19. Bölüm - Sorgu

69 6 16
                                    

Acı... Kan kokusu... Tekrar acı... Canımın yanması omzuma saplanan kurşundan değildi. Canımın yanması gözlerimin önünde bir arkadaşımın şehit olmasıydı. Onlarcası vardı. İçeri giren hiçbir poker oyuncusu sağ çıkamamıştı mesela. Karşı tarafta elinde silah olan bir tane bile adam kalmamıştı. Bizim dokuz tane şehidimiz bir o kadar da yaralımız vardı. Ama canım içlerinden bir tanesi yüzünden ölesiye yanıyordu.

Yağız... Affetmiştim onu. Evet, affetmiştim. Bir daha duygusal olarak bir araya gelmezdik o da bunun farkındaydı ama ben onu arkadaşım olarak affetmiştim. Arkadaşımdı, beraber sırt sırta çatıştığım adamdı. Şimdi ise yerde öylece yatıyordu.

Boğazıma dizilen onlarca yumruyu atmak asla mümkün değildi. Çığlıklarım hala kendi kulağımda bile çınlıyordu. Şimdi ambulansta oturmuş omzuma müdahale eden doktorun öylece yüzüne bakarken aslında kafamdan bir sürü şey geçiyordu. Emre gitmişti. Atlas ve sağ kalıp teslim olan üç kişiyi de alarak merkeze götürmüştü. O sorguya ben de girecektim. Bunun hesabını soracaktım. Atlas adımı nereden biliyor, nasıl öğrendi ve ne zamandan beri, hepsini tek tek soracaktım. Bizi bu tuzağa çekmenin bedelini çok ağır ödeyecekti!

"Arya Hanım?" diye seslendiğini geç fark ettiğim doktor yüzüme eğilmiş bir şeyler söylüyordu. Seslerin anlam kazanması biraz zaman alsa da sonunda "Dikişler tamamdır" dediğini anlamıştım. Yerimden kalkmaya yeltendiğimde başım döndüğü için gerisin geri oturdum. Doktor, elinde tuttuğu meyve suyunu bana uzatırken "Kan kaybettiğiniz için başınız dönüyor. Bunu için, daha iyi hissedeceksiniz" dedi. Meyve suyunu içmek için elimi kaldırdığım sırada elimin üstünün de morardığını gördüm. Kim bilir neye ya da kime vurmuştum.

Olanları sıraya koymakta güçlük çeksem de Yağız'ın vurulduğu an gözümün önünden gitmiyordu. Bir hafıza kaybı yaşamak ve bu yaşadıklarımın hiç birini hatırlamamak istiyordum. Canım bir kez daha yandı. Boğazım hala yanıyor ağlayamamanın verdiği acı da üstüne ekleniyordu.

Meyve suyum bittikten sonra bir kez daha bu sefer daha dikkatli bir şekilde kalkmaya çabaladım. Baş dönmem geçmişti. Sağa sola bakınarak beni merkeze götürebilecek birini aradığımda Ömer oradaydı. Yüzü bin parçaya dağılmış, dokunsam ağlayacak durumdaydı. Onun da arkadaşlarıydı ölenler. Belki de kendisi neden onların arasında değil diye sinirleniyordu.

Ömer'e ulaştığımda gözleri dolu dolu baktı yüzüme. Sonra kendini toparlayıp "Nereye gidiyoruz?" diye sordu. "Merkeze" dedim ve arabaya bindik. Yol boyunca sessizdik. Dışarıyı izliyor gibi görünsem de nereden başlayacağıma dair plan yapıyordum. Muhtemelen Atlas avukat isteyecekti ve bu da Akif olacaktı. Şıracının şahidi bozacı! Böyle bir durumda onları konuşmaya nasıl ikna edebileceğimi düşünüyordum.

Merkeze geldiğimde düşündüklerimin hiç birini yapmama gerek kalmamıştı. Atlas avukat istememiş sadece ben olursam konuşacağını söylemişti. Sorgu odasına girerken silahımı görevliye teslim ettim ve Emre ile beraber Atlas'ın karşısına oturduk.

Elleri kelepçeliydi ve onun o görüntüsü çok gerilerde bir yerde içimin sızlamasına neden oldu. Benim arkadaşım ölmüştü ama hala bu durum çok yanlış hissettiriyordu. Gözlerinde gördüğüm acı benimkiyle eş değerdi ve bu beni daha çok şaşırttı. "Evet, Atlas konuş" dedim sesimi sakin tutmaya çalışarak. "Bizi neden tuzağa çektin?"

"Arya, sana yemin ederim sizi tuzağa ben çekmedim" dediğinde öncelikli olarak sormam gereken soruya geçtim. "Adımı ne zamandan beri biliyorsun?"

"İnşaat işi için mukavemet hesapladığın günü hatırlıyor musun?" Başımı sallayarak onayladım. "O gün öğrenmiştim. Karşıma bir anda çıkan ve hayatımın merkezi haline gelen bu kız fazla mükemmeldi. Sonra telefon şirketinde çalışan bir arkadaşımı aradım. Hattın Zehra değil de Arya üzerine kayıtlıydı. Böylece öğrenmiş oldum."

ÇemberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin