35. Bölüm - Kod

28 1 3
                                    


Korkularımın saçma ve gereksiz olduğunu kapıyı açan kişiyi görünce anladım. Zira o sürekli "adam" diye bahsettiğim kişi aslında yirmilerinde bile olmayan bir delikanlıydı. "Arya?" diye sordu. "Evet, merhaba" dedim. Geçmem için geri çekildiğinde tereddüt etsem de içeri girdim. Dövüşmenin ilk kuralı karşındakini hafife almamaktır. Her ne kadar çelimsiz bir çocuk olsa da belki bilmediğim bir tehlikesi vardı. İçeriden bir kadın sesi "Umut, kim geldi?" diye sordu. "Arkadaşım" diye cevapladı Umut ve bana odasına giden yolu gösterdi.

"Söyle bakalım, Karabatak'la neden görüşmek istiyorsun?"

"Aslına bakarsan birini arıyorum" dedim dürüstçe. "Yer yarıldı da içine girdi sanki, bir türlü bulamıyorum. Sonradan kimlik değiştirmiş olabileceği geldi aklıma."

"Adam belki de sizden kurtulmak için saklanıyordur" dedi şüpheci bir tavırla.

"Kız" diye düzelttim. "Bak güvenmemekte haklısın..."

"Güvenmiyorum çünkü istihbaratçısın"

"Haklısın ve anlıyorum. Ancak emin ol buraya istihbaratçı olarak gelmedim. Buraya istihbaratın sistemini çökerten hacker olarak geldim."

Çocuğun gözleri birden şaşkınlıkla büyüdü. "Sen Arya Kuloğlu'sun" dedi. Bunu nerden duyduğuna dair hiçbir fikrim yoktu ama duymuştu ve hayranlığı gözlerinden okunuyordu. Eh, bu da benim işime gelirdi doğrusu. "Evet" diyerek başımı salladım. "Ya şunu önceden söyleseydin ya!" dedi. Ardından kendisini koltuğa atarak huşu içinde düşünmeye başladı. Gözleri bir saniye olsun benden ayrılmıyordu. Normal şartlar altında bana gözlerini diken birinden rahatsız olurdum ama Umut'un bakışları rahatsız etmekten ziyade meraklıydı; tartıyordu.

Uzun bir sessizliğin ardından "Pekâlâ, senin şu kızın adı nedir?" diye sordu. Söyleyip söylememek arasında kararsız kalsam da gerçeği istiyorsam elimdeki kartları açmam gerektiğinin farkındaydım. "Aslı Karabulut" dedim. Yerinden kalkıp bilgisayarının başına oturdu. Ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyordum ancak bulunduğum yerden bakınca sadece tuşlara basıyormuş gibi görünüyordu. Ardından açıklamaya girişti. "Bize gelen müşterilerin bir kaydını tutarız. Olur da ileride lazım olursa diye" dedi. Bu "lazım olursa" kısmı muhtemelen şantaj yapmak içindi ama fikrimi kendime sakladım.

"Aslı Karabulut diye birisi hiç bana gelmemiş" dediğinde şaşırdım. "Bir saniye, Karabatak sen misin?" diye sordum.

"Harika değil mi?" dedi neşeyle.

"Ama Hacı Korkmaz demişlerdi." Yüzüme öyle bir baktı ki kendimi dünyanın en aptal insanı hissettim. Bu adamlar sahte kimlik yapıyorlardı. Tabi ki kendi kimliklerini de gizleyeceklerdi.

Biraz önce yaptığım saçmalığı görmezden gelerek "Ben kime gitmiş olabileceğine bir bakacağım. Ama bu sana pahalıya patlar" dedi. Onu bulduğu sürece para önemli değildi. Aylardır aldığım maaşa hiç dokunmamıştım. Söylediği tutarı kabul ettikten sonra "Bu kızı bulmak neden bu kadar önemli?" diye sordu. Ona karşı ketum olabilirdim, açıklama yapmayabilirdim ki mecbur da değildim. Ama "Sevdiğimin birinin hayatını ancak o kurtarabilir" dedim. Öyleydi de gerçekten.

Yeni bir bilgi edinirse beni arayacağı konusunda anlaştıktan sonra dışarı çıktım. Can'ın beni arabanın içinde beklediğini görünce içten içe başına bir şey gelmesinden korktuğumu fark ettim. Ama hiçbir şey olmamıştı. Gerçekten de burası onun bölgesi gibi görünüyordu.

Sonraki birkaç gün sadece haber beklemekle geçti. Ne Ebru aramış ne de Umut Aslı'yı bulabilmişti. Benim tek yapabildiğim ise internetin derinliklerinde saatlerce asla bulamayacağımı bildiğim bilgilere tekrar tekrar bakmaktı.

ÇemberHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin