Emre'nin anlatımıyla...
İnsanların cinnet geçirecek evreye nasıl geldiklerini hep merak etmişimdir. Nasıl bir psikolojiye sahiptiler, nasıl bu hale geldiler? Acı mı? Yoksa tamamen içlerindeki kötü ruh mu? Kendim için konuşacak olursam sevdiğin birini kaybetme korkusu...Polis olmayı kendim seçtim. Zeki biri olduğumu bilmeme rağmen haytalık yapmaktan ders çalışamamak beni bu sonuca iletti aslında. Polis okuluna girdiğim ilk gün ise hiçbir şeyin sandığım gibi olmadığını anlamak uzun sürmedi. Burası gerçek hayattı. Burası baba evi ya da anne kucağı gibi sıcak değildi. Buzların üstünde yatmak kadar soğuktu. Ayrıca tehlikeliydi. Ölmek bir nefes kadar yakındı...
Yıllar yılı birçok tehlike atlattım ben. Vuruldum, kurşunlar yağdı üstüme, işkence gördüm. Hiçbiri yakmadı da canımı, canımdan bir parçanın işkence görmesi ömrümden ömür götürmüştü. Hayatımda tanıdığım en zeki insan olması bir yana aynı zamanda sevgi doluydu da. Çoğu bilmezdi bu özelliğini, dışarıdan bakan soğuk görürdü. Ama insanlara güvenmemek için haklı sebepleri vardı.
Cinnet demiştim... Arya hiçbir şeyden korkmazdı da bir damla su ona kalp krizi geçirtebilirdi. Akif ona yüzme bilip bilmediğini sorduğunda gözlerindeki korkuyu yalnızca ben görebilirdim. Bir bağ düşünün. Kan bağı değil ama ondan öte bir şey. Kardeşiniz var mı? Benim var. Hem de olabilecek en zeki, en egoist, en çılgın, en delikanlı, en mert, en cesur kardeş... Kan bağımız yok ama bir önemi de yok. Onun tek bir saç teline zarar gelse dünyayı yakabilirim ama gözlerimin önünde korku içinde suya daldırılıyor olmasına hiçbir şey yapamamıştım. İşte cinnet böyle geçiriliyor dedim kendi kendime. Sevdiğin birinin zarar gördüğünü gördüğünde...
Bir aydır uyutuyorlar onu. Bir koca aydır sesini duyamıyor, gülüşüyle neşe bulamıyorum. Mümkün olduğunu bilmediğim bir acı sürekli beynime saplanıp duruyor. Onun çok güçlü olduğunu biliyordum ama bunca acıya katlanabilmiş olmasını aklım almıyordu. Uzatmak için deliler gibi uğraştığı kızıl saçlarını kazıdıklarını öğrenince ne tepki vereceğini bilmiyordum. Ama tek derdimizin bu olmadığı da ne yazık ki acı bir gerçekti.
Biri daha var benimle aynı acıyı paylaşan. Atlas... Bir suçlu olduğunun bilincinde, polis olduğumun ve her an tutuklanabileceğinin farkında, benimle gece gündüz demeden hastaneye Arya'nın yanına geldi. Bir insan bir insanı böyle sevemez, bu kadar değer veremez. Onun âşık olduğunu "Seni öpmeyi çok istiyorum ama yapamam. Öncesinde seni yemeğe çıkarmalıyım" dediği gece anladım. Böyle bir sevme var mıydı gerçekten? Hep filmlerde gördüğümüz, dokunmaya kıyamadan sevmek deyiminin eyleme dökülmüş hali gibiydi.
Bunu ona ilk defa yüksek sesle söylediğimde yüzü uğradığı şoku açık açık belli ediyordu. İçimden güldüm. Benim canımın canı o olacaktı. Hissediyordum. Bu iş sona erdiğinde olayların nasıl gelişeceğine dair hiçbir fikrim yoktu. Bildiğim tek şey artık Atlas da bizim hayatımızın bir parçasıydı.
Işığın kırmızıdan yeşile dönmesini beklerken aklımdan geçen düşünceler bunlardı. Bu günün olağanüstü bir gün olacağını hissediyordum ta içimde. Bugün bir şeyler değişecekti. Buna ister altıncı his deyin ister abdala malum olurmuş, ancak biliyordum bugün bir şey olacaktı.
Arabayı Yüksel Caddesi'nin girişinde sağa çekip görevli trafik polisine selam verdim. "Devrem nasılsın ya?" diyen arkadaşımın elini sıktım. "İyidir devrem sende ne var ne yok?"
"İyilik ya görüyorsun trafikle boğuşup duruyoruz. Sizin çocuklara mı geldin?" diye sordu. "Aynen" dedim. "Araba kalsın mı beş dakika?"
"Kalsın sen işini hallet" dedikten sonra ona teşekkür edip metro çıkışına yöneldim. Beni gören çocuklar "Emre abi!" diye koşarak yanıma geldiler. Elimdeki içi poğaça ve çikolata dolu poşetleri en büyüğü on bir yaşına olan beş çocuğa uzattım. "Alın bakalım" dedim. Diğer poşetin içinde de kıyafet vardı. "Çocuklar bunlar da kıyafetleriniz." Uzattığım poşetleri sevinçle aldıklarında içimin mutlulukla dolduğunu hissettim. "Emre abi, Arya abla neden gelmiyor? Sen neden hep tek geliyorsun?" diyen ufaklığın gözlerine bakabilmek için önünde diz çöktüm. "Arya ablanız hastanede çocuklar. Çok hasta" dedim. Tek tek hepsinin yüzüne baktıktan sonra devam ettim. "Onun için dua edin, buna çok ihtiyacı var." Her birinin gözleri hayatın sillesini erkenden yemiş olmanın olgunluğuyla söylediklerimi anlar bir şekilde bakıyordu. En büyükleri "Merak etme abi" dedi. "O iş bizde."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çember
RomanceSıradan bir kızın 17 yaşında yaptığı bir hata yüzünden 8 yıl sonra şansı dönebilir mi? Arya, mutsuz işinde her güne lanet okuyarak başlıyordu. Bir gün hayatının teklifi geldi. Emre, Arya'ya yaptığı teklifin sonuçlarının bu derece başına bela olacağ...