurtardın."

Emre'nin sözleri kulaklarımda çınlarken uyandım. Bir sedyenin üzerinde yatıyordum ve kesinlikle kıpırdayamıyordum. Üzerimde bir örtü vardı. Bilgisayar tıpkı ben uyumadan önce olduğu gibi Hikmet Başkan ile bağlantıdaydı. Tek fark onların söylediği hiçbir şeyi duyamıyor oluşumdu. Akif görüş açıma girdiğinde "Arya neler olduğunu hatırlıyor musun?" diye sordu. Hatırlamıyordum ve bu beni çıldırtıyordu. Neden bu sedyedeydim? Neden hareket edemiyordum? Bağlı mıydım? Öyleyse bunu hissetmem gerekirdi, öyle değil mi?

"Hayır, ne oldu bana?" diye sordum. "Sana yaptığım işkencelerin dozunu biraz kaçırdım" diye yanıtladı beni. Pişman olmakla uzaktan yakından alakası olmayan garip bir yüz ifadesiyle söylemişti bunu. Eğilip üzerimdeki örtüyü çektiğinde gördüğüm manzara karşısında ağlamaya başladım. Bacaklarım yoktu! "Bacaklarım" diye başlasam da devamını getiremedim. "Kesmek zorunda kaldım" dedikten sonra "Hayır, aslına bakarsan bilerek kestim. Sonra da vücudun şoka girdiği için felç geçirdin. Yani felç geçirmen benim hatam değil bunun için sakın beni suçlamaya kalkma" diye tamamladı.

Kendimi nasıl hissetmem gerektiğini bilmiyordum ama öfkenin kesinlikle sonlarda olması gerektiğinden emindim. Fakat o an öfke yüzünden zangır zangır titriyordum. Yani ben öyle sanıyordum çünkü vücudumda herhangi bir titreme söz konusu değildi. Gözlerim yeniden kararmaya başlarken bilincimi açık tutmak adına insanüstü bir çaba sergiliyordum.

ÇemberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin