"Ne işin var sahte kimlikle?"
"Kendim için değil Halit, sadece nereye gidilir bilmek istiyorum." Telefonun ucunda söyleyip söylememek arasında bir karar vermeye çalıştığına dair kısa bir sessizlik oldu. Ardından "Pekâlâ, dinle başımı yeterince belaya sokuyorum zaten. Ama sana yine de yardım edeceğim. Sadece bir isim vereceğim, gerisi beni ilgilendirmez. Anlaştık mı?"
"Anlaştık" deyip kalem ve kâğıda uzandım. "Hacı Korkmaz. Karabatak diye de bilinir."
Telefonu suratıma kapatmıştı ama önemli değildi. Ben ihtiyacım olan bilgiyi aldıktan sonra bu Karabatak kimdir, nedir diye araştırmaya başlamıştım. Bulunması imkânsıza yakın olsa da onunla iletişime geçen bir kişiden randevu almayı başarmıştım. Bunu şu ülke turundan döndükten sonra halledecektim. Halit de bana hala bilgi vermemişti ama üzerine gitmemem gerektiğini birlikte geçirdiğimiz süreler boyunca öğrenmiştim.
Kendime küçük bir çanta hazırlamak üzere odama çıktım. Yarın yola çıkıyorduk ve benim yapacak daha iyi bir işim yoktu. Aslında vardı ve bunu çantamı hazırladıktan sonraya erteledim. O da esasında fazlasıyla kısa sürdü. Çünkü hava çok sıcak olduğundan iki tane şort, beş tane tişört ve iç çamaşırı koyduktan sonra hazır olmuştu. Artık uzun uzadıya ilgilenecek saçım olmadığından düzleştirici ya da ona benzer bir şey koymamıştım. Sadece köpük işimi görecekti. Hâlihazırda çok fazla makyaj da yapmadığımdan ve ihtiyacım da olmayacağından onu da es geçmiştim.
Ama Atlas'a güzel görünmek istiyordum. O yüzden çantaya koymadığım düzleştiriciyi fişe takarken bir yandan da ne giyeceğimi düşünüyordum. Saçlarımla işimi bitirdiğimde aklımda da bir fikir oluşmuştu. Biraz Kore tarzı olacaktı ama altıma bir şort, üstüne şifon bir bluz, onun da üstüne uzun, şu oversize dedikleri ceketlerden birini geçirdim. Onlar genelde topuklu giyiyorlardı ama kendime Ankara'da olduğumu hatırlatıp bu kadar uzun bacaklarla düz bir ayakkabı giymenin daha mantıklı olacağını düşünerek babetlerde karar kıldım. Gözlerimi belirginleştirecek bir makyajın ardından sırt çantamı alarak aşağı indim.
Emre beni görünce "Nereye?" diye sordu. "Atlas'ın yanına gideceğim" diye bilgi verdikten sonra tabi ki beni bırakacağından ayaklandı. İtiraz etsem de bir faydası olmayacaktı. Dolayısıyla huysuzluğumu büyük güneş gözlüklerimin arkasına saklayıp arabaya bindim.
Onu aradığımda evdeydi. Dolayısıyla evine varmamız çok kısa sürmüştü. Kapıyı tanıdığım ama aslında tanımadığım bir adam açınca bir an "Keşke müsait olup olmadığını sorsaydım" diye düşünmeden edemedim. Karşımdaki adama da "Kusura bakmayın, böyle çat kapı geldim" diyerek mahcubiyetimi gösterdim. "Önemli değil, ben de zaten sizinle tanışmak istiyordum" deyip elini uzattı. "Ozan ben, Atlas'ın ortağıyım." Uzattığı elini sıkarak kendimi tanıttım. En nihayetinde içeri davet edildiğimde hala Atlas'ı göremediğim için sorgular bir şekilde Ozan'a döndüm. "Duş almaya gitti" diye bilgilendirdi.
Birlikte salona geçip oturduk. Atlas'ı beklerken havadan sudan konuştuk. Oldukça samimi ve dost canlısı bir adama benziyordu. Ondan hoşlanmıştım. "Abi beni niye yalnızlığımla baş başa bırakmıyorsun" diye söylenerek salona giren Atlas beni görünce bir an donup kaldı. Gözlerindeki parlamayı dünyanın hiçbir mücevherine değişmezdim. Uzun adımlarla yanıma gelip yanağıma bir öpücük kondurduğunda "Bu ne hoş sürpriz" dedi.
"Özür dilerim, böyle habersiz geldim. Seni bir göreyim istemiştim. Telefonu aniden kapatınca..." cümlemin devamını getiremedim. Hakikaten mahcup olmuştum ve ne söyleyeceğimi bilemiyordum. Belli ki bir planları vardı ve ben tam üzerine gelmiştim. Ama Atlas sanki beni hiç duymamış gibi "Arya gelmene çok sevindim" diyerek beni koltuğa oturmaya zorladı. Yanına oturduğumda tüm vücuduyla bana dönerek "Ozan'ın eşi ikindi çayına davet etmişti. Ozan bu yüzden burada, lütfen sen de gel" dedi. Ev sahibi Ozan olacağı için ve beni Atlas davet ettiğinden vereceğim cevabın çok absürt kaçacağını bildiğimden sustum. Tereddüdümü gören Ozan "Arya, lütfen, çok seviniriz. Eşim de seninle tanışmaktan mutluluk duyacaktır" deyip daveti pekiştirdi. Zaten çok istediğim için hiç naz yapmadan "Peki" dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çember
RomanceSıradan bir kızın 17 yaşında yaptığı bir hata yüzünden 8 yıl sonra şansı dönebilir mi? Arya, mutsuz işinde her güne lanet okuyarak başlıyordu. Bir gün hayatının teklifi geldi. Emre, Arya'ya yaptığı teklifin sonuçlarının bu derece başına bela olacağ...