29. Bölüm - Soruşturma

54 6 12
                                    

Hazır mıydım? Aslına bakarsanız kafamda ne tarafa çevirirsem çevireyim hazır olup olmadığıma karar verememiştim. Neyi duymak istediğimle alakalı hızlıca bir muhakeme yapıp ona da karar veremeyince koyuver gitsin metodunu uygulamayı seçtim. "Dinliyorum" dedim sakince. Bir klişe olarak "Önce hangisinden başlayayım?" diye sordu. "Karıştır da söyle Emre, ortaya karışık yap."

"Pekâlâ, öncelikle istemeden bir deneyin parçası olmuşsun. İyi haber ilacın etkisi zamanla geçiyor. Kötü haberse ne zaman geçeceği belli değil" dedi pat diye.

"Bir dakika" diye onu durdurdum. "Deney mi dedin sen az önce?"

"Evet, Hüseyin geliştirmek istediği bir ilaç üzerine çalışıyormuş. Anladığım kadarıyla orduya satmayı planladıkları, süper güçlü insan yaratacak bir ilaçmış."

"Peki, o zaman neden bunun yasadışı olduğuna dair bir hisse kapıldım?"

"Yasadışı çünkü satacakları ordu Türk ordusu değil, yabancı ülkelere satışı yapılacakmış."

"Ben bu işin neresindeyim?"

"İşin en komik kısmı o aslına bakarsan. Şöyle ki ilaç rafta uyuşturucuların arasında duruyormuş yani muhtemelen seni bir uyuşturucu bağımlısına dönüştürmek isterken istemeden de olsa 'Wonder Woman' yaptı." Katıla katıla gülerken ona sert bir ifadeyle baktım ama bir süre sonra ciddiyetimi koruyamayarak ben de gülmeye başladım. Sonra aklıma daha önemli bir soru geldi. "Peki, yan etkileri nelermiş?"

"O konuda Hüseyin'in de bir fikri yok" dedi sıkıntılı bir ifadeyle. Söylemeye çalışıp da söyleyemediği bir şey vardı. Böyle durumlarda istediğim kadar ısrar edeyim asla bir şey demezdi. O yüzden o anlatmaya karar verene kadar herhangi bir şey sormamaya karar verdim. Yine sessizlik fazlasıyla gürültülü olmaya başladığında Emre'ye yanık olan hemşire odaya girdi. Tam da ona öğütlediğim gibi oldukça profesyonel bir şekilde tansiyonumu ölçüp kayıt defterine not alarak çıktı. Çaktırmadan Emre'ye baktığımda oldukça kafası karışık görünüyordu.

"Bir şey mi oldu Emre?" diye sordum ama o daha cevap veremeden bu kez de Atlas geldi. Muhtemelen yüzüm ağlamaktan dolayı kızarmıştı çünkü beni görür görmez yüzündeki gülümseme yerini endişeye bıraktı. Ona dönüp dürüstçe "Saçlarımdan dolayı sinir krizi geçirdim. Endişe edecek bir şey yok" dedim. Sonra yeniden Emre'ye bakarak hala bir cevap beklediğimi belli ettim.

"Burada neler oluyor? Neden birbirinize bakıyorsunuz?" diye sordu Atlas. "Atlas ben de onu merak ediyordum, sen gelmeden hemen önce Emre'ye bir şey sormuştum."

"Pekâlâ, olay şu" dedi Emre. "Yani kıza âşık olduğum falan yok ama ne bileyim hoş kızdı. Yani beni güldürüyordu."

"Emre, kadınlara sırf seni güldürdükleri için bunu yapmayı bıraktıklarında üzülemezsin. Sadece hoşlanıyorsun ve bu çok belli oluyor. Belki de onu bir çay içmeye falan davet etmelisin."

Emre umutsuzca Atlas'a baktı. Belli ki onun kendisine arka çıkmasını bekliyordu ama Atlas sadece omuz silkerek bu durumda tarafsız olduğunu gösterdi. Emre'nin neden böyle tereddütte kaldığını biliyordum. O sadece kızlarla "takılırdı." Tabi karşı tarafın da buna rıza göstermesi karşılığında... Bu güne kadar hiçbir kızın kalbini kırmamış, kendi kalbinin kırılmasına da asla izin vermemişti. Emre'ye gelenler onun nasıl biri olduğunu bilirler ve kendileri de düzenli ilişki istemeyen tipler olurlardı. Şimdi söz konusu olan bu kız naif, zarif, kendi ayakları üzerinde durabilen ve kendinden emin, ne istediğini bilen ve bu istediği de kesinlikle takılmak değil ömürlük bir ilişki olan biri olduğu için Emre doğal olarak tereddütte kalıyordu.

Anlattıklarım kafanızı karıştırmasın. Emre piç erkek tiplerinden değildi. Aşka olan inancı belki de hepimizden daha fazla olan bu duygusal arkadaşım, bir gün bir yerlerde çarpılacağına inanıyordu. Dolayısıyla sanırım Nazlı'dan uzak durması oldukça yerinde ve mantıklı bir hareketti. Yine de üzülüyor olması canımı sıkıyordu. "Sanırım gidip onunla konuşmalıyım" dediğinde ağzım bir metre açık bakakaldım. Surat ifademi görünce "Onu bir yere davet etmeyeceğim sadece konuşacağım" diye açıklamada bulundu.

ÇemberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin